Geçmişte de bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da Bediüzzaman Said Nursi, zamanımızda bu meseleyi çok anlaşılır ve ikna edici bir şekilde açıklamıştır.
Mektubat adlı eserinde geçen bölüm şöyle:
HOŞ VE ŞİRİN BİR DERS, MÜESSİR BİR VASITA
“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir.
"Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin (İslamın sosyal hayatının) gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir).
"Belki hakaik-i imaniyenin (iman hakikatlerinin) ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir.
"Belki îmanın envarını (nurları) ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi (Peygamber sevgisi) göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.”
BİDAT NE DEMEK?
Dinî özellik taşıyan amel ve davranışlarla birlikte günlük hayatla ilgili olarak sonradan ortaya çıkan yeni düşünceler, uygulama ve âdetler de bid'at olarak kabul edilmiştir.
Bu tarifle birlikte ulema bid'atı, hasene ve seyyie olarak ikiye ayırır, yapılması mahzurlu olmayanlara bid'at-ı hasene (iyi bid'at), yapılması mahzurlu olanlara da bid'at-ı seyyie (kötü bid'at) derler. Minare ve medrese yapmak bid'at-ı hasene, kabirlerin üzerine mum yakmak da bid'at-ı seyyiedir. Buna göre, hadislerde reddedilen bid'atler, kötü bid'atlerdir.