*Hayat, kendim, başkaları ve düşünceler konusunda biraz ironik bir tarafım var. Kendi kendime çok gülüyor ve aptallıklarımla çok dalga geçiyorum.
*Tüm yazılarımı kardeşlerimle bir meşveret, bir fikir alışverişi olması amacıyla yazıyorum. Yazdığım şeylerin doğruluğuna, ama konuşulabilir, tartışılabilir olduklarına inanıyorum.
*Ama biri çıkıp fikirlerimin Kur’an’ca, Risale’ce vs. yanlış olduğunu ispatlarsa, yanlışta ısrar edecek kadar aptal olmadığımı düşünüyorum. Hemen o fikrimden dönerim. Bu bakımdan çok rahatım, erkek adam sözünden dönmez gibi bir kompleksim de yok, yanlış olduğunu anladığım her şeyden dönerim.
*Oldum olası müstear isim denen şeyi anlamamışımdır. Şimdiye kadar her düşünceme kendi adımı koydum. Bir kısmı hakikaten saçmaydı. Birileri doğrusunu anlatınca hiç ısrar etmeden hemen geri döndüm.
*Düşüncelerimi olduğu gibi ortaya koymanın, insanların değerlendirmelerine, tenkitlerine açmanın beni geliştiren bir tarafı olduğuna inanıyorum.
*Kendim için müspet, menfi her tenkitten istifade etmeye çalışırım. Hakkımdaki tenkit bende varsa, hatamı görüp dönmeme vesile olur, yoksa dikkatli olmama ve bu vartalara düşmememe sebep olur. Her iki tenkit içinde herkesten Allah razı olsun.
*“Hürriyetine düşkün bir üstadın hür fikirli bir talebesi” olmaya çalışıyorum. Ben öyle değilim ama olmaya çalışıyorum. Pek çok ırki, çevresel, ailevî, ekonomik, kimliksel, kültürel vs yanlışlıkların hürriyetlerimizi, akıllarımızı ve gönüllerimizi pek çok kısıtladığına inanıyorum
*Yaşadığımız her tür kısıtlamanın, hür düşüncenin önündeki engellerin farkında olmayı önemsiyorum. Pek çok kişi zincirlerini kırıyor, ama ömür boyu boyunlarında halkalarla dolaşıyor.
*Risale okuyan herkesin bu hakikatlerle ilgili fikirlerini söylemeye hakkı vardır. Söyleyerek, konuşarak, istişareler yaparak birbirimizi ve kendimizi düzeltiriz sanıyorum. Asıl söyleyememekten korkmalı.
*Ben değişik düşüncelerden, farklı yorumlardan korkmam. Zaman zaman hepimizin düşünceleri karışabilir. İstişare de doğruyu bulmak için değil mi?
*”Tek doğru benim, ben her şeyi bilirim, ben hata yapmam, başkaları hep yanlış yaptı, biz hiç yanlış yapmayız” zihniyetinden korkarım.
*Toplulukları, cemaatleri, grupları, milletleri sürekli tekrarlar değil, farklı bakış açılarının, “yeni şeyler söylemek lazım” anlayışının ileriye götürebileceğine inanıyorum.
*Risale-i Nur hakikatlerinin okyanus olduğunu ve bizim ise sadece bu okyanusun kıyılarında oynaştığımıza inanıyor, bu deryada yeni keşiflere yelken açmayı önemsiyorum.
*Meşru meşveretlere ve meşveret gerçeğine elbette saygı duyacak, onu bir imanî gerek olarak bilecek, ancak bilhassa ihtilaflı konularda çok da sıkı tutmayacağız.
*Meşru meşveret imani bir tavırdır ve ibadettir. Ancak meşveretlerin aldığı kararlar kutsal sonuçlar değildir. Meşveretlerden yanlış kararlar da çıkabilir. Her meşveretten her defasında illa doğru kararlar çıkmayabilir. Nitekim pek çok meşveret kararı zamanla yine o meşveretin kararıyla değiştirilmiştir.
*Meşveretlerde alınacak kararlar her zaman tüm ülke şartlarına uymayabilir. İstanbul’un coğrafi, siyasi, sosyolojik, psikolojik şartları Mardin ile, Ankara’yla bir olmayabilir. Hatta İstanbul’un banliyösü sayılabilecek Gebze ile bile şartlar farklılaşabilir.
*Herkes Risaleleri artık herkes kadar biliyor. Her bölgede, her şehirde Risalelere vâkıf pek çok arkadaşımız var. Her bölgenin kendi şartları doğrultusunda, kendileriyle ilgili konuları Risalelerden çıkarabilme kabiliyetleri, imkânları ve ferasetleri olduğuna inanıyorum.
*”Benim meşveretim, kararım en doğru” diyebiliriz. Ama başkalarını yanlışlıkla, bâtıllıkla suçlayamayız. Onlar da meşru bir meşveret yapıp Risale ölçüleriyle karar vermişlerse, Hz. Ali ve Hz. Ayşe’nin içtihatları gibi ehl-i hak olabilirler.