1996 yılında Küdüse bir gurup turizmci meslektaşımızla birlikte ziyarete gitmiştik. Son derece keyifli bir yolculuktu. Bilahere bir kaç kez mesleğim gereği gidip o güzelim yerleri gezmek nasip oldu. İlk ziyaretimizde cuma namazı için Mescid-i Aksaya gitmiştik. Namazdan önce mescidin bahçesinde Filistinli rehberimiz İsa bey kardeşimiz sayesinde mescidin imamıyla görüşme imkanı bulmuştuk.
İmam, grubumuzdan Osman Güvenir beyi muhabbetle kucaklamış ve ... EYNE ENTUM EYYUHEL ETRAK... ZEHEBTUM VEMA RECEETUM.. yani Nerdesiniz ey Türkler gittiniz ve bir daha gelmediniz demişti.
Belki de yılların hasretiydi, derdiydi, gam ve kederiydi, hüznüydü, hulasa değerlerimizi , sevdamızı, hasretimizi bir cümle içinde paket yapmış bizlere takdim etmişti Gittiniz ve bir daha dönmediniz Sözün bittiği yerdi... İmam efendi bir kaç yıllık sürgünden yeni gelmişti. O gün muhteşem bir hutbe irad etmişti. Kudüs , Mescid-i Aksa , Kubbetu Sahra, Beytulahm, Halil şehri, Eriha, Taberiya, Hayfa, Ramallah ve nihayet Gazzzzzzze, elpezze
Yüreğimiz yanıyor, ciğerimiz parçalanıyor, göz yaşlarımızı saklama ihtiyacı duymuyoruz artık. Peygamberler diyarı, iman-küfür davasının en yoğun, en kesif, bir şekilde tarih boyuncu yaşandığı bu bereketli, bu maddi-manevi münbit mekanlar bu asr-ı ahirin belasından, şerrinden, nasibini almış ve maalesef almaya devam ediyor.
Altmışlı yılların sonlarında melun ve mağdub kavmin mazlum ve mağdur ihvanımıza kan kusturduğu savaştan sonra İslam alemi güya İsraili cezalandırmak için o bölge ile bütün bağlarını koparmıştı ve zaman göstermişti ki maalesef bu tecrit İsrailin işini kolaylaştırmıştı. Alt yapısını tamamlamış, dünyadaki yahudileri Filistin topraklarına getirip yerleştirmişti. İhvanımız ise yalnızlığa mahkum, fukaralığa mahkum, öz vatanında sürgüne mecbur edilmişti. Vefa beklediği dünyadan vefasızlığın en acımasızıyla karşılık görmüştü. Vefa, bizden önce sürgüne yollanmıştı. Dost eli çoktan kırılmıştı. Teavün manasını anlamak için lügate ihtiyaç duyuyorduk. Tearüf ne gezer, bunun için İngiliz lainin dilini tercih etmiştik. Halbuki bu hain şu anda yaşadığımız bütün bu sıkıntıların tohumlarını asrın başında bu topraklara atmış, çabuk yeşermesi için de yahudi gübresini üzerine serpmişti. O gün bu gündür bu güzelim topraklar sürgünler, göz yaşları, kan ve barutla yoğruldu. Tek tesellimiz bu halin, bu arızanın geçici olduğuna olan imanımızdır, inancımızdır.
Bu asrın bütün dertlerine derman olacak bir reçetemiz var. Risale-i Nur. Risale-i Nurdan ihlas ve uhuvvet risalelerine şiddetle ihtiyaç var. Buradaki manaları hayata geçirmemiz lazım. Eften püften bahanelerle kel bunyani elmersus kardeşlerimizi sürgün edebiliyor veya etkisini kırmak için her türlü alavere-dalevereyi yapabiliyoruz.
Maalesef İslam coğrafyasının derdi budur. Filistinli dostlarımızla zaman zaman biraraya geldiğimizde bu meselenin evvela ve bizzat kendi aralarında halledilmesi gerektiğini söyleriz. Onlar da bize hak verirler. Zira merkez çürükse, temel çürükse üzerine bina yapamazsınız. Kendi aranızda, kelbunyanı elmersus olmanız lazımki bir cazibeniz olsun, kuvvetiniz olsun, içerideki çekişmeler, nizalar, ihtilaflar kokumuzu, cazibemizi, kuvvetimizi, enerjimizi yok ediyor. Mağdub ve melun ve nankör kavim de fırsatı ganimet bilerek üzerimize çullanıyor. Ve biz bu gaddar asrın, bu eşi benzeri olmayan zulmü altında inim inim inliyoruz.
Ya rab! Sen bizleri affet, bizlere akıl, şuur, fikir ver. İhvanımızla aramızda ittihad-ı kulübü (kalp birliğini), ittihad-ı efkarı, ittihad-ı maksadı temin ve tesis et. Filistinli kardeşlerimize dayanma gücü ver, melun ve mağdub ve nankör kavmi de kahhar isminle kahru perişan eyle. Amin ya erhemerrahimin.
Mekke-i Mükerremeden hepimizden hepinize selamlar dualar.