Bediüzzaman’ın Lasiyyemalar’daki güzel hakkındaki mütalaalarına devam ediyoruz.
“Mahall-i taalluku gayri mütenahi olmakla beraber eserlerinde çirkinlik görünmez ahsen şekilde husule gelir.”
Bu cümleyi hissetmek ve yazmak ikisi de zor şey. Bir sanat eserine bir zihin ve el karışabiir, birçok el karışırsa onu karıştırır, güzelliği de kaybolur. Bir eserin meydana gelmesine birçok unsur karışır ama onun güzelliği kaybolmaz. Karıştığı için güzelliğini bozabilir. Ama bütün kainatı varlıklarda özetleyen onları güzel yaratır, çirkinlik görülmez . Ahsen suret ile varlık vadisine, güzel sanatlar galerisi olan kainata gelir, getirilir. Ben çirkinim deyip çıkmayan var mı? Güzel değil ahsen, yani daha güzel, yani en güzel. Kimse O’nun (cc) yarattıklarına “şöyle olsaydı daha güzel olurdu” diyemez, işte ahsen suret budur. Kant, Dekart! Kalkın da bakın güzellik ne demek görün!
“Efrad ve enva arasında budu mutlak ile beraber, tevafuk-ı mutlak var.” Amerika’daki papatya ile Erzurum’daki papatya mutlak tevafuk içinde, demek ikisini de tasarlayan ve biçimlendiren göz ve sanat eli aynı. Aynı anda bu kadar uzaklık onun gözden çıkarmasına neden olmaz. Bunların hepsi O’nu (cc) gösterir. O’nun kimliğidir, üzerinde O’nu belirten sikke vardır. Padişah-ı zülcelal vel kemal ve Sani-i mutlak, Halık-i ahsen suret vel mevcudatın sikkesi.
Bana herşey seni hatırlatıyor!
“Her nereye baksam dopdolusun Seni nere koyam benden içeri” demiş Cenab-ı Yunus.
Ya Efe ne demiş? Erzurum dağlarının gölgelsinde dağlar gibi muhayyilesi olan Efe;
“Kurban olayım ben sana ey Kadir-i Kayyum
İsyanıma bakmaz bana ihsanlar edersin.
Ne arzedeyim halimi sana malum
Ümid ederim kuluna gufranlar edersin.”
“En harika bir sahavetle, en harika bir hüsn-i sanat muhit bir kudretin hassasıdır.”
Bediüzzaman’ı en iyi anlatan en çok kullandığı bir kelime harika.
Harika olağan değil olağan üstü güzellik demek. Kendisi mücadelesiyle harika bir adam, insanlık tarihinin ceberutlarıyla, sahte tanrılarıyla mücadele eden harika adam Bediüzzaman. Harika bir Peygamberin (asm) harika temsilcisi Bediüzzaman. Bak eserlerinde ne kadar harika kelimesi kullanmış, o zaten sıradan şeylere eğilmez, onu harika şeyler alakadar eder. Alemde harika olmayan ne var? Bak herşey harika.
En harika sahavet, yani kıtlık darlık yok, her şey bol. En harika hüsnü sanat. Bütün sanat güzellikleri en harika sanat güzeli. Böyle bolluk ve güzel sanatla yaratan elbette zengindir. Bu O’nun dünyayı ihata etmiş gücünün kuvvetinin eseridir.
“Tartılmış gibi gayet mizanlı” diyor. Bir gülün yapraklarına bak her biri aynı ağırlıkta, hepsi tartılmış bir mizanda. Ellerimize bak hepsi tartılmış biri ağır değil ikisi de tartılmış mizanlı. Dünyaya bak, denizler, karalar dengeyi bozan yok, tartılmış, mizanlı. Kuşlara bak, uçarken tam dengeli, ağır basan yanı yok. Denge simetri demek güzelin atası.
Geçen fıkraların her birisinde herşeyin tek bir Sanin Sunu ve sanatı olduğuna delalet eden başka bir ayet daha vardır.
Sani sanatlı yaratan, sun sanatlı. Sanatlı yaratan sanatçının sanat eseri demek o kadar yerinde kullanmış kelimeleri. Bu kelimelerin derinliğine inmeden yapılan okumalar… Kullanılan esmaya göre fiil ortaya koyan yazar. Bu kelimeleri tatmayı gaye etmeyen, okumadan doğan işte biz. Onları tartarak anlatan anlatma yok, yıllardır aynı yerde sayan insanlar…
Kur’an’ı oku anlama, aç yaprağına bak. Risale-i Nur’u oku anlama, kelime bilgisi yok. Kelime bilgisi olmadan bu metinler nasıl topluma yansır ve yansıtılır? Biz anlamadan okuduk birisi aldı dejenere etti maksadına göre yorumladı işte memleketin hali. Risale-i Nur okunmalı, kelimelerin içine girilmeli, yoksa bizim oğlan bina okur döner döner yine okur. Koca şehirde mütalaa edeceğin bir insan yok.
