Psikayatrist Victor E. Frankl’in geliştirdiği “logoterapi” de “paradoksik/çelişik niyet” denilen bir yöntem var. Birçok psikolojik hastaların oldukça basit olan bu yöntemle kendilerini rahatlattıkları söylenebilir.
Dikkatimi çekmiş bu yöntemin yıllar önce geçirdiğim hastalık esnasında benim de işime yaradığını söylemesem haksızlık etmiş olurum. Hastalığımın başlangıcında iç sıkıntısı ve acılar nedeniyle uykusuz geçen uzun bir gecede bunu uygulamakla uykuya geçtiğimi iyi hatırlıyorum.
“Paradoksik niyet” adından anlaşıldığı gibi ters bir niyettir. Bu yöntemle bizi ablukaya almış rahatsız edici duygunun üzerine üzerine gidilerek etkisinin ortadan kalkması hedeflenmiştir. Ya da ille de yapmak istediğimiz bir şeyi oluruna bırakarak kendimizi tam tersine razı olmaya yönelik bir hedefe yoğunlaşma işlemidir. Uykumuz mu kaçmıştır? Öyle ne kadar uykusuz kalabileceğimizi düşünmeye çalışalım. Bir sınav öncesi çok mu heyecanlanmışız? Sınav dünyanın sonu değil ya; sıfır not alacağımızı kafaya koyalım. Yükseklik fobisi mi var bizde?
Bir uçaktan düşüp paramparça olma anımızı düşünmeye çalışalım. Alacağımız bu tür önlemler bizi teslim alan duygularımıza şok tesiri yapar. Bizi perişan eden, olduğumuz yerde hareketsiz bırakan korku ve telaşımızın yoğunluğu düşmeye başlar. Böylelikle ters bir niyet ve duygu bombardımanıyla bu yanılgımızdan kurtulmuş oluruz.
Risale-i Nur Külliyatından Mesnevi-i Nuriye’de de niyetle ilgili bir pasaj var. Aşağı yukarı paradoksik niyetle aynı temele dayanan bir çözüm sunuyor. Bediüzzaman, üzerinde durduğu bu genel kuralla davranışların daha da derinine iniyor. Niyetle hayat bulan iyiliklerin kibir ve gösterişle fesada uğrayacağını söyleyen Bediüzzaman “Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıta bulur.” demekle önemli bir çözüme parmak basıyor.
Fıtrî olumlu ve olumsuz hallerin örgüsündedir insan. Yaşanılan zirve bir deneyimin ikinci bir niyetle doğallığı bozuluyor; ona riya ve gösteriş bulaşıyor. Ağlama gibi olumsuz durum da niyetle yani “Ben daha çok ağlayacağım” demekle ya sona eriyor ya da hafifliyor. Üstad’ın “İkinci bir şuur ve niyet” dediği ikinci bilinçlilik hali olumlu halleri sonlandırırken, olumsuz hallere de sağaltıcılık kazandırıyor.
Bediüzzaman, “ikinci şuur ve niyet” dediği bilinçli müdahalenin doğallığı nasıl bozduğunu misaller vererek konuya açıklık kazandırması da ilginçtir ve bu pasaj, üzerinde durulması gereken önemli bir tedavi yöntemidir: “Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir; onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevazua niyet, onu ifsat eder; tekebbüre niyet onu izale eder; feraha niyet, onu uçurur; gam ve kedere niyet, onu tahfif eder ve hakeza, kıyas et.”
Niyet aynı zamanda beklenti çıtamızı belirler. Rahatlığı ve neşeyi ısrarla isteyip de başına bir terslik gelmeyen insan var mı? Çünkü rahatlığa ve neşeye şartlanan insan, beklenti çıtasını yüksek tutmuştur. İhtimal ki karşılaşacağı durumlar bu yüksekliğin aşağısında kalacaktır. Bu da hiç istemediği tersliklerin karşısına çıkması demektir. Bu niyet ve istek içinde olanların dertsiz gün geçirmeleri ise çok nadir…
Rahatlığın peşinde ısrarla koşulmaz. Mutluluk serap gibidir, onu arzulayıp peşinden koştukça bizden uzaklaşır, kaybolur. Neşe, mutluluk ve insana fiziksel-ruhsal güzellikler yaşatan şeyleri hararetle istemek başımıza dertler açar. Bu ikinci istektir ki, bu hallerimizin doğallığını bozar; ne denli istekli olursak olalım onlara ulaşma şansımızı azaltır.
