Ondört yaşım diken ile kaplanmış
Göz ucuma karıncalar toplanmış
Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne
Alın yazım okur gibi saplanmış
Uyu memikoğlan uyu öte gecelerde büyü
Bestesi Zülfü Livaneli’ye ait yürek yakan bir ağıttır Memik Oğlan. Şehit edilen dayımın oğlu Mehmet Sıddık kardeşimden sonra daha da bir anlam kazanmış, dinlediğimde ya da mırıldandığımda efkârımı salarım bu ağıtla. Şimdi bu Türkü başka acılara zulme ağlatıyor. Halep'te bombalarla harap olan binadan sağ kurtulan yüzü gözü toprak içinde çocuğa ait amatör kamera çekimi, onun gibi şanslı olmayıp ölüme kanat açan çocukların acısını yüreğime düşürüyor; ruhumu tırmalıyor ve bu ağıt hislerime tercüman oluyor bayraklaşıyor. Varil bombalarının öfke ile tepesine bindiği binalarda ne Mehmetler yani Memik oğlanlar ne Zehra kızlar hayatı gençliği tanımadan toprak içinde ölümle kucaklaşıyor…
Öldüren kendi insanı, kendi devletinin Esat denen alçağı, ölenler ise masum insanlar… Geçmişte Müslüman’a zulüm eden küffardan Esat’ın hiç bir farkı yoktur. Kurşunlar körpe bedenlere zulmün özetini yazıyor. Açlıktan köpeğin sütünü emmeye çalışan çocuğa inat, birileri çeşidi bol sofralarda, geğire geğire kaşık sallarken, lüksle sağır olan kulakları sadece yapılan yardımlara atılan iftiraları duyuyor… Vahşeti anlatmaya yetmedi mi 55 bin fotoğraf? Daha ne kadar ağıtlar yazılacak, daha ne kadar seyirci kalınacak? Medeniyetiniz, ilminiz ve irfanınızdan utanın. İnsan olmak, medeni olmak, lider olmak, zulme vahşete dur diyebilme yürekliliği sergileyebilmek değil midir?
Suriye’de kahpece geliyor ölüm. Kalleşçe bombalanan binalarda gözlere, burun deliklerine topraklar doluyor… Şanslıydı Uhud’da, Bedir’de, Çanakkale’de, Malazgirt’te şehit olanlar. Onlara ölüm küffar eli ile geliyordu… Ölüm küffar elinden olunca, şahadet altın tepsi ile sunuluyor gibiydi. Fakat ölüm kendi insanın, kendi askerin eliyle olunca, ne büyük bir ihanet ve ne büyük alçaklığa uğramaktı. Gerçi şahadet rütbesi değişmiyor, belki de özel muameleye bile tabi tutulacaklar. Ama kendi insanın kahpeliğiyle gelen ölüme, büyük bir şaşkınlıkla gözlerin sonuna kadar açılması, daha çok toprak dolması, beklide bakışların teyemmümü olup, ebedi cennet güzelliklerini pırıl pırıl izlemeye vesile olacaktır inşallah.
Uçaklar bombalıyor; sokaklarda ölüm kol geziyor… Makamı mevkii koruma adına, iğrenç bir ihtiras uğruna aç bırakılan, işkencelerle hunharca öldürülen ikiyüzbine yakın insanlar ve seyirci kalan dünya insanlığı, inanmasanız da hesabınız ağır ve büyük olacaktır. Allaha çok şükür Türkiye’yi yönetenler rıza göstermiyor, seyirci kalmıyor. MİT ve İHH TIR’larla vicdan taşıyor; insanlık taşıyor; bilemiyoruz rahatsız olanlar, engel olmak isteyenler ne taşıyor? Oysa Bediüzzaman: “Zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur.” diyor.
Mısır ve Özellikle Suriye’de yaşanan bu tarifi imkânsız zulümlere, duyarsız kalmak, vahşete ortak olmaktır. Hele giden yardımlara, TIR’lara engel olma ruh hali, anlaşılır şey değildir ve vicdanları incitmiştir. Öldürenler sözde Müslüman, yardıma rahatsız olanlar ise neye hizmet ettiğini bilmezlikten gelenler. Dünya suskun, bir iki istisna haricinde sadece Türk devleti feryat etmekte; elden gelenin fazlası ile yardıma koşmakta, içerinin ve dışarının ölü vicdanlarını harekete getirmeye çalışmakta. İşte Türkiye’nin bu gayreti, vicdan sahiplerinin yüreğine su serperek, dualarını almaktadır.
Birleşmiş topluluğu olmamak için, zulme duyarlı olmak lazım. Nerde bir vahşet, kıyım varsa kimin eli olursa olsun kırmak lazım, dur demek lazım. Ne için birleştiniz yapılan vahşetleri izlemek için mi? Vahşet dünyanın her yerinde yıllardır devam ederken, sizin Birleşmiş Milletler olmanız neye yarar? Maalesef adalet için, hakça paylaşım için, insanlık için birleşmemişsiniz! Koltuklarınızın hakkını vermeden kirli oluşumların koluna girmişsiniz. Bütün bu olup bitene, Suriye’deki insanlık dışı vahşete sessiz ve seyirci kalmanız sizleri de canavar ruhlu olmaktan kurtarmaz. Gözü dönmüş Esat rejimi, hiçbir inanca ve hukuka özellikle insanlığa sığmayan zulmün zirvesinde, zulmü ile ona sessiz kalan ülkelere, adeta tek perdelik oyun Sergiliyor. Unuttuğu bir şey var ki oda Allah’ın büyük sabrından sonra gelen tokadı çok büyük ve dehşetli olur. Dileğimiz anaların yeni ağıtlar yakmasına gerek kalmadan, vahşetin son bulmasıdır, çocukların kurşunlara hedef değil, şefkate hedef olmasıdır.