Bismillahirrahmanirrahim
Sual: İstibdat nedir; meşrutiyet nedir?
Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.
Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.
Sual: “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrutiyeti bize târif et.”
Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrutiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükûmetin hedef-i maksadı olan meşrutiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim:
İşte, meşrutiyet (1) وَشَاوِرْهُمْ فىِ اْْلاَمْرِ - (2) وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir.
Evet, meşrutiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz.
Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz.
İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır.
Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz.
Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza ediniz. Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi. Zira, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakiki ve nisbî ve izâfîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyor. (Münâzarat, Sualler ve cevaplar)
Bediüzzaman Said Nursi
1) “Ve işlerde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159.
2)“Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38.
SÖZLÜK:
adem-i ülfet : ülfetsizlik, alışılmamış olma
ağrâz : garazlar, kinler, kötü niyetler
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
âyet-i kerîme : şerefli âyet, Kur’ân’ın her bir cümlesi
bedel : karşılık
beyân : açıklama
beyne’l-İslâm : Müslümanlar arasında
cebir : zorlama
dalâlet : doğru yoldan ayrılma, sapkınlık
ef’al : fiiller, hareketler
esâsiyle : köküne kadar, ta temelinden
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
fehmetmek : anlamak
fırka : grup
hâl-i hazır : şimdiki zaman
hedef-i maksad : asıl gaye, kastedilen hedef
husumet : düşmanlık
ihtilâfât : ihtilâflar, ayrılıklar
îkâ : salma, meydana getirme
istibdâd-ı ilmî : ilmî baskı, ilmî zorbalık
istibdâd-ı siyasî : siyasî baskı
istibdat : baskı, despotluk
istinad : dayanma
lehü’l-hamd : Allah’a hamd olsun!
lisân : dil
mâhi : mahveden, yakıp yıkan, yok edici
mârifet : tanıma, bilme
meşrutiyet-i meşrûâ : dine uygun meşrutiyet
meşveret-i şer’iye : dine, şeriata uygun olarak yapılan meşveret
muâmele-i keyfiye : keyfî hareket, keyfî işlem
muhabbet : sevgi
müsâit : uygun
müşevveş etme : dağınık ve düzensiz hâle getirme, karıştırma
müşevveşiyet : karışıklık, düzensizlik
neş’et etme : doğma, meydana çıkma
peder : baba
rey-i vâhid : tek bir görüş
sefalet : perişanlık, yoksulluk
semm-i katil : öldürücü zehir
sirâyet : birinden diğerine geçme, bulaşma, yayılma
sû-i istimâlât : kötüye kullanmalar
tahakküm : baskı ve zorbalık
tecellî : görünüm, yansıma
tefsir : açıklama, yorum
tevlid : doğurma
tiryâk-ı meşrutiyet : meşrutiyet ilâcı
veled : çocuk
vücud-u nurânî : nurlu varlık
zillet : alçaklık, aşağılık