Batı ilimde yeni algılar ve ifade biçimleri geliştirmiş son yüzyılda. sosyal bilimler ve fen bilimleri aynı metinlerde içiçe verilmiş, intertekstüalite dedikleri bu işte. İlim ve sanatların tasnifi kainattaki İçiçeliğe aykırı. Coğrafya ile ilgili bir anlatım veya tesbit, kimya, fizik ve biyolojiyi ve sair ilimleri de ilgilendirir. Ama insanlar bir ilimde çalışır ve derinleşirler, tek merdivenden yukarı çıkarlar, ama ilimlerin birliktelikleri aynı anda dört veya daha fazla yan yana merdivende yürümek gibidir.
Aynı anda dört ilmi bir arada vermek bağlantılarına riayet etmek ve hepsinden bir veya birkaç sonuca gitmek büyük ilmi yeterlilik ve ifade ustalığı gerektirir. Bu ilmi doluluk ve onu ifadede üslub ve teknik beceri Bediüzzaman’da var. İlimleri aynı metin içinde imtizaç ettirmek. İlimlerin bir arada verilmesini bırak ilimlerden dine, sanata, edebiyata, felsefeye açılan pencereler açmak çok özel bir üslub mehareti gerektirir.
Bugün Türkiye’de ilimlerin diğer ilimlerle bağlantılarını kurarak onlardan açılan pencereleri görmek özel bir bilgi hamulesi ile mümkündür. Bugün Risale-i Nur’dan etkilenenler ve beslenenler bu üslubu anlatımlarında gerçekleştirememekte ve klasik selefin anlatımlarını takip etmekte ve Bediüzzaman’ın anlatıma getirdiği çok çeşitliliği yansıtamamaktadırlar. Bunların birçoğu çok şey bildiğini ima ediyorsa da Bediüzzaman’dan uzak bir üslubla çalıştıkları açıktır.
Mesela pencereler risalesindeki anlatım çeşitliliği ve iç içe ilimler, gözlemler ve onların farklı ilimlere yeni yorum tarzları getirmesi harikulade bir başarıdır. Her pencerede ilmin bir konusu veya teması ile insanın dünya ve kainat yorumuna pencereler açar. Gözlem ilim ve sanat, din hepsi bir arada verilir. İkinci pencerede teşahhus kelimesi odaktadır.
Bediüzzaman eşya kelimesi ile nesne, canlı, bitki ve sair varlıkları kasteder. Teşahhus bizim bildiğimiz yüz demek. Bütün yüzler birbirinden farklıdır. Hukuk, din, günlük hayat bütün ilişkiler bu yüzlerdeki farklılıktan kaynaklanır. insan yüzündeki ona yakın azanın estetik dizilişi bütün ilimleri igilendirir. Hepsini yapan vahid, ayrı ayrı yapan ehad. Bütün ilmi ve dini hayatı kucaklayan bir yaratılış tarzı. Bir değil birkaç ömür bu pencerenin sosyal ve siyasi, dini boyutunu düşünmekle yazmakla bitiremez.
Üçüncü pencere biyoloji ve zoolojiden hareket eder. “bütün hayvanat ve nebatat envaının ordusu bilmüşahade
Ayrı ayrı erzakları
Suretleri
Silahları
Libasları
Talimatları
Terhisatları
Kemal-i mizan ve intizamla hiçbir şey unutulmayarak hiçbirisi şaşırmayarak bir surette
Tedbir ve
Terbiye
Etmek öyle bir sikkedir ki hiçbir şüphe kabul e tmez, güneş gibi parlak bir sikke-i vahid-i ehaddir.”
Bir milyondan fazla bitki ve canlının birbiri içinde altı fiilini hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak,
Yönetmek, tedbirini almak, herşeyi kullanış anında değil çok önceden tasarlamak, gereğini vermek, bunlar olmasa o canlınlın veya bitkinin ıztıraba düşeceğini bilerek onları her türlü ihtiyacı karşılanmış mutmain ve sakin ve evren düzeni içinde munis yaşatmak, işte bu görünen sikke milyon başlı bir kimlik, buna” kendisi hayret ifadesi kullanır. “Öyle bir sikkedir ki” der.
Unutmamak ve şaşırmamak. Yani hiçbirşey bir başkasının olan erzak, elbise, suret, silahını karıştırmıyor. Yani şaşırmıyor bunları yapan, biz de şaşırmıyoruz. O şaşırmıyor biz de şaşırmıyoruz, ülfet etmişiz. unutmamak unutulmak kötü, onun için aşık
Unuttun beni zalim, diyor, hiç kimseyi unutmuyor
Sen bizi unutmuyor
Ama biz unutmuş gibiyiz
Sen bizi şaşırmıyor
Ama biz şaşırmışız
“Ezkirünü ezkirüküm”
Zikredin zikredeyim, kullarım diyor sahibi kainat
Biyoloji, zooloji mülkü anlatıyor, maliki değil, rızkı anlatıyor, razıkı değil, elbiseyi anlatıyor mu, terziden haberi yok. Talimi biliyor mi acaba, muallimden ses yok.
Cümleye bak “birbiri içinde grift olan envaları, milletleri umumunu birden idare ve terbiye “grift kelimesini kullanmış Bediüzzaman orada ondan daha ideal bir kelime olamaz ki, ne kadar yerindelik. Bütün bunları düşünenin secdesi ne kadar farklıdır değil mi?” secdeye giderken yemini alıp alıp başını kaldıran tavuk gibi” olmayın diyor, muallim-i ekber.
Zavallı biyolog ve zoolog. Çok menhus zekalar ilmi sanattan, dinden, hayattan koparmış, ilahi tefekkür merkezi olan dünyayı karanlıklar mahzenine çevirmişler.
Hasan Bey Allah’a pencereler açmış derste sonra pencereleri kapat diye ihtar almış. Bediüzzaman’ın anlatmaya kalkışmak yok, kurmayların subaylığı lekelenir, sonra da okulda ilmin onursuz onuru lekedar olur.
Altıncı pencerede o kadar iç içe bahisler ve ilimler var ki bu pencereye şöyle bir pencere tarifi ile yaklaşır. “işte şu daire-i arz kadar, belki medar-ı senevisi kadar geniş olan şu pencereyi “ arz kadar onun döndüğü yörünge kadar büyük bir pencere. İnsanlık penceresiz evlerde buhran içinde pencere yapmak yasak. Pencereci ve kapıcı Bediüzzaman Haşirde bab der, diğerinde pencere. Kapısız penceresiz olduğunu görmüş insanların bırakmış her işi ilahi ülkeye pencereler kapılar yaptırmış, insanlar baksın diye.
Köprüler yaptırdım gelip geçmeye
Çeşmeler yaptırdım gelip içmeye
Ne mutlu pencerelerden bakan ve pencereye koşturanlara, ne mutsuz onlar ki penceresiz evde mutsuz, hayattan kopuk yaşarlar.
Aynı anda birçok ilmi bir metinde anlatmak bu Bediüzzaman’a has bir şey.