“Hakaik ve garaibi keşf için insanlarda öyle bir şevk, öyle bir merak vardır ki, garib bir hakikati keşif yolunda canlarını, mallarını feda ediyorlar.” (Mesnevi-i Nuriye, 27)
Beşerin meraktan kurtulma çaresi; feda etmektir. Merak ettiği mevzulara vaktini, işini feda eder. Beşere, cüz-i ihtiyar ile bir nevi serbestiyet verilerek müsbet ve menfi merakı kendi tercih etmektedir. Merak; tanıması ve anlaması için sistemin gereğidir. Anlamak için merak lazımdır. Evet insanın fıtratına yerleştirilen şiddetli merak, müsbet yolda tevhide ulaştıran bir vasıtadır. Beşer, bineği merak olan, aklı istikamette tutan tevhid yoluna girer. Sözler ilk mevzularında sağ ve sol yolcu olarak müsbet ve menfi hareketi bize tanımlamaktadır. Risale-i Nur’un bu gibi izahları merak‘ın işlevini görmesi için güzel bir yöntemdir. Kişilerin merakını celbederek akıllarının yol bulmasının sağlar. “Aklı merakla doldurur“ der Üstadım...
Dikkat ve ciddiyet ferdin merakının kemal olmasına vesiledir. Bu iki lazımlık takibin gerekliliğidir. Birbirinin lazımlıkları o şeyi bir üst basamağa taşımaktadır. Soru sormanın temeli meraktır. Üstadımın bazı talebelerinin sualleriyle Risalelerde bir çok mevzu yazdırılmıştır. Bu muazzam bir hakikat. Soru sormayı unutan bir asır yaşıyoruz. Risale-i Nur eserleri sual etmeyi kazandırıyor. Bu sayede merak ile akla yol tayin ettiriyor. Misal nurlardan bir cümle alalım; “Onuncu söz belayı def eder.” Bu cümlede merak ettiren bir tanıtım mevcuttur. Akla ilk gelen sual Onuncu Söz olur. Bu da Onuncu söz olan haşre dair Risaleleri okumaya iştiyak kazandırır. Yapılan vazife için iştiyak lazımdır. Yemek için iştiha nisbetinde bir iştiyak olması hayatın devamlılığın lâzımıdır. Bu sebeple kişinin vazifedarlığını oluşturan hal ve hareketlerinin iştiyakları neyi gösteriyorsa merakı ondadır. Merakı neye varsa o nevdendir.
“Bilirsin ki: En ziyade insanı tahrik eden meraktır.” (Sözler, 238)
Merakın neye varsa akıl onda yol bulur. Aklı olmayanın merakı da olmaz. Risale-i Nurlarda insan izahlarından biride şu; “hilkat-i kâinatın en ehemmiyetli neticesi.“
"Demek nasıl esmada bir ism-i azam var, öyle de; o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı azam var ki, o da insandır." (Sözler)
İnsana bu keyfiyeti kazandıran en ziyade şu meraktır: “Bütün kalbler, "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi.” (Sözler, 491) Evet bu sahabe kalbleri idi.
Meraklarını müsbet çalıştıran; teslimiyet rıza ile hikmeti düşünmek...
Meraklarına sür’at kazandırarak taleb-i hakikat cihetinden gelen marifet-i ilahiyenin hadsiz mertebelerinde yol almışlardır. Mütefekkir yolcu burdan çıkar. Aramak ve tanımak için okumalı; gazete gibi okumamalı...
Okumak merakını celb etmeli.
“Meraksa ilme hocadır.” (Lemaat) Her bir Risale merakını celbettigi cihette sana hoca olur sende ona talebe olursun. Yirmidokuzuncu Söz, Otuzuncu Söz, Onuncu söz gibi merakı celbeden Risaleler talebelerin kabiliyeti nisbetinde derslerini iştiyakla dinlettirir.
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku... Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var!” (Sözler, 687)
Camid hükmünde insan olma ihtimalide bir cihette lüzumsuz meraklardan kaynaklanmaktadır.
Lüzumsuz merak menfiye yol, hikmeti ittiham, rahmeti tenkid ve şekva ettirir. Bunun yegane tedavisi; “Ve de ki: Cenab-ı Hak bana kâfidir” (Lemalar, 52) demekten neş'et eden tevekkül sırrıdır.
Lüzumsuz meraklara yönünü çevirmemek için ihtiyat lazımdır.