Mesai kelimesi say kelimesinden türeme bir kelimedir. Say; çalışma, çabalama, gayret ve emek sarf etme, geçinmek için iş işleme anlamlarına gelmektedir. Mesai de; çalışmalar anlamına gelmektedir. (1) Müspet, güzel ve faydalı anlamdaki çalışmaların dışında kalan menfi, çirkin ve faydasız çalışmalar konumuzun dışındadır. Cenab-ı Hakkın insana vermiş olduğu günde 24 saatlik sermayenin yaratılış maksatlarına uygun bir şekilde çok iyi değerlendirmesi ve tanzim edilmesi mecburiyeti vardır. Zira hesap gününde, her bir dakikanın hesabının verilmesi gerektiğini aklıselim olanlar bilirler.
Bediüzzaman; İnsan, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok san'atlara ihtiyacı vardır. O san'atlara vukufu olmadığından, ebnâ-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur ki, her birisi, semere-i sa'yiyle arkadaşına mübadele suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler. Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye Sâni tarafından tahdit edilmediğinden ve insanın cüz-i ihtiyarîsiyle terakkîsini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır. diyerek mesailerin insanların ihtiyaçlarına göre kanunlarla tanzim edilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır.(2)
Mesai kavramı ilk olarak gündeme, insanlığın ücretlilik döneminin kölelikten pek de farkı olmayan ve günde 16-18 saat gibi çok ağır şartlarda karın tokluğuna çalıştırılan insanların tahammüllerinin sona erdiği bir zamanda gelmiştir. 1789 Fransız ihtilali, işçilerin patronlarına karşı bir isyanıydı. Bu da insana yakışır şartlarda çalışma ve yaşama arzusundan kaynaklanmaktaydı. Ayrıca işçileri zalim patronlara karşı koruyacak hiçbir kanun da mevcut değildi.
İslam toplumlarında zenginle fakir arasında zekât ve sadaka gibi köprüler kurulmuş olduğundan, merhamet ve şefkat, hürmet ve sadakat duyguları gelişmiş, hak ve hukuka riayet yüksek derecelere çıkmış, yapılan bu ince tanzimlerle isyanların yolu kapanmıştır.
Üretim ve gelişimin sağlanabilmesi için işçilerin, memurların ve sair çalışanların mesailerinin tanzimi gereklidir. Özellikle büyükşehirlerde sabah işe başlangıç saatleri tanzim edilmezse, trafik yoğunluğunda işe geç kalmaların önü alınamayacak, işe uygun ve ehil elemanlarla çalışılmadığı takdirde de gereken verim elde edilemeyecektir.
Bununla birlikte, işverenlerin, yöneticilerin veya programcıların da mesailerinin tanzimi şarttır. Omuzlarında yükü çok olan üretken insanların boşa geçirecek zamanları yoktur. Tanzimsizlikten ve zamanlama hatalarından kaynaklanan boşluklar, o insanlara büyük azap verecektir. Ayrıca hatalı tarafla ilgili ilişkilerini gözden geçirmek zorunda kalacaklardır.
Tembellik ve miskinlikle mücadele etmek, maddeten gelişmek ve teknik üstünlük sağlamak, iş bölümü ve mesailerin tanzimine bağlıdır. Herkesin her işe karışması ve işlerin ehil olmayanların elinde kalması gelişmeye ve yükselmeye engeldir.
Şimdi bütün dünyada, mesailerin tanzimine, iş bölümüne ve ihtisasa çok önem verilmektedir. Kim, hangi işi yapacaksa, daha başlangıçta belirlenmekte ve o istikamette meleke sahibi olunmaya çalışılmaktadır. Bütün ömrünü aynı konu üzerinde harcayan ve himmetini belli bir noktaya yoğunlaştıran bir kimsenin ilerleyip muvaffak olması gayet tabiidir.(3)
Mesai yapacağınız insanlar, ne kadar işlerinin ehli olurlarsa olsunlar, güvenilir ve dürüst olmazlarsa işler yürümez. Bu nedenle fâsıklarla, fenalıktan sıkılmayanlarla, kötülükleri âşikâre bir surette işleyenlerle, işlediği kötülüklerle iftihar edenlerle, yaptığı zulümlerden lezzet alanlarla mesai birliği yapılmaz. Yapılırsa zarar görüleceği açıktır.
