Türkiye, çok yaralayıcı, çok üzücü, bazen kahredici, bazen hayret ettirdiği, bazen utandırdığı bir seçim sürecinin ardından tarihin en yüksek katılımlarından birisini gerçekleştirerek sandığa gitti ve tercihini yaptı. Öncelikle, bu muhteşem olgunluk ve tercih kabiliyeti için bu yüce milleti şahsım adına yürekten tebrik ediyorum.
17 Aralık sabahı, bir toplum mühendisliği çerçevesinde düzenlendiğinden şüphe duymadığımız bir operasyon ile uyandık. Hepimiz şaşırdık ve başlangıçta afalladık. Zaten bu tür provokasyonların başlayabileceği konusunda herkeste bir beklenti vardı. Fakat bu şekilde hukukun alet edileceği bir çirkin tertibin bu kadar pervasızca sahneye konabileceği konusunda, doğrusunu söylemek gerekirse, bu boyuta ulaşabileceğini tahmin edememiştik.
Hukuk, elbette kim olursa olsun, vicdanın ve kanunların gereğini yapmalıdır. Fakat kendi başsavcılarından bile saklayarak ve senaryo olduğu şüphe götürmez bir telaş ve çirkinlik ile sahneye konulan, öfke ve nefret taşan bir husumet ile servis edilen bir tezgâh, 30 Mart 2014 günü milletin engin feraseti ve vicdanı ile sahiplerine iade edilmiştir.
Bu seçim sürecinde, tarihin hiçbir döneminde şahit olamadığımız ve muhtemeldir ki, bundan sonraki dönemlerde de yaşanması çok zor olan çirkinliklere ve adeta akıl tutulmasının müşahhas manzaralarına şahit olduk.
Devletin içinde yeterli bir güce ve kazanımlara sahip olan, çok büyük mevziler ve kazanımlar elde eden; söylemleri gereği bunları hakkın, hukukun, vicdanın, insafın, dinin ve şefkatin emrinde kullanmaları gereken ve beklenen bir yapı, tam aksi bir davranış ve hayret edilecek bir yola saparak bu büyük imkanları çok farklı maksatlara alet etmeye başladı.
Hiçbir dini hassasiyeti ve ahlaki kriteri göz önüne almadan, tamamen grup taasubbu ve fanatizmi ile davranma yoluna sapan, çok basit grup çıkarları için bütün bir ülkeye dehşetli zararlar vermekten zerre kadar çekinmeyen bir pervasızlıkla davrandığı gözlenen bu yapılanma, bazı mensuplarının da itirafı ile kendi maksat ve iddiasından tamamen uzaklaştı.
Marifet, Rabbimizin verdiği gücü, kuvveti ve imkânları, yine O’nun rızası ve emri dairesinde kullanmaktır. Bu imkânlar, aynı maksada hizmet eden diğer grupları yok etmeye, bu kulvarda tek olarak kalıp her şeyi ele geçirmeye dönük olarak kullanmaya kalkmanın, hizmet edildiği iddia edilen maksat ile hiçbir alakası yoktur.
Millet bu süreçte olup bitenleri büyük bir olgunluk, dikkat, sabır ve sağduyu ile takip etmiş, tahriklere kapılmamış, zamanı gelince söylenmesi gerekeni en güzel şekilde ve vakur bir asaletle söylemiştir. Bu milletin demokratik olgunluğu ve tefrik gücü, bu vesile ile bir kez daha ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu süreçte benim dikkatimi çeken çok önemli bir savrulmanın hazin ve ibretamiz tezahürlerine şahit olduğumu da ifade etmeden geçmek istemiyorum. Solcular ve Kemalistler tarafından kullanılan ve bu milleti tahkir etmeye dönük bazı yakıştırma ve iftiralar, bu dönemde, daha önceleri aynı suçlamalara muhatap olanlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
Millet için ‘’cahil çoğunluk, göbeğini kaşıyan adam, beş kuruş için oyunu satan’’ gibi iftiralar ve çirkin yakıştırmaları seslendirenlerde, sayı olarak bir azalma ortaya çıkmış olsa bile, çeşitlilik yönünden bir zenginlik kazanmıştır. Bazı demokrat ve dindar geçinen insanlar da, aynı yakıştırma ve çirkinliklere sarılmaya başlamışlardır.
Daha önceleri aynı şeyleri savunduğumuz bazı insanların, milleti küçümseyen tabir ve yakıştırmalara sarılmaya başlamalarına şahit olmanın da düşündürücü örneklerini yaşadığımı ifade etmeliyim. Belli bir yapıya mensup çok insanda da buna benzer küçümseyici ifadelere şahit olanların da sayısının hayli kabarık olduğunu tahmin ediyorum. Zenginleştikçe ve kuvvetlendikçe değişen, beyazlaşan ve ‘’Yeni Beyaz Türkler’’ lakabını hak eden dindar bazı insanları da, eminim ibret ve hayretle müşahede edenleriniz çoktur.
Bu seçim döneminde ‘’kraldan fazla kralcı’’ kesilenlere de maalesef ve üzüntü ile şahit olduk. Manasız isim ve resimden ibaret olan bir ‘’Logo Demokratlığına’’ kapılanların sayısında büyük oranda bir azalma görülse bile, bu işe devam edenlerin inat ve öfkelerinde büyük oranda bir artışa da, farklı zaman ve zeminlerde şahit olmanın bahtsızlığını da yaşadım. Öyle ki, onlardan farklı düşünen kendi kardeşlerine bile yaptıkları hücumun, kullandıkları seviyesiz ve çirkin yakıştırmaların, siyaset tarafgirliğine kapılan ve fanatikleşen insanların, dindar bile olsalar ne hale gelebileceklerinin çok ilginç ve ibretamiz misalleri olarak zihinlerde yer almıştır.
