AA muhabirinin çeşitli kaynaklardan yaptığı derlemeye göre, Osmanlı Devleti'nin ikinci padişahı Orhan Gazi'nin silah arkadaşı Şeyh Mahmud'un torunu, I. Murad'ın veziri, devlet adamı Ahmed Paşa'nın oğlu Süleyman Çelebi, 1351'de Bursa'da dünyaya geldi.
İlimle uğraşan kültürlü bir aileden gelen Süleyman Çelebi, Emir Buhari'nin tavsiyesiyle 1400'de inşası tamamlanan Ulu Cami'nin imamlığına getirildi.
Süleyman Çelebi, Hazreti Muhammed'in (asm) hayatının bazı bölümlerini, Peygamber sevgisini sade bir Türkçe, sanatlı bir üslupla ifade ettiği, 768 beyit, 16 babdan oluşan Mevlid-i Şerif'i Ulu Cami'deki görevi sırasında 1409'da tamamladı.
Eser, yazıldığı dönemden itibaren Hazreti Peygamber'in doğum günlerinde, mübarek gün ve gecelerde, doğum, ölüm, sünnet, evlenme gibi çeşitli vesilelerle okunageldi.
Halk arasında çok beğenilen, sevilen, gönülleri fetheden ve halen okunmaya devam eden eserin müellifi, 1422'de vefat etti ve Bursa'da Çekirge Caddesi'nde bir sırta defnedildi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) anma ve kutlama yıl dönümleri programına aldığı Süleyman Çelebi, vefatının 600 yılına rastlayan 2022'de çeşitli etkinliklerle yad edilecek.
"Sufi tecrübeye sahip bir kişi"
Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Kemikli, AA muhabirine, Süleyman Çelebi'nin Bursa'nın yetiştirdiği önemli değerlerden olduğunu söyledi.
Süleyman Çelebi'nin Ulu Cami imamlığından önce Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid'in divan imamlığını da yaptığını anlatan Kemikli, "Sultana en yakın isimlerden biri, bir bakıma onun dini anlamda danışmanı olarak nitelendirebiliriz. Divan imamlığından önce de Yıldırım Bayezid'in çocuklarının, özellikle Emir Süleyman'ın musahibi olduğu zikrediliyor. Bunlardan Süleyman Çelebi'nin, devrinde gerekli olan ilmi tahsil ettiğini ve seçkin bir yere sahip olduğunu anlıyoruz." dedi.
Müellifin ailesi hakkında bilgi veren Kemikli, Süleyman Çelebi'nin dedesi Şeyh Mahmud'un, Osmanlı'nın ilk şairlerinden, müderrislerinden olduğunu, Fususü'l-Hikem gibi Muhyiddin İbnü'l-Arabi'nin eserlerini şerh ettiğinin belirtildiğini aktardı.
Babası Ahmed Paşa'nın da Sultan 1. Murad'ın vezirlerinden olduğuna değinen Kemikli, "Dolayısıyla Süleyman Çelebi, saraya yakın, idari atmosferi bilen, devlet mantığına vakıf bir insan. Aynı zamanda Emir Sultan'ın sohbet muhitinden, sufi tecrübeye sahip bir kişi. Süleyman Çelebi'nin nerede eğitim aldığı, kimlerden icazet aldığı, hangi kitapları okuyup hangi medreselerde tahsil gördüğüyle ilgili yeterince bilgi bulunmuyor. Ailesinden ve o dönemde Bursa'da yaşayan Emir Sultan, Molla Fenari gibi alimlerden ders almış olabilir." ifadelerini kullandı.
Osmanlı'nın Fetret Devri'nde kaleme aldı
Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat eserini Osmanlı'nın Fetret Devri'nde yazdığına dikkati çeken Kemikli, şöyle devam etti:
"Siyasi istikrarsızlığın olduğu bir ortamda ekonomik ve sosyal iktidarsızlık da meydana gelir. Tam da bu süreçte kurtarıcılık, Mehdilik, Mesihlik iddiasında bulunanlar var. Vesiletü'n-Necat, 'kurtuluşa vesile' anlamındadır. Kurtuluşa vesile olan şey, Peygamberimiz ve bize bıraktığı manevi mirastır. Eser, bu mesajı veriyor aslında. Yazılmasına sebep olan bir hadise var. Ulu Cami'de İranlı bir vaiz tarafından peygamberlerin üstünlüğü meselesi gündeme getiriliyor. Zaten halk, ekonomik ve ruhi sıkıntıda. Bu tartışma, bir de zihni sıkıntıyı getiriyor. Süleyman Çelebi, olaya şahit olmuş ve bu ortamda Mevlid-i Şerif'i yazıyor. İlk yazılan beyit: Ölmeyip İsa göğe bulduğu yol. Ümmetinden olmak için idi ol."
