Saman yolunu belime kuşak diye bağladığımdan beri artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Kalbi isteklerim ruhsal nidalarımla birleşirse, artık hezeyanlar yaşayamazdım.
Yol belli yordam belli ise, duygusal travmaların fiziksel acılara sebebiyet vermesi aşikârsa; varsın kimse beni anlamasın.
Çünkü "çektiğim acıları hak için çekiyorum" diyebilmek her şeyin ve oluşumun fevkindedir.
Ve bazen insan tepe taklak yuvarlanır.
Ve işte her şey o yuvarlanma anında saklıdır.
Ölümün pençesinden uçurumun ağzından sadece ağızdan “ahhh Anam” yerine "Eyvah davam" diye bir nidanın (“Çığlık” demiyorum) çıkması insanı uhrevi âlemlere şah yapar.
Eğer bir ramazan günü susuzluğumu ve açlığımı hiç düşünmeyip sadece ağlıyorsam...
Ve yine bir ramazan günü teravih namazını kılarken yüzüm kızarıyorsa...
Bir nebze de olsa bir şeyler taşıyorum demektir.
***
Her şey olması gerektiği gibi devam edip giderken, insanoğlu bir kuş misali daldan dala konarak hayatını sürdürürken, farkında olmadığımız nice olaylar olduğunu acaba biliyor muyuz?
Yani Ramazanın ve orucun hikmet dünyasındaki tefekkürünü yapabiliyor muyuz?
Sizce orucun değeri nedir?
Saman yolunu beline kuşak diye bağlayıp kâinata külhanbeyliği satmak mıdır?
Sadece mideyi dinlendirmek adına yapılan bir sağlık diyetimidir?
Bence orucun değeri açlıktır.
Mide açlığı, ağız açlığı, beden açlığı, duygu açlığı, düşünce açlığı, daha da ötesi ruh açlığı…
Bütün duygusal açlıkları anlamanın tek yolu mideyi aç bırakmakla geçiyormuş.
Mide acıkıp onu gemledikten sonradır ki anlıyorsun başka taraflarının da aç olduğunu.
Anlıyorsun ki kalbinde gıdaya ruhun da havaya ihtiyaç duyduğunu.
Ve anlıyorsun ki sen sadece maddi cesetten ibaret değilsin.
Aslında aç kalınca başka şeyler de anlıyorsun;
Allahın emriyle aç kalan bir insan anlıyor ki, bir kudret var ve o kudret istese bolluklar içinde yokluklara duçar bırakır insanı.
Anlıyor ki insan başıboş değil.
Ve anlıyor ki insanın her hareketi kontrol ve gözaltındadır.
Ve daha da önemlisi insan gerçek tefekkürlere doğru yol alıyor.
Ve düşünüyor açlığın yokluğun ne demek olduğunu.
Fakirin dünyasını anlıyor.
Fakirliğin çilesini an be an his ediyor.
***
Bu öyle bir ibadet ki tüm ümmetlere farz kılınmış.
Her kavim ve her ümmet mecbur kılınmış.
Çünkü yukarıda çok kısa da olsa orucun insan üzerindeki farklı hikmetlerini açmaya çalıştım.
Gerçi bu detayları hemen hemen birçok yerde okuyup anlayabiliyoruz.
Lakin bir mesele var ki orası beni hep düşündürmüştür.
Beddiüzzaman’ın “rüyada hitabe”sini okuduğumdan beri;
Orucun “Sosyo-Kader” cihetini hep düşünmüşümdür.
Osmanlı nasıl ki orucu basite aldı.
Tutmamazlık etti.
Namazı kılmadığı gibi…
Kaderi ilahi 5 sene cephede hem oruç hem de namaz kıldırdı.
İsterseniz bir de tersinden bakalım.
Türkiye’yi düşünelim.
Adı İslam ama pek de dindar bir devlet değil.
Zaten laik bir devlet…
Dini sevdiğini de söyleyemeyiz.
Ama bir gerçek var ki çıktığı tarihe ve de çevresine baktığımızda, bataklık içinde bir gül gibi.
Ortadoğudaki, Asya’daki Afrika’daki özellikle birçok İslam ülkesine göre refah seviyesi çok güzel.
Hatta dikkat ederseniz oralarda insanların çoğu açlıkla ve kıtlıklarla boğuşurken, ülkemizde hemen hemen hiç öyle bir şey yaşamadık.
Sadece ikinci dünya savaşında idarecilerin basiretsizliği yüzünde insanlarımız bir süre kıtlık çektiler.
Ve bir de aynı basiretsizlik yüzünden 70’li yılların sonlarındaki kuyrukları yaşadık.
Evet, bunun dışında belki birçok kriz yaşadık.
Ülke olarak borçlandık.
Hatta orta çağ diktatoryası türü ihtilaller bile yaşadık. (ki her ihtilalin ne kadar ülkeyi gerilettiğini hepimiz biliyoruz.)
Yine de hiçbir zaman Allah bizi açlıkla cezalandırmadı.
İşte ben bu konuyu çok düşünürdüm.
Ta ki özel televizyonlar çoğaldı halkımızın gerçek yüzü de ortaya çıktı.
Meğer millet olarak oruca çok önem veriyormuşuz.
Birçok insanımız; içkicisinden tutun kumarbazına kadar, memurundan tutun futbolcusuna kadar herkes “Ramazan” dendi mi orda duruyor.
Hele kadınlarımız; bütün benlikleriyle Ramazanı karşılıyorlar.
Zira herkes bu şuurda ki: her ibadetin yapısı farklı. Her farzın karakteri farklıdır. Birisi diğerine mani olamaz.
Ve işte bu kadar ciddi bir şekilde ramazan karşılandığı için kader bizi hiçbir zaman açlıkla cezalandırmadı.
Krizler yaşarız ihtilaller yaşarız, basiretsiz hükümetlerimiz de olur ama Allah’a şükür hiç aç kalmadık.
Tabi oruca bu şekilde bir yaklaşım bizi böylesine muhafaza ediyorsa…
Eh gerçek bir İslami hayatın neler kazandıracağını da siz düşünün?