Bir diğer ilginç nokta da, Üstad Said Nursi Hazretlerinin, Nur Talebelerinin siyasi yaklaşım ve çizgilerini ifade için yazdığı bazı mektupların, çok açık ve kesin bazı esasları içermesine rağmen, Nur Talebelerinin çok kahir bir ekseriyeti, bu önemli esaslara aynı çerçevede veya birbirine yakın bir şekilde mana verdikleri ve tevil etmeye çalıştıkları halde, bazı kişilerin, çok daha farklı ve taban tabana zıt mana vermeye çalışmalarındaki ısrar ve inatlarının devam etmesidir.
Elbette herkes kendine bir yol çizmekte ve siyasi tavrını belirlemekte serbesttir ve bu bir demokratik haktır. Fakat demokratik olgunluk ve tahammül ile birlikte, hadiseleri ve dünya şartlarını doğru okumak ve Risale-i Nur perspektifini fanatizme ve tarafgirliğe de alet ve kurban etmemek gerekir. Ayrıca bazı şahsi münasebet, muhabbet veya husumetleri, inada çevirerek bir ‘’Nas’’ gibi siyasi bir tavır haline getirmenin de ne kadar yanlış ve problemli olduğunu da insaf ve vicdan sahibi herkes kabul eder.
Bu süreçte çok hayırlı bazı gelişmelere de şahit olduk. Öncelikle, Risale-i Nur’un önünde büyük bir mania olarak duran ve adeta oraya ulaşmasının önünde büyük bir engel ve perde olarak duran bazı manialar da bertaraf olmaya başladı. Risale-i Nur hizmeti ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, esas mahiyeti ve yüzü ile biraz daha ortaya çıktı ve bugüne kadar uzak duran bazı çevrelerin de dikkatini çekmeye başladı.
Her ne kadar bazı insanlar buna siyasi bir yakıştırma ile karşı çıksalar bile, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok açık, aleni ve cesur bir şekilde Üstad Bediüzzaman’a sahip çıkmaya başlaması, her yerde ve her vesile ile savunması ve seçim sonuçlarının gösterdiği gibi bunun millet tarafından da kabul ve tasdik edilmesi; önümüzdeki dönem için çok daha hayırlı ve büyük inkişafların kapısını açacaktır. Bu meseleye siyasi olarak bakan bazı insanların tam aksine, benim bu konuda hiçbir tereddüdüm yoktur ve bana göre bu sürecin en hayırlı gelişmelerinden birisi de bu olmuştur.
Başbakan Sayın Erdoğan’ın Bitlis meydanında elinde İşarat-ül İ’caz tefsirinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılan nüshasını bütün dünyaya göstererek, diğer risalelerin de zamanı gelince basılacağını cümle aleme ilan etmesi, adeta Nur’un Bayramını ilan edilmesi anlamına gelmektedir.
Bazı insanların kendi mensuplarına CHP’ye oy vermeleri konusunda Kur’an’a el bastırmaları da, çok hazin ve dramatik bir savrulma olarak tarihin sayfalarında yer almıştır. Mustafa İslamoğlu’nun bazı insanların kendisine gelerek bu konuda kendilerine yemin ettirildiğini ve ne yapmaları gerektiğini, bütün samimiyetleri ile sorduklarını açık yüreklilikle ifade etmiştir.
Seçime çok kısa bir süre kala, Dışişleri Bakanlığında yapılan çok gizli bir toplantının ortam dinlemesi ile kaydedilerek bütün dünyaya servis edilerek dinletilmesi, bu ülkeye ve millete çok büyük ve ahlaksız bir ihanetin yapılmış olmasını da, önemle kaydetmek gerekir. Bu tür yapılar ile, elbette kanunlar çerçevesinde mücadele etmek, hukuk ve vicdanın gereğini de yerine getirmek gerekir. Seçimlerden çıkan bir mesajın da bu olduğunu düşünüyorum.
Risale-i Nur’a talebe olan bir insanın böyle bir davranışta bulunabileceğini beklemek mümkün değildir. Üstad Said Nursi’nin CHP ile ilgili görüşleri lahikalarda çok açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Birçok yönü ile bu seçim süreci çok hayırlı olmuş, bazı hususların net bir şekilde ortaya çıkmasına ve anlaşılmasına vesile olmuştur.
30 Mart 2014 tarihinde seçim sandığına heyecan ve şevk ile koşan milletimiz, görevini en iyi şekilde yerine getirmiş ve her kesime çeşitli mesajlar içerecek şekilde oyunu kullanmıştır. Temenni ediyorum ki, bu sonuçlardan herkes üzerine düşen dersi çıkarır ve bunun gereğini yerine getirir.
Özellikle İslam’a hizmet davsında bulunarak büyüyenlerin, bugüne kadar yaptıkları büyük ve dehşetli hatalardan ders çıkararak asli görevlerine dönmeleri, siyaseti siyasetçilere bırakarak milletten ve hayırseverlerden özür dilemeleri gerekir.
Bu ülkede her şeyin normalleşmesi ve fıtri yörüngesine oturması için böyle bir tavır çok önemli bir zaruret olarak görülmelidir. Bence seçmenin verdiği mesajlardan en önemlisi de budur. İnşallah ilgili kişiler bu mesajı doğru değerlendirir ve bunun gereğini yerine getirirler. Bu herkes için çok hayırlı olacaktır.