بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Barla Lahikası'nda geçen şu satırlar; Hafız Ali Abinin elinde zülfikar, Üstadın emrini bekleyen serdengeçti bir asker gibi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
"Evet Üstadım!
Şahidim ki çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz.
Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki; bütün dünya Kur’an’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek."
"Var ol ey sevgili Üstadım!
Hemen, Rabb’im yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun, âmin!
Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki:
Madem manevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz; düşman hem dessas hem surî/ görünüşte kuvvetlicedir. “Kılınç hasma göre çekilir.” düsturuyla, sizin telaşsız ve ârâmsız/ durmaksızın sa’yiniz göz önünde iken cephemizde, hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi çok cazibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz.
Ve cepheyi bırakıp âfil/ geçici şeylere aldanıp çok mübarek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için, ancak ve ancak Cenab-ı Kibriya’nın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâk’in himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadanelerinin makbul ed’iyelerinden/ dualarından, gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum, ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız/ durup dinlenmed bekliyorum"
***
Hafız Ali abinin Yüksek Ahlaki Özellikleri
1-İman hizmetinde önde olanı kıskanmayıp şükürle, lezzet alabilmesi.
Barla Lahikası'nda yazıyor;
"Kardeşlerimizden İslâmköylü Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hissi uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:
O zat yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim.
Baktım ki Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi.
Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimi olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek."
Yine Kastamonu Lahikası'nda geçiyor:
"Hem Hafız Ali'nin, Sav gibi yerler karyeler ve Isparta birer medreseyi nuriye hükmüne geçmesi ve Risalei Nur' un sadık şakirtleri, harikulade olarak günden güne yükselmeleri, tenevvür etmeleri bizleri, belki Anadolu' yu, belki alemi İslamı mesrur ve müferrah eden bir hakikatlı haber telakki ediyoruz."
Yani; Sav, Isparta ve köylerinin, Hafız Ali'nin sistemiyle; nur medresesi olması, yükselip nurlanmaları, Anadolu ve İslam alemini mesrur edip ferahlatan bir hakikatlı haber olarak kabul ediyoruz diye yazıyor Üstad.
Yine;
"Nur ve Gül fabrikası sahibi Hafız Ali'nin mektupları çok ince ve çok yüksek hissiyatını ve kerametkarane ihlasının derecelerini gösterdiğinden; pek uzun bir mukabele ister" diye yazmıştır.
Önceki mektuplardan anlıyoruz ki; rahmetli Hüsrev Abi, 2. Dünya savaşında yedek olarak askere alınıyor.
Askerlikle beraber; 4-5 sene hizmetten geri kalıyor.
İşte bu sürede Üstad; Nur fabrikası sahipliğiyle beraber, Gül Fabrika sahipliğini de Hafız Ali'ye emanet ediyor.
Yani Hafız Ali; Hüsrev abinin görevini de omuzlayıp hakkıyla yapıyor.
Yine bir çok yerde;
"Hafız Ali'nin hastalığı beni müteessir etti, bizi duaya sevketti, Cenab-ı Hak kuvvet ve şifa ihsan eylesin" demesinden Hafız Ali Ergin abinin sıkça hastalandığını çıkartabiliriz.
Yine Kastamonu'dan Hafız Ali'nin mektubunda yer alan; kendi aralarındaki tenkit ve fikrinde ısrardan doğan problemlere Üstad şöyle çözüm sunmaktadır:
"Sakın sakın, dikkat ediniz!
Meşreb ihtilafınızdan, zayıf damarlarınızdan / zayıf tarafınızdan ve geçim zaruretinizden ehli dalalet istifade edip, birbirinizi tenkit ettirmeye meydan/ fırsat verdirmeyiniz.
Meşvereti şeriyye ile reylerinizi/ görüşlerinizi, teşettüten/ bölünmekten muhafaza ediniz.
İhlas Risalesi düsturlarını her zaman gözönünde bulundurunuz."
Ayrıca Isparta'da Nurculara çok önemli bir taarruz olduğunda ve Üstadın; "dikkat ediniz dört cihetle taarrruz var, demir gibi sebat ediniz bir halt edemezler" diye yazmasından sonra Kastamonu Nur talebeleri adına; M.Feyzi Pamukçu, Hafız Ali'nin şahsında Isparta kahramanlarına şöyle seslenir:
"Biz bu memleket talebeleri, Isparta kahramanlarının küçük kardeşleri belki talebeleriyiz.
Her birisi bizim için birer Üstaddır, onların ellerinden öper, arzı hürmet ederiz.
Cenab-ı Hak onlardan ebeden razı olsun amin."
Kardeşliğin bu dünyadaki zirvesi bu sözler olsa gerek, biz de bin maaşallah barekallah diyoruz.
Yine Kastamonu'ya yazılan Sabri ve Hafız Ali'nin ortak mektubundan anlıyoruz ki, Hafız Ali'yi soruşturmaya gelen görevliler; "Mağzalarda kağıt kalmadı, Risale-i Nur şakirtleri (Isparta'da) kağıdı bitirdiler" demişler.
2-Üstad, Barla'dayken ırkçı-Türkçü saldırılara karşı Hafız Ali Abiyi şahit ve örnek göstermiştir:
"Hem ben bu memlekette Hulusi, Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Re’fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi, yirmi-otuz Müslüman Türk gençlerini, âdeta yirmi otuz bin millettaşlarıma tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adam yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr/ eserler ve hizmet ile göstermişim."
3-Risalei Nur'un menbaı, kaynağı olan ve Kur'an ayetlerinden süzülen; hizbül Kur'an'ın basım ve neşrini kahraman Tahiri ile Hafız Ali birlikte gerçekleştirmiştir.
Üstad Kastamonu Lahikası sayfa 125 ve Emirdağ Lahikası sayfa 76'da şunları yazıyor:
"Emsalsiz hizb-i muazzam; Risalei Nur'un kaynağı, menbaı, esası, Üstadı, ruhu, çekirdekleri ve hakikatı olan, Hizbül Kur'an, virdül Kur'an, Kur'an'ın en sevaplı ve iman hakikatlarına dair ayetleri, başlarında besmele de olduğu halde; adeta Kur'an'ın, bir numune-i kudsisinin tab ve neşrine çalışanlara büyük hayırlar kazandırır."
Emirdağ Lahikası'nda;
"İşte Risale-i Nur’un Hizb-i Kur’anî’si de o neviden birisidir. Bunu böyle neşretmek için, evliyadan olan merhum Hâfız Ali, bunun tabına acele etmek istedi. Çünkü tamam Kur’an’ın, Risale-i Nur’un keşfiyatıyla hattında bir nevi mu’cize-i tevafukiye bulunmasından, onu tabedip bastırmak için bu hizb-i Kur’anîyi bir mukaddimesi, bir müjdecisi olarak bastırdılar" yazılıdır.
4-Barla Lahikası'ndaki duası, Denizli hapsanesi'nde gerçekleşmiş, Hafız Ali abi; sıddıklık ve ihlasın zirvesinde olduğunu, kabul edilen şehitlik şu duasıyla ispatlamıştır.
"Eyyühel Üstadül Muhterem!
Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervanemisal, bir emrinin infazına ateşte yakmaya her an hazır olduğum kıymetli Üstadım!"
Denizli hapsanesinde yazılan Meyve risalesini yazıp okurken; Denizli Hapsanesi'nde Üstad aşı bahanesiyle zehirlendiğinde; Hafız Ali abi; "Ya Rab! Üstadımın yerine benim canımı al" diyerek can vermiş, Şualar'da geçtiği gibi; kabir sorularına Meyve Risalesi hakikatlarıyla cevap verip, manevi şehid sınıfına girmiştir.
5-Kendisi İslamköy'de yaşadığı halde; Üstadının ruhunu kendisiyle meşgul eden bir zattır.
İşte Barla Lahikası'ndaki şu ifadeler bunu gösterir:
"Birden zihnim yüzünü ondan çevirdi,
Hâfız Ali ile şiddetli meşgul oldum.
Anladım ki teessür verecek var.
Fakat Risaletü’n-Nur’un faal merkezi olan Hâfız Ali cihetinde olacak, Hâfız Ali’ye şifa duasına başladım devam ettim.
Ve mektub'un gelmeden evvel Feyzi’den sordum:
“Sen bir hastalık çektin mi?” O dedi: “Yok.”
Dedim, “Öyle ise Isparta’da Risale-i Nur’un ehemmiyetli ve kuvvetli bir rüknünün bir rahatsızlığı var. Fakat hayalim hakikatin suretini şaşırmış.”
Sonra mektubunuz geldi, hakikat anlaşıldı.
Yine Kastamonu Lahikası'nda şunlar yazılı:
"Hâfız Ali Kardeşim!
Bir zaman Barla’da cuma gecesinde dua ederken, senin âmin sesini iki defa sarîhan işittim.
Arkama baktım. Dedim: “Hâfız Ali ne vakit gelmiş?”
Dediler: “O burada yoktur.”
(İslamköy)
6-Üstad Bediüzzaman yerine ölmek için dua etmiş ve bu duası gerçekleşmiştir.
13. Şua'da Denizli hapsenesindeyken yan koğuşta hastayken yazılan şu cümlelerde Üstad kendi yerine dua edip, hastalanarak öleceğini bildirmiştir.
"Aziz kardeşim Hâfız Ali!
Hastalığını merak etme. Cenab-ı Hak şifa versin, âmin!
Hapiste her bir saat ibadet 12 saat ibadet yerinde bulunmasından çok kârlısın.
İlaç istersen bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var.
Ben mahkemeye gittiğim gün, herhalde hasta oluyorum.
Belki, sen, bana yardım etmek için eski zamanda birbirinin bedeline HASTA OLMASI VE ÖLMESİ GİBİ, hârika fedakârlık gösteren zatlar gibi, benim bir parça rahatsızlığımı aldın" demektedir.
Emirdağ'da yazılan ve 13.Şua'da bulunan rahmetli Hafız Ali taziyenamesi ve onu unutamadığını ise şöyle vurgular;
(Güzel ve tam yerinde bir taziyename)
"Aziz, sıddık kardeşlerim !
لِكُلِّ مُصٖيبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Ben hem kendimi, hem sizi, hem Risale-i Nur’u taziye ve merhum Hâfız Ali’yi ve Denizli mezaristanını tebrik ediyorum.
[Risale-i Nur’un bir şehit kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesi’ni kemali aşkla yazarken ve okurken vefat edip, kabirde melaikei suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleri ile cevap verdiği misillü; ben ve Risale-i Nur şakirdleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle, istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevap verip, onları tasdike, tahsine ve tebrike sevk edecekler inşâallah.] (11. Şua, 11. Mesele).
"Meyve Risalesi’nin hakikatini ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda; âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahate çekildi.
Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’maline hasenat yazdırsın, âmin!
Ve onların sayısınca, onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin!
Ve kabrinde Kur’an’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin, âmin!
Ve Nur Fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın, âmin âmin âmin!"
"Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum.
Onun acısı beni çok sarsıyor.
Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zatlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı.
Zannederim, o merhum benim yerimde gitti.
Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar yapmasa idi; Kur’an’a, İslâmiyet’e büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor."
Rabbim, bu zamanda merhum Hafız Ali Abi varislerini yetiştirsin, bizleri de şehid ve mahşerde sancaktarımız Hafız Ali Abi'nin sancağı altında toplananlardan eylesin. Amin.