Ama olumsuz durumlarımızda, yani bizi öfke, korku ve ağrı gibi içten ve dıştan perişan eden pozisyonlarımızda Üstad’ın “ikinci şuur ve niyet” dediği bilinçlilikle beklenti çıtamızı artırabiliriz. Bu tür psikolojik hastalıklarımızın tedavi yöntemidir. Biri karanlıktan korkuyorsa, beterin beteri var, ölüme yoğunlaşsın, ecelin bilinmez yerlere onu alıp götürdüğünü aklına getirsin. Durağan olan karanlığın, bu düşünce karşısında ölümden beter olmadığını kabullenmek zorundadır; dolayısıyla bu bilinçlilik hali karanlık korkusunu en aza indirecektir. Bir hastalıktan ya da başka bir şeyden kuvvetli bir ağrı mı çekiyoruz? “İkinci bir şuur ve niyet” le ağrı ve acımızı hafifletebiliriz. Acıya ne kadar dayanabileceğimiz konusunda kendimizi teste tabi tutabiliriz mesela. Bu bilinçlilik halimiz bizi ablukaya alan duygu yoğunluğunu en azından dağıtmış olur; dikkatimizi başka şeylere yöneltir.
Gençliğimde ormanlık bir alanda, zifiri karanlıkta, kanat sesine benzer bir sesin bana doğru yaklaştığını duydum. Tepeyi tırmanayım diye ne kadar uğraşmışsam da yetiştiremedim ve yamacın tam ortasında, korunmasız bir noktada durmak zorunda kaldım ve öylece beklemeye başladım. Korkunun beni ne hale soktuğunu az çok tahmin edebilirsiniz. Bu kısa süre içinde farkında olmadan Üstad’ın “ikinci şuur ve niyet”i ya da “paradoksik niyet”i devreye sokmuş oldum ve “Gelen şey beni yiyecek, bari bu işi nasıl becereceğini görmüş olayım” diye düşünerek, tatlı bir merak içine girdim; bu düşünceden de oldukça haz aldım. Meğer nefes nefese kalarak birkaç saniye sonra gelen bir köpekmiş.
Farkında olmadan çoğumuzun uyguladığı bu tür rahatlamaları bilinçsiz girişimlerle yaşamış olabiliriz. Ama önemli olan bunu zorlandığımız duygu yoğunluklarında bilinçli bir şekilde uygulamaya koyabilmemiz; Üstadın rahatlatıcı “ikinci şuur ve niyet” i her zaman hatırdan çıkarmamamız. Bu yöntemle hem rahatlamış hem de tevazu gibi doğal hallerimizi fesada uğratmamış oluruz.
Mesnevi-i Nuriye’deki bu rahatlatıcı yöntemden pratik hayatımızda da yararlanabiliriz. Karşılaştığımız zor durumlarda “ikinci şuur ve niyet”i devreye sokarak kendimizi rahatlatabiliriz. Özellikle fobik, yani anlamsız korkularda, trafiğe çıkma, yükseklik korkusu, aşırı hijyenliğe dikkat etme gibi psikolojik hastalıklarımızda hiçbir yan etkisi olmayan bu yöntemi kullanabiliriz. Bu işlem aynı zamanda bir duygu eğitimidir; duygularımızın birtakım anlamsız korkuların köleliğinden kurtulmasıdır.
İnsanın duygular kesimi son derece kaypaktır; dolayısıyla “İkinci şuur ve niyet” duygularımıza karşı bilinçli olmayı da sağlar.