Evet, sahavet ile kuvve–i iktisadiye arasında
Ve sürat ile mizanlı olmak arasında
Ucuzlukla kıymetli olmak arasında
Karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında tezat vardır.
Sekiz yaratılış, yaratma özelliği iç içe ama yaratılan şeylerde karışıklık yok hepsi Sani‘in, sanatkarın güzeli. Bu sekiz şeyi bir arada güzel şekilde idare etmek ve güzel şeyler yapmak, işte bu.
Bu zıtları bir fiilinde cemetmek ancak kudreti hadsiz bir Sani-i Kadir’e mahsustur. Koca kainatta birbirinden uzak canlıları bu sekiz yaratma özelliği ile yaratıp birbirine karıştırmadan güzel şekilde ortaya koymak Sani-i Kadire, kudreti nihayetsiz bir sanatçıya, sanatı nihayetsiz bir sanatçıya hastır. Aittir.
Estetik tarihi böyle bir cümleye tahammül edemez. Bediüzzaman’ın eserleri aslında bütünüyle Allah’ın sanatının yorumu, seyri ve değerlendirmesiyle alakalı yani Mutlak güzelin mutlak estetik felsefesi.
Burada estetikle alakadar olan Hatem-i Ehadiyettir. Bütün bu fiiler bu kadar çokluk ve sekiz fiilde hem fiillerin istiklali hem de güzelliklere bağlı, güzelin simetri ve orantı, armoni gibi esaslarına riayet Ehadiyetin sonucudur. Çünkü ehadiyet mutlak karışıklık içinde seçen ve onları güzelleştiren eylemlerin adıdır. Ehad isminden doğmuş külliyetli bir fiildir.
Lasiyyemalar’da telazum bahsinde estetiğin bir başka kelimesini kullanır Bediüzzaman. Sani kelimesinden başka burada Nakkaş kelimesini kullanır ve Allah’a Nakkaş–ı Ezeli ismini verir. Nakkaşlık zor bir sanattır, yani nakşetmek geometrinin ve estetiğin en ince yanıdır. İslam dünyasında nakkaşlık çok önemli bir sanat dalıdır. Ressamlıktan daha ince bir sanat dalıdır. Bediüzzaman şöyle der. “Mesela her bir kelimesi bir kitabı ve herbir harfi bir satırı içinde tutan bir kitabın katipsiz vücudu mümkün değildir. Kainat kitabı da Nakkaş–ı Ezeli’nin vücub-ı vücuduna bağlıdır. Sarhoş olmayanlar ancak Nakkaş-ı Ezeliye iman etmekle kitab-ı kainata şahid olabilirler.”
Bu kainat kitabının her harfi ince ince düşünülen bir nakış işlemi ile vücuda gelmiştir. Bunları gören kimse sarhoş değilse yani bu anlamlara kendini vermemişse, ki insanlar alemdeki her sanat eserinin bir nakış olduğunu düşünemezler. Bu bir sanat gözü ile kainata bakmaktır. Bediüzzaman’ın öğretisinin en önemli özelliğidir. Yani Bediüzzaman’ın gözü estetik bir gözdür, herşeyin sanat ve güzellik yanını görür. Öyleki bütün kainatı akaidi ve imani hükümleri, varlıkları, güzelliğin ölçüleri ile değerlendirir. Baktığı şeye simetri, armoni, orantı ve daha diğer güzel kategorilerine göre bakar. Müthiş bir gözdür.
Lasiyyemalar baştan sona güzellik ve estetik kurallarına göre düşünülmüştür. ”Allah güzeldir, güzeli sever, işini güzel yapanı da sever” demiş Efendimiz (asm). Şimdi Bütün esması güzel olan ve Esmaül Hüsna diye isimlendirilen bir Allah’ın isimleri güzelse o isimlerin aleme yansıma şekilleri de güzeldir. Binbir ismi eşya ve nesnelere güzel şekilde estetiğin kurallarına göre yansır. Bediüzzaman esmaya göre okur, okuduğunu okuduğu esmada icmal eder. Bütün eserleri esmaya göre okumalarla doludur. Esmaya göre kainatı okumak onun getirdiği bir olması gereken ama yok olan yeniliktir.