Devletin sebeb-i vücudu: Milletin bekâ ve saâdeni temin etmektir... Varlığı, zâtî değil; tebeidir... Millet yoksa, devlet de yoktur; kıymeti kendisinde değil, millete istinaddadır. Milllete istinad, devlet için, tabiî ve elzem şıktır. Millete istinad etmeyen devletin mecburiyeti, başka istinad noktaları bulmaktır. Bulabilir mi? Elbet de... Ancak bulduğu hiçbir istinad noktası millet kadar muhkem olmaz. Böylesi ucûbe bir devletin ömrü kısa, şevketi zayıf olur. Âkibeti, gayr-i tabiî istinatgâhıyla birlikte, yıkılıp gitmektir.
Devletin temel mükellefiyeti, milletin hayatını korumak ve saâdetini temin etmektir: Varlık sebebi de olan bir mükellefiyet bu... Hukuk karşısında eşitlik ve adalet-i tam, devletin hayatî iki vasfıdır... Milletin değerlerine hürmet, temayül ve taleblerine hizmet, devlet için, kulluk vazifesi kadar mukaddes.
Milleti millet yapan değerlerin başında, üzerinde yaşadığı topraklardan da önce, mânevî değerleri gelir. Mânevî değerlerde öncelik hakkı dinin... Ahlâk ve örf de çoğu zaman dinden beslenir, şu veya bu ölçüde ona istinad eder...
Milletimizin yüzde doksan dokuzu müslümandır, umumun kabulü. Bu bedîhî hakîkatin hürmet görmediği yegâne merci: Devlet... Hürmet görmek bir tarafa, din ve dinî hayat devletin korkulu rüyası, hayatını tehdid eden birinci düşman.
Din ve dinî hayatı irtica diye yaftalayıp yakın tehlike ve birinci sıra düşman ilân eden devletin milleti düşman vehmetmesi cumhuriyet devrinin asıl çıkmazı. İnkılâbların temel hedefi dini milletin hayatından tardetmektir. Hilâfetin kaldırılması, harf inkılâbı, şapka ile kılık kıyafet kanunu ve diğerleri hep aynı maksada mâtûf hareketler.
Namaz kılmak gibi dinin en temel icabını askerlikten ihrac sebebi addeden devlet, başörtüsü gibi bir vecibenin de amansız karşıtı. Dinî hayatın en ufak tezahürünü hayatına kasteden düşmanca bir faaliyet addeden devlet, mevziini tahkim için bütün imkânlarını seferber etmeye mahkûm. Milletine emniyet edemediğinden, ister istemez varlığını emanet edebileceği bir takım çeteler ve derin teşekküllere rahm-ı mader olacak. Hukuk düzenini aşan keyfiliklerin icraasıyla vazifeli veled-i zinalarının mükellefiyeti, devleti milletin düşmanlığından korumaktır. Her türlü şenâat ve cinâyete meşrûiyet kazandıran bu mükellefiyet, bütün dikta rejimlerin müşterek vasfıdır...
Jitem, Susurluk, Ergenekon ve ismini bilmediğimiz niceleri hep aynı meşûm maksadın habîs hâdimleri. Faili meçhûl cinâyetler, her türlüsünden terör hâdiseleri, yeraltı cephanelikleri, insan kemiklerini eriten asit kuyuları ve ardı arkası kesilmeyen askerî darbeler aynı maksada yönelmiş bir alay terör ve cinâyet vâsıtası...
Bu câniler kafilesinden necâtımız iki şekilde mümkün: Ya devletin evhamlarından sıyrılıp milleti düşman görmekten vazgeçmesi, yahut da milletin ırz ve haysiyetini devlete teslimle bin yıllık değerlerinden sıyrılması... Bin yıl İslâmın bayraktarlığını yapmış olmakla meşhur bir milletin hakîkatsiz bir izmin karşısında teslim-i silâh etmesini beklemek, hamâkatin hamâkati. Bu kavgada mağlûbiyet bütün unsurlarıyla devletin olacaktır; tabiî ve kaçınılmaz netice... Bâki olan bütün değer ve unsurlarıyla millettir; milleti tehlikeli, geri ve denî addeden devlet değil...
Ergenekon safahâtı küçük bir başlangıç, arkası gelecektir; gelmeli... Milletin bir asırlık hayatına malolan evhamların döllediği derin devlet, bütün unsurları ile tasfiye edilip hürriyetçi bir zeminde devlet yeniden inşâ edilmedikçe yol almamız, medeniyet ve terakki yarışında rakiblerimizi yakalamamız mümkün değildir. Milletin değerlerini düşman ve muzır vehmederek reddeden devletin, milletten alacağı tabiî ve meşru cevab, mukabil bir reddir. Seksen küsur yıllık Cumhuriyet devri bütün merhaleleriyle bu cevaba şahittir.
Millet ekseriyeti devletin kaba ve cebrî dayatmalarına karşı çıkmış, bütün varlığıyla reddetmiştir. Seçim sandıkları her defasında devlet ve ideolojisinin mahkûmiyet kararını ilân etmiştir. Devlet ve Kemalizmin yegâne temsilcisi CHP ezeli bir sandık mağlûbudur. Devlet partisinin bu daimî mağlûbiyeti derin devlet ve unsurlarını çileden çıkarmıştır. Bu hazîn âkibeti değiştirmek için geliştirilen taktik ve entrikalar, müracaat edilen terör ve cinayetler işe yaramamıştır. Bundan sonra ise asla yaramayacaktır.
Korkmanın alemi yok... Milletin selâmeti, derin devleti bütün unsurlarıyla imha etmeye bağlı... Yeter mi? Hayır... Derin olmayanı da milletin talebleri istikametinde yeniden inşâ edilmeli. Hulâsa, devlet, gayr-i tabiî ve ademe mehkûm unsurlara değil, millete istinad etmeli... İlk adım milletten özür dileyip, değerlerine hizmet edeceğini ilân etmek olmalı... Ordusundan namaz kılan subayı ihrac edilen, kapısından örtüsü yüzünden içeri giremediğinden gözyaşlarına boğulan birnlerce genç kızın hayatını karartan üniversiteye sahip devlet yaşayamaz. Yaşamak için bir değil, bir alay derin devlet kursa beyhûde... Millete rağmen ayakta kalınmaz, millete rağmen yaşanmaz... Aslolan millettir, devlet değil... Milleti tehlike ve düşman addeden devlet, hiç değil...
Ergenekon safahâtı derin devletin tasfiyesiyle neticelenmeli... Aksi takdirde devletin millet karşısındaki hasmane tavır ve düşüncesi yeni Ergenekonları telkih edecektir. Bu kadar mesafe almışken ağırdan almak, yahut korku ve evhamlarla geri adım atmak, milletin yakın geleceğini bir daha hebâ etmek olur. Buna sebeb olanları ancak Cehennem paklar... Yargı ve icrâ tehdit ve nümayişlere kulaklarını tıkamalı. İşitilmesi elzem olan ses, milletin sesidir; derin çete ve müntesiblerinin değil.