'Genelkurmay Başkanı' denilince aklımıza gelen ilk isim Mareşal Fevzi Çakmak'tır. 1921-1944 arasında 23 yıl Genelkurmay Başkanlığı ya da eski tâbiriyle 'Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisliği' yapmış olan rahmetli Çakmak, bir Millî Mücadele kahramanıdır ve milletin sevgilisi olmuş şanlı bir askerimizdir. Demokrasiye samimiyetle bağlı olan Çakmak, Millî Şeflik Diktası'nın sona ermesinde de rol oynamıştır.
27 Mayıs Darbesi ile genellikle darbe eğilimli generaller TSK'da önemli yerlere gelmiş; önce Org. Cemal Gürsel Cumhurbaşkanlığı'na getirilmiş, arkasından 27 Mayıs'ın Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay (daha sonra Cumhurbaşkanı da olmuştur), otoriter tavırlı Cemal Tural ve 12 Mart Muhtırası'nın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç gelmiştir. Tağmaç'tan sonra gelen Faruk Gürler, zorla Cumhurbaşkanı olmak istemesiyle ünlüdür. 12 Eylül Darbesi'nin Genelkurmay Başkanı Evren ise dört cuntacı hempasıyla birlikte milletin başına belâ kesilerek zorla Cumhurbaşkanı olmuştur. Ondan sonra gelen Necdet Üruğ da Konsey Cuntası'nın Genel Sekreteridir ve merhum Özal zamanında kendisinden sonra Genelkurmay Başkanı getirmeye kalkışmıştır.
28 Şubat Darbesi'nin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'dan sonra gelen Genelkurmay Başkanları arasında demokrasiye ve hukuka bağlı tek isim Hilmi Özkök olmuştur. Özkök, 28 Şubat kalıntılarının TSK'nın üst kademesinde cirit attığı zor bir dönemde Genelkurmay Başkanlığı vazifesini hakkıyla ifa etmiş ve Fevzi Çakmak'tan sonra milletin gönlünde yer edinen ikinci isim olmuştur.
***
28 Şubat Darbesi'ndeki rolü bilinen İsmail Hakkı Karadayı'dan sonra gelen Genelkurmay Başkanları -Hilmi Özkök haricinde- ne yazık ki hukuka ve demokrasiye sadakat konusunda sınıfta kalmışlardır. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ, 27 Mayıs çizgisini ve tavrını devam ettirmeye çalışan Genelkurmay Başkanları olmuş; Işık Koşaner ise TSK'daki darbeci odakların baskısına dayanamamıştır.
Mevcut Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel, zor bir dönemde demokrasiye, hukuka ve TSK'ya sahip çıkarak gönüllerimizi kazanmıştır. Özel Paşa ile artık demokratik rejimden militarist vesayete bir daha dönülmeyeceğine ve Türkiye'nin 'ileri demokrasi'ye ulaşacağına inanıyoruz.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, 'silahlı örgüt kurmak' ve 'darbeye teşebbüs' ile suçlanarak tutuklanmasına samimiyetle üzüldük. En kısa zamanda yargılanarak beraat etmesini diliyoruz. Bir genelkurmay başkanının bu ciddî ithamlarla tutuklanmasına üzülmekle beraber, bunun Türkiye'de demokrasinin ve bağımsız yargının gelişimi bakımından çok önemli bir imtihan olduğunu düşünüyoruz. Son yarım asırlık dönemde, bir generali tutuklamak şöyle dursun, gözünün üstünde kaşın var demeye kimse cesaret edemezdi. Suç işlediği düşünülen kişi, statüsü ve kimliği ne olursa olsun tutuklanabiliyorsa, artık hukukun üstün olduğu demokratik bir topluma ulaştığımızı söyleyebiliriz.
***
Org. İlker Başbuğ aleyhinde esas delil teşkil ettiği anlaşılan yazıdaki 'Komutan'a arz' ifadesi, Başbuğ'un evraktan haberdar olduğu, belki de bu konuda bizzat talimat verdiği şeklinde yorumlanabilir. Ancak, bazen en üst seviyedeki idarecilerin kendilerine sunulan evrakı bilmeden imzalayabildiğini de dikkate almak gerekir.
Bu konudaki son tartışma, delil karartma ve kaçma ihtimali bulunmadığına göre tutuklamanın gerekli olup olmadığıdır. Gerçi, suçluluk konusundaki deliller ağır bastığı zaman da tutuklamanın yapılabileceği söylenebilir ama aslolan, bir nevi infaza dönüşmeyecek şekilde tutukluluğun istisnaî olarak uygulanmasıdır. Bu çerçeveden bakılınca, İlker Başbuğ'un ve aynı suçlamayla yargılanan diğer sanıkların tutukluluklarının kaldırılması lâzımdır.
AİHM'nin içtihatları da değerlendirilerek tutukluluk uygulamasının yeniden düzenlenmesi gerekir.
Sabah