Melûl mahzûn bakıyorsun, itirazın kime gönül,
Ciğerimi dağlıyorsun, sitemlerin niye gönül.
Geçti ömür ah-vah ile, giden geri gelir mi hiç,
Her şey eskir zaman ile, bir değeri kalır mı hiç.
Kalp yarası derin yara, merhem olan sürer mi ki,
Terk edilmek büyük hicrân, gelip geri, sarar mı ki.
Hey gidi fâni dünya, sana gelen gülmüş mü hiç,
Dört başı şöyle ma’mûr, bir gün yüzü görmüş mü hiç.
Bir üzüm danesine, yüzler tokat vuruyorsun,
Bir daneye bunca fiyat; adalete sığar mı hiç.
Şaşırdık pusulayı, pupa yelken gidiyoruz,
Bu gidişle bir sahile, selâmetle varır mı ki.
Her gurbetin yolu ayrı, maksat ayrı, gâye ayrı,
Hedefimiz bir olsa da; giden ayrı, güden ayrı.
Gönülde hep med ve cezir, mekânında yok rahatı,
Bir yerde karar kılıp, sükûneti bulur mu ki.
Pişmanlıklar ve keşkeler, şeytanın iğvâ’ları,
Beden ihtiyar amma, nefis kaba sığar mı ki.
Kirlendi Gönül Pınarı, kolay-kolay durulur mu?
Aynı kaynaktan içenler; birbirine kırılır mı?
Sathi okuduk yazdık, sathi baktık her bir şeye,
İhlâs, Uhuvvet düsturu, ayna olmadı sîneye.
Sesini gür etmek için, bağırma avaz-avaz,
Hakîkatse söylediğin; haklı olan bağıramaz.
Gönül, gâyen üzüm yemekse; dallara bak, dağa bakma,
Maksat âciz bırakmaksa; bağcı dövüp, gönül yıkma.
Şimdi ittihat zamanı, ihtilâfa yok vaktimiz,
Bu Davaya ilk girende, düşün ne idi akd’imiz.