Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 Ekim'deki genel kurul açış konuşmasında toplumun gönlünde yer etmiş kişilerin isimlerini zikretmesi toplumumuzun her kesiminden olumlu tepkiler gelmesine sebep oldu.
Zaten olması gereken de buydu. Ama ne var ki, gerek sağdan ve gerekse sol kesimden hazımsız bazı zevat olumsuz tepkilerini sürdürmeye ve özellikle de adı ön plana çıkan Said Nursi’ye saldırılarına devam etmektedirler.
Son olarak Cumhuriyet Gazetesi'nde Perihan Ergun yazısında; “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 Ekim'deki genel kurul açış konuşmasında Ahmet Yesevi'den girerek Nâzım Hikmet'e değin tüm ozan ve sanatçılarımızın birlikteliğiyle bütünleşebileceğimizi kanıtlarken, sözü cumhuriyetimizi yadsıyan, Atatürk'e "Deccal" diyen Saidi Nursi'yle bitirmesi çok gücüme gitti." demesi hezeyandan başka bir şey değildir.
Meşru bir yönetime rağmen yapılan bir hareket isyan olarak kabul edilir. Bu hareket başarılı olursa adı ihtilal olur. İşgal altındaki bir ülke için başlatılan kuvâ-yı milliye hareketi doğru bir hareketti. İstanbul’u işgal eden İngilizlere karşı kıyasıya mücadele veren Bediüzzaman da bu doğru hareketi doğal olarak desteklemiştir.
Perihan Ergun’un gücüne giden Said Nursi, İstanbul Hükümetinin Şeyhülislamının Anadolu'daki kuvâ-yı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiş ve halkı mücahedeye teşvik etmiştir.
İşgal altındaki bir hükumetin şeyhülislamının verdiği fetvanın geçersiz olduğunu ilan ederek halkı milli mücadeleye sevk eden Said Nursi, milli mücadelenin başarılı olmasında ve cumhuriyetin kurulmasında en birinci âmillerden birisi olmuştur.
Başarıda manevi etkenler maddi etkenlerden önce gelir. Maneviyatı bozulanların muvaffak olmaları neredeyse imkânsızdır. Acaba küçümsenmeye ve görmezden gelinmeye çalışılan Said Nursi böyle bir fetva vermeseydi ve halkı teşvik etmeseydi bugün belki cumhuriyet idaresi kurulamayacaktı.
Bediüzzaman fikirleriyle milletimizin maneviyatının mimarı olmuş, dolayısıyla maddi alanda da cephede bizzat Gönüllü Alay Kumandanı olarak yerini almış, başarının her kademesine imzasını atmıştır.
Bugün cumhuriyetin birinci sırada kurucuları arasında isminin zikredilmesi gerekirken cumhuriyet düşmanı olarak gösterilmesi inatçı bir körlüğün ve doğrulardan azap duyan bir negatif yapıya sahip olmanın ifadesidir.
Kürtçü olan bir talebesini ikna ederek Kürtçülüğünden vazgeçiren Said Nursi, İslam milliyetçiliğini ve ittihad-ı Muhammediyi savunduğu halde Kürtçülükle suçlanması da ayrı bir hezeyandır ve bizzat ırkçılık yapanlarca uydurulan kuyruklu bir yalandır.
Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir. Yeni kurulan devletin yapılanmasında onun görüşlerinden istifade edilmek istenmiştir. Bunu da kaldığı kısa sürede bihakkın yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Ama milletin maneviyatının tahribi için çalışanların dehşetli planlarına karşı siyasi arenada hizmete devam edemeyeceğini anlayınca da kendi uzmanlık alanına çekilmeyi tercih etmiştir.
Said Nursi, gerek Osmanlı hükümetinden ve gerekse Meclis hükümetinden nefsi adına hiçbir şey istememiştir. Onu büyüten ve herkes tarafından muhabbet beslenmesine vesile olan yanı da bu olsa gerektir.
Birilerinin gücüne gitsin ya da gitmesin Bediüzzaman Said Nursi çağın sesidir. Risale-i Nurlar, evrensel anayasadır. Bunları herhangi bir kliğin baskısı ya da bir cemaatin hegemonyası altına almak mümkün değildir.
Çok şükür. Said Nursi’ye toplumun hemen hemen her kesiminden geniş bir yelpazede sahip çıkılması ve sevilmesi de gösteriyor ki, o sadece Nurcuların elinde kalmaktan da kurtulacak, Hz. Mevlana gibi kalplere inşirah veren nurani bir sesle dünyayı aydınlatacaktır.