Üç gündür Şeb-i Arus’la düşünmeye çalışıyorum. Hazreti Mevlana’nın onu “düğün gecesi” dediği buluşmasına götüren vefat gününü… Ölüm bilindiği zaman, mahiyeti anlaşıldığı vakit, nasıl bir düğün gecesine, nasıl bir kavuşmaya ve ebedi yurdun sükuna erdiren lütfu olduğuna dair yüksek müjdeler taşıdığını idrak ediyoruz.
Mevlana’nın aşk iksiri, tasavvufun deruni, kalbi ve ruhi feyzinden aldığı imanla hayata hayat katmakta ve günümüze üflenen bir ney, bir muhabbet, bir aşk çağlayanı olarak devam etmektedir… Konya, Selçuklu mirasını taşıyan, devrolduğu Osmanlı hafızasında payı olan ve Mevlana Hazretleri ile taçlanan bir şehirdir.
Bugünün Konyası maddi-manevi kalkınmanın dinamikleri hususunda ilham vermekte ve yeni yeni kendine gelmektedir. Bir anlamda Mirasın asli unsurlarına ve de karanlık dönemlere mesafe koyarak…
Bu köklü şehir, şimdilerde ruhuyla doğru tanışmanın hamlelerini yapıyor ve bir değil, iki mesneviye hazırlanıyor.
Çünkü Mevlana Hazretlerinin Mesnevisi ile Bediüzzaman Hazretlerinin Mesnevisi birlikte, Tasavvuf ve Tefekkürün beraberlik kimyası olan iki manasını tamamlıyorlar. Böylece aşk, sevgiden öte, kalbilikten beri ve aklın kalbi boyutunu da katarak tefekkürle şuura ruhaniyat katıyor.
Her Mevlevi, bir dönüşümdür, her semazen bir ayin, her ney bir sada ve her zakir zikirhane gibi ulvi bir terbiyeden geçmiş birer ehl-i irfandır.
Birinci Mesnevi’den aldığım bu feyzi, ikinci Mesnevi ile çağımın versiyonuna dönüştürdüğümde, inanılmaz bir ihtişamın, idrakin ve iz’anın derin manaları ile karşılaşıyorum.
Birinci Mesnevi Mevlana’dan, ikinci Mesnevi Bediüzzaman’dan…
İkinci mesnevi ile Zikirhane’ye Zihinhane dahil oluyor böylece. Tekke, medrese ile buluşuyor. İkisinin kendi makamları ve rüçhaniyetleri ortak bir alanda ve mekanda ahbabların/sevgililerin buluşmasına ve kavuşmasına vesile oluyor.
Böylece, aşktan Şefkate, zikirhaneden zihinhaneye, tasavvuftan tefekküre, tekkeden medreseye doğru büyük yolu açan iki çağın tecdit ruhu buluşuyor iki Mesnevi’de.
İkisinin birbirine bağlı ortak mekanından, feyz almaya en muhtaç olan ise mektep.
Mektepler bir yandan insana, çağın öğrenme metotlarını ve kariyer hedeflerini, mesleki eğitimini ve bilim-teknoloji vasfını kazandırırken ve dünyaca başarırken, diğer yandan onu yetim bırakan tekke ve medresenin manevi ekolünden beslenmemektedir.
Ama çağımızın bilimi, birinci mesnevi ile tasavvufu, ikinci mesnevi ile de tefekkürü keşfettikçe bilgi; irfan ve hikmete erişecektir.
Aşk, muhabbetullah ile “ayine-i samed olan kalp” yolculuğunu ruhani lezzete götürürken, marifetullah ile imanın ve muhabbetin inşirah alanları inkişafla mektebi medreseye, medreseyi de mektebe arkadaş etmektedir.
Böylece aşktan öte bir yol alarak şefkatle tanıştırır iki mesnevi bizi. Aşk, acz ve fakr içinde dergah-ı ilahiye ulaşırken, çağın nefesi olan hakikat, kalbin etrafında dönen Mevlevi ile kainatın etrafında müşahede yapan Ayetül Kübra Seyyahını buluşturur.
Mevlevi, çağımızda talebe olur. Akılla kalbin, ruhla bedenin, tekke ile medresenin, tasavvuf ile tefekkürün aynı vicdanın ortak ve birbirine yol veren tarzlarıdır.
Sema ayini ile birlikte ayn’ın dolunaya dönüşeceği semaya doğru bakın, gök kubbeyi temaşa edin, sema açıklığında seyre dalın, Beşinci Mektuptaki sema zikri ve zihni ile Çamdağı’na çıkın, orada Şeb-i Arus yapın ve iki zatın mesnevilerini anlamaya çalışın.
Evet bu gün Konya’dayız. Şeb-i Arus’ dayız.
Çamdağı’ndan temaşa edilen sema ile gösterisinin tattırmak istediği manalar cümbüşü birbirine muavin ve müzahirdir adeta.
22-24 Mayıs 2013’te Risale Akademi ile Konya Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklaşa düzenleyeceği “Uluslararası Said Nursi Ve Mevlana Sempozyumu”nda ortaya çıkacak akademik meyvelerle birlikte Medresetüzzehra’nın Tekke ve Medrese sütunları, çatının teşekkülüne ciddi katkı yapacaklardır.
Çünkü temeller sağlam, zemin mukavemetli ve fikirler ise muhkem…
Bu konuda ders çalışmaya devam edeceğiz.