Kemikli, Mevlid-i Şerif'in yazılmasının ardından yaşanan süreçte, tıpkı İstiklal Marşı'nın kaleme alındığı dönemdeki milli ruh gibi bir ortam oluştuğunu vurguladı.
Süleyman Çelebi'nin eserinden hemen sonra Çelebi Mehmed'in, dirlik ve düzeni sağladığını, devletin yeniden toparlanmaya başladığını anlatan Kemikli, "Bu anlamda bir kuruluş metnidir. Süleyman Çelebi'den sonra bu esere Mevlid adı verildi; 'Peygamber'in doğuşu' anlamında. Eser, mevlit türünün oluşmasını, pek çok mevlidin yazılmasını sağladı. Bunun yanında zengin bir edebiyat ortaya koydu. Milleti bir araya getirmeyi, bir olmayı, ortak dil kurmayı temin etti. Kanuni Sultan Süleyman devrinde, resmi teşrifatla girecek bir uygulama haline gelecek Mevlid Kandili kutlamalarının gerçekleşmesini temin etti. Bir kültür oluşturdu. Bu ruhla toplum tazelenmiş yenilenmiş oldu." diye konuştu.
"Süleyman Çelebi'nin bu toprağın çocuklarına tanıtılması elzemdir"
Kemikli, Vesiletü'n-Necat'ın ne kadar sürede yazıldığının bilinmediğini dile getirdi.
Mevlidin çeşitli bahirlerden müteşekkil bir mesnevi olduğunu aktaran Kemikli, "Tevhit bahriyle başlar, kainatın yaratılışını, Hazreti Peygamber'i, doğumunu anlatır. Doğumun hemen arkasından veladet bahri gelir. Peygamber'imizin dünyaya teşrifleri, teşrif ettiğinde olan olağanüstü hadiseler anlatılır. Nübüvvetle birlikte Miraç hadisesini anlatır. Sonra vefatı ve duayla biter." bilgisini paylaştı.
Kemikli, bu eserin en çok tercüme edilen metinlerden olduğuna dikkati çekti.
Rumcaya çevrildikten sonra Arnavutça, Boşnakça, İngilizce, Almanca, Çerkezce, Tatarca, Arapça gibi dillere tercüme edildiği bilgisini veren Kemikli, "Camiye Türkçeyi getirmiştir; ilim, din dilini Türkçeleştirme çabası vardır. Bu sebepten Süleyman Çelebi, çok kıymetlidir. Cumhurbaşkanlığı nezdinde de 2022'de Mevlid'in, Süleyman Çelebi'nin bu toprağın çocuklarına tanıtılması elzemdir." değerlendirmesini yaptı.
Prof. Dr. Kemikli, Mevlid'in yıllar sonra bile okunuyor olmasının aşk ve samimiyetten kaynaklandığına işaret ederek şöyle konuştu:
"Süleyman Çelebi, Peygamber'e olan muhabbetini, sevgisini dile getirdi. Düştüğümüz yerden kalkmamızı sağlayacak, düşmanlıklarımızı yok edecek yegane şey sevgidir, muhabbettir. O muhabbetin kaynağı da bize sevmeyi, doğru bakmayı, düşünmeyi, akletmeyi öğreten Peygamber'imizdir. Ancak Peygamber'i severek derlenip toparlanabiliriz, adaveti, düşmanlığı, ötekileştirmeyi yok edebiliriz. Buna ihtiyaç vardı ve Süleyman Çelebi bunu dile getirdi. Peygamber sevgisi etrafında toparlanan bir topluluk inşa etme çabası var. Bunu yaparken de yapmacık bir üsluptan ziyade samimi bir şekilde inandıklarını, yaşadıklarını dile getirdi."
aa