Musalla taşındaki mevtayı nasıl bildiğimiz konusunda bir suale maruz kaldığımızda, genelde “mevtayı iyi biliriz” deriz. İşte bu bilme, o mevtayı hayattaki zihinsel olarak konumlandırmamızla ile ilgili bir bilgidir. Yani o kişi ile ilgili kanaatimiz, onun hayatta olduğu zamanlarda şahit olduğumuz hallerine göre değişir. Eğer mevta, hayatta iken tam bir baş belâsı ise, “iyi biliriz” ifadesinde bir iç geçirme, dudak bükme, bir kırgınlık veya memnuniyetsizlik ifade eden yüz hatları oluşturur bizde. Yok, eğer tam tersi ise, bir burukluk, hüzün ve yüreğimize acı veren bir duygu patlaması yaşarız adeta. Onun kaybetmenin hüznü bütün benliğimizi sarar. Samimiyetle hakkımızı helal eder, ahirette de buluşmak isteriz.
Bütün bunları düşünürken, kendime bir çeki düzen vermek için “titre ve kendine” gel demeye başladım. Acaba ne kadar insanı kırdım bilerek veya bilmeyerek? Keşke kırmasaydım. Ama insanız işte. Zaman zaman kırıcı olabiliyoruz istem dışı olarak. Ama bilerek kırdığım kişilerden hep özür dilemeye çalıştım. Zira birisini kırdığımda, içimi inanılmaz bir pişmanlık duygusu sarıyor. O kişiden özür dilemeden bir türlü rahat edemiyorum. Özrüm kabul edilince de derinden bir “oh” çekiyor ve rahatlıyorum.
Belki bizim iyi yönlerimizi gören insanlar, bizi “iyi insan” olarak nitelendiriyor ve muhabbet besliyor. Ama vicdanımız ne diyor? Bir insanın en doğru tespit yapan mihenk taşı kendi vicdanıdır. Sahi vicdanımız ne diyor? Vicdanımız, kusurlarımızı bir bir önümüze döküyor mu? Bu konuda Bediüzzaman’ın “Hâlık-ı Rahîmime hadsiz şükrolsun ki; kendimi kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıblarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmareyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış” demesi kabilinden kendimize bakmalıyız. Acaba vicdanımız fiiliyatımızdan memnun ve razı mı, diye nefis muhasebesi yapmalıyız.
Bazen insanların ihanetine, haksızlığa ve vefasızlığa bir türlü sabredemiyorum. Oysa bizim yaptığımız iyiliğin kıymeti harbiyesi nedir ki? O zaman durup Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ı der hatır ediyorum. Bu kadar nimeti bize ihsan eden Rabbimiz, kendisine isyan edilince ne kadar izzet-i Azametine dokunuyordur, değil mi? Cenab-ı Hakk, Yasin suresinin 77. Ayetinde “İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine apaçık bir hasım kesilmiştir” (Diyanet meali) buyururken, izzetine ne denli dokunduğunu beyan ediyor. Elbette insan, Cenab-ı Hakk’a karşı yaptığı isyanlardan dolayı O’na herhangi bir zarar vermiş olmaz, ancak kendisine tarifi ve telâfisi mümkün olmayan büyük zararlar verir.
Keşkeleri sıralayacağımız musalla taşında, çaresiz bir halde hüküm gününe havale edileceğimiz o an gelmeden ve “Biz mevtayı iyi biliriz” denirken müsbet anlamda söylenen kanaatleri oluşturmak için, o anda, eşimizin dostumuzun, akrabamızın yüreklerinde hüzün oluşturabilmek için sevgi ve dostluk huzmeleri gönderelim. Çevremize gülümseyerek, insanlara değer vererek, hal ve hatırlarını sorarak gönül birlikteliği kuralım. Gönüllerde taht kurduğumuzda, Allah da bizden razı olacaktır ve hatta semavat ve zemin de bizim ölümümüze ağlayacaktır. Ne olur, şu enaniyetimizin burnunu biraz sürtsek, kendimizde de yanlışlıklar olduğunu bir görebilsek, ne olur? Neden hep karşı taraftaki yanlışlıkları görüyoruz, neden kendimizi sütten çıkmış ak kaşık yerine koyuyoruz ki? Galiba çok zor bir düş kuruyorum değil mi? Bütün bunları yapmak ne kadar da zor değil mi? Enaniyetler kabardı mı, söndürmek ne kadar da güç değil mi? Ama denemekte fayda var…
Yıllar önce Konya’da Mustafa Türkmenoğlu abi bana, “Kenan kardeş, sanma ki, insanın yaşı geçince enaniyet ve mal hırsı gibi şeylerden elini eteğini çekiyor; aksine daha da artıyor” gibilerden bir söz söylemişti. O zaman bu sözün mahiyetini tam kavrayamamıştım. Şimdilerde yaş kemale erince daha iyi anlamaya başladım. Yani hırs ve heva damarları yaş geçince pek de kasılmıyor; aksine kabarıyor. Onları gemlemek için güçlü bir imana sahip olmak lazım. Bu iman gücünü de Bediüzzaman’ın muhteşem eserleri “Risale-i Nur Külliyatı” fazlasıyla temin ediyor. Elimizden geldiğince istifade etmek niyetiyle, hayırlı Ramazanlar kıymetli dostlarım.