Bismillahirrahmanirrahim
Ey bu medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşlarım!
Bu dehşetli haps-i ebedîden kurtulmanın kolayı, çaresi, bu dünyevî hapsimizden istifade ederek, elimiz mecburiyetle yetişmeyen çok günahlardan kurtulduğumuzla beraber, eski günahlardan tevbe edip farzlarımızı edâ ederek herbir saat bu hapisteki ömrümüzü bir gün ibadet hükmüne getirmekle o ebedî hapisten necatımız ve o nuranî cennete girmemiz için en iyi bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırırsak, dünyamız ağladığı gibi âhiretimiz dahi ağlayacak خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةَ tokadını yiyeceğiz.
Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.
Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber’lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semâvâttaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iydde beraber birden Allahu ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-Âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.
Sonra, acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizle dahi münasebeti var mı diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki:
Başta bu kelâm olarak sâir bâkiyat-ı salihat ünvanını taşıyan Lâ ilâhe illâllah, ve’l-hamdü lillâh ve Sübhanallah gibi şêairden çok kelâmlar cüz’î ve küllî, meselemizi ihtar ve tahakkukuna işaret ederler.
Meselâ; Allahu ekber’in bir vech-i mânâsı Cenâb-ı Hakkın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindeki herşeyden daha büyüktür ki, مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ إِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, nev’i beşerin haşri ve neşri, birtek nefsin icadı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mânâ itibarıyledir ki, darb-ı mesel hükmünde büyük musibetlere ve büyük maksatlara karşı, herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine tesellî ve kuvvet ve nokta-i istinat yapar. (Şualar, On Birinci Şuâ, Sekizinci Mes'elenin bir Hülâsası)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acip : hayret verici, şaşırtıcı
adem : hiçlik, yokluk
aks-i sadâ : yankı
âl : soy, aile
Allahu ekber : “Allah en büyüktür"
Arafat :
azamet-i ünvan : ünvanın büyüklüğü
bâkiyât-ı sâlihat : ebedî âlemde sevap olarak bâki kalan kutsal sözler, dine uygun iyi ve yararlı işler
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : ferdî, az, küçük
daire-i ilim : ilim dairesi
fevkinde : üstünde
haşr : insanların öldükten sonra âhirette diriltilip muhakeme için Allah‘ın huzurunda toplanması
