İstanbul hem kimsesizlerin, hem zenginlerin, hem fakirlerin, hem acemlerin, hem Lazların, hem Kürtlerin, hem âşıkların, hem de aşka küsmüşlerin memleketidir. Merhaba İstanbul…
Taşın toprağın altındır diye bastım, yürüdüm ağır ağır, gözyaşı akıttım üzerine, sevgi ile bağlandım sana İstanbul. Tam düşerken tutundum sana, umut oldun bana ansızın. Seninle hem kazanmayı, hem kaybetmeyi öğrendim.
Yalnız akşamlarda sessizliğe bürünerek uyumayı öğrendim seninle. Uzun yollarda sabırla yürümeyi öğrettin bana İstanbul.
Kimi zaman arkama bakmadan hızla koşmayı ve ardından dinlenmeyi öğrettin bana.
İçinde nice padişahları, evliyaları, enbiyaları, âşıkları misafir ettin. İkramların hoş, muhabbetlerin tatlıydı İstanbul.
Hafif hafif esen rüzgâr ve denizden gelen şırıltı seni ayrı bir güzel yapardı. Beyefendiler çalışkan ve dürüst, hanımefendiler saygılı ve ailelerine bağlıydılar İstanbul.
Padişahlar ve yöneticiler adaletli, halk itaatkârdı. Sen fakirleri doyururdun İstanbul. Çocukları korur, onları güldürürün. Mehtaplı akşamlarda sevgililere eşlik ederdin. Dışarıdan gelen misafirler hayran kalırlardı ikramlarına. İnsanlar 'mutlu' idiler, umutlulardı hayata karşı. Yalnızlara yoldaş, kimsesizlere arkadaş olurdun. Gökteki yıldızlar sana ayrı bir gülümserdi, ay sana ayrı bir güzellik katardı.
Dolaşırdım sokaklarında yalnızlığımla birlikte. Sırdaş olurdu gece bana seni dinlerdik ve uzun sokaklarda seninle dinlenirdik. Açta, açıkta kimse var mı diye bakınırdık çekinerek. Böyle öğrenmiştik seni fetheden Fatih'imden. Adaleti, sevgiyi bütünleştirdi seninle. Bizlere bağlılığı öğrettin yorulmadan. Sen İstanbul'dun. Ayrı olanları bulur kavuştururdun. Sende gönül zenginliği vardı İstanbul. Paraya tamahkâr değildin. Gurbetten gelenleri sinene basar, korurdun. Sen İstanbul'dun.
Ekmeği taştan, yüreği ateş gibi yanandın. Gizli sevdaların bahçesi, yanan âşıkların serinleticisiydin. Seninle büyürdü çocuklar, seninle canlanırdı hatıralar. Büyükler seni anlatırlardı akşam çay sohbetlerinde. Hanımlar kahve molalarında seni anlatarak bitiremezlerdi. Sen gönüllere taht kurdun İstanbul.
Seninle büyüdüm yalnızlığımın arasında, seninle yaşadım. Dünya sana hayran oldu İstanbul. Turistler akın etti seni görmek için. Seni fethetme aşkına yarıştı âlem, sana kavuşmak için. Nice savaşları barındırdın içinde, nice yaralanmaları! Nice gözyaşlarını! Nice yetimleri! Nice hayata küsmüşleri ve küstürenleri!
“Yârim İstanbul'u mesken mi tuttun” şarkılarına şahitlik ettin. Saymakla bitmedi senin için yazılan yazılar, şiirler, nağmeler.
Köprüler kurdun aralarımıza birbirimize ulaşmak için. Kimi zaman yorulduk, kimi zaman içimize hapsettik kendimizi ama sen hep tutunacak dalımız oldun.
Gittim, yine geldim sana İstanbul. Taşına, toprağına, suyuna, havana hasret kaldığım için geldim. Gözyaşları içinde bana bir umut olabilmen, kurumuş yapraklarımı sevgin ile canlandırman için geldim.
Sana geldim İstanbul, gurbetlerin çocuğu sana geldi.
Sende teselli bulmak, senin ile yaşlanmak için geldim; Merhaba İstanbul
Gurbetlerin Çocuğuyum…