Recep Şükür Güngör, yeni kitabında memleket meselelerinin hikâyesini yazmış.
Recep Şükrü Güngör, Zambak Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Memleket Meselesi’nde bizim hikâyemizi yine bize anlatmış. Yolu nereye düşmüşse, kimin sohbetinde bulunmuşsa hikâyesinde onlar var
Recep Şükrü Güngör, yaşadığı mekânı dolu dolu yaşayan ve oradan satır satır hikâyeler çıkaran bir hikâyeci. Hayata karşı kapalı bir kalbi yoktur yazarın. Yolu nereye düşmüşse, kimin sohbetinde bulunmuşsa hikâyesinde onları görmek mümkündür. Hayatı soyut yaşayan, görmediği düşün hayrını soran öykücülerden ayrı bir yerdedir Recep Şükrü Güngör’ün hikâyesi.
Memleket Meselesi’ndeki hikâyelerin altına düşülen; hikâyenin yazıldığı şehir, mekân ve tarih notu hikâyelerin genelde Adapazarı ve Batman ürünü olduğunu gösteriyor. Bunun yanında Kahramanmaraş, İstanbul hikâyeleri de kitapta yer almakta. Recep Şükrü, yaşadığı mekânı, olayları anlatmakta son derece başarılı. Bundan önceki kitaplarında da karşımıza çıkan memleket hikâyeleri bu kitapta da devam ediyor.
Recep Şükrü Güngör’ün oturmuş bir hikâye dili var
Olaylar, kahramanlar memleketin her köşesinde karşılaşabileceğimiz “bizden” kişilerden oluşuyor. Hatta bu hikâyeleri okuyanlar eğer yaşadıkları şehri solumasını iyi bilen kişilerse tanıdıkları kişilerle hikâyelerin bir yerinde karşılaşmaları mümkündür. Şehrin sessizliğini içinde taşıyan kişilerin yanında, bir çığlığı büyüten kişiler de her an sizi yanına çağırabilir. Hayatının önemli bir kısmını Saatçi Osman’ın yanında geçirmiş biri olarak ben de kendimi bir anda Adapazarı’nın en işlek çarşısının orta yerinde buldum diyebilirim. (Güneş Özlemi)
Recep Şükrü Güngör’ün oturmuş bir hikâye dili var. Olayların içinden seslenen, bazen olayın kahramanı olan üslubu bütün hikâyelerine yerleşmiş. Bazı hikâyelerde yazar, olayın içinde yerini almış ve olay kahramanına hikâyesini kendi ağzından anlattırmış. “Kör yolculuk” hikâyesi hem kitabın adına en çok yakışan hem de yazarın üslubunu en iyi ortaya koyan hikâyelerden biri. Gurbet, acı, hayat denen keşmekeş ve memleket insanının yaşadığı birçok buhran, bir mesele olarak bu hikâyede karşımıza çıkıyor.
Kitabın tümüne hâkim olan melâlin biraz daha belirginleştiği hikâyelerini yazar kitabın ikinci bölümüne alarak bölümün adını “Melâl” koymuş. Mesele memleket olunca melâlin olmaması zaten kaçınılmazdır. Çünkü bu toprağın insanı en çok da hüzünle büyümeyi öğrenmiştir. Melâli yaşayan da her şeye şükreden de yine bu toprağın insanıdır. “Günlerimiz melâl. Günlerimiz melâl. Ama şükür ama bin şükür.” (Melâl)
Hikâyesini yaşayan olmak ne güzel
Kalem erbabının kendini en iyi anlatabildiği türlerin başında hikâye gelir. Eğer hikâyeci kendini hayattan soyutlamadan yazıyorsa yazacağını, işte o zaman ortaya bizden hikâyeler çıkıyor. Absürd olmak için, başka dünyadan sesleniyor havası vermek için uçuk kaçık hikâyelerin ardına düşenlerin hayatlarını, ben Servet-i Fünun hikâyecilerinin sahte hayatlarına, bunalımlı düşlerine benzetiyorum.
Recep Şükrü Güngör’ün hikâyeleri bizim hikâyemizdir. Her şehrin bir köşesinde gizlenmiş ve bizi bekleyen bir hikâyedir. Ev taksidiyle boğuşan, büyük şehrin içinde çırpınıp yaşamaya çalışan, ailesini ayakta tutmaya çalışan ve yaşamaya çalışan herkesin hikâyesi vardır onun anlatımında.
Recep Şükrü Güngör, değiştirdiği mekânlar ile hikâyesini zenginleştirmeye devam ediyor. Geçtiği her şehrin hikâyelerini heybesini almaya ve bunları bizlerle paylaşmaya devam ettiği müddetçe biliyoruz ki bu mesele bizden. Çünkü bu mesele çok derin bir mesele.