Bir fende ve meslekte sözü delil olanın, bir başka fen ve meslekte sözü delil kabul edilemez. Kabul edilecek olursa; iş bölümü, mesailerin ayrımı ve tanzimi gibi İlâhî kanunlara rıza gösterilmemiş olur.(4)
Bediüzzaman İhlas Risalesinde mesailerin tanzimi ve neticede elde edilen büyük kârları güzel bir misalle anlatmaktadır: Ehl-i san'at, netice-i san'atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san'atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü'l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Her birisi iğne yapmak san'atında yalnız cüz'î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür'atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a'mâl düsturuyla olan san'atın semeresini taksim etmişler. Her birisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler.(5)
Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere, mesailerin tanzimi için, ehil olmak, iş bölümü yapmak, ihmalkâr olmamak ve mesai arkadaşlarının hukuklarına riayet etmek, başarı ve bol kazanç getirmektedir.
Maddî olduğu kadar manevî hizmetlerde de beklenen neticelerin alınabilmesi için mesailerin tanzimine ihtiyaç vardır. Dünyevî işlerde mesailerine dikkat eden ve her türlü hassasiyeti gösteren insanların, manevî hizmetlerde kara düzen gitmeleri, toplantı saatlerine özen göstermemeleri ve kardeşlerinin hukuklarını önemsememeleri beklenemez.
Başarılı ve uyum içerisinde çalışılabilmesi için; ehil olmak ve iş bölümü yapmak gibi temel şartların yanında, çalışanların birbirlerine karşı ihlâslı ve samimi olmalarına, hüsnüzanla bakmalarına, birbirleriyle dayanışmalarına, yardımlaşmalarına, himmet ve dua etmelerine, mesai taksimi kaidesine göre hareket etmelerine ihtiyaç vardır. Ayrıca fedakarane hizmet beklentilerinin karşılanabilmesi için de inançların, özgürlüklerin ve özel şartların dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde sürtüşme ve çözülmelere meydan verilmiş olacak ve ortada tanzim edilmesi gereken bir mesai mefhumu kalmayacaktır.
Risale-i Nur gibi bir şâheserin müellifi Üstadımızın günlük hayatını, en yakın talebelerinden Mustafa Sungur ağabey şöyle özetlemektedir: "Evet Üstadımız defaatle, 'Benim hayatım intizamla geçmiştir' derdi. Evet, Üstadımızın hayatı, hatta her 24 saat günlük hayatı intizamlı idi. Gece ibadeti, teheccüt namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması daimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı çok ehemmiyetli idi. Herhalde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrat-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi. Gündüz de; yemeği, risale tashihi ve ziyaretçilerle sohbeti vardı ki, hep intizamlı idi.(6)
Günümüzde başarılı olmak şahsi hayatı tanzim etmekten ve 24 saatini hiç zayi etmeden iyi bir şekilde değerlendirmekten geçer. Kendisine faydası olmayanın başkalarına da faydalı olamayacağı açıktır. Bu nedenle hem kendimize, hem de dahil olduğumuz şahsımaneviyeye faydalı bir aza olmak istiyorsak mesailerimizi iyi tanzim etmemiz gerekir.
Kaynaklar:
1-Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara
2-Nursi. Bediüzzaman, Said, İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 21,22 - Mukaddeme
3-Gülen, Fethullah, Allah (cc) Mülkü İstediğine Verdiğine Göre, Neden İnanmayanlara Vermiştir de, İnananlar Geri Kalmış ve Terakkî Edememişlerdir? Sorusuna verilen cevaptan, Sızıntı, Ağustos 1981, Cilt 3, Sayı 31, Sayfa 19
4- Nursi. Bediüzzaman, Said, Muhakemat 6. Mukaddeme, Hâtime
5- Nursi. Bediüzzaman, Said, Lemalar, 21. Lema, 4. Düstur
6- Şahiner, Necmettin, Son Şahitler. 4.Cild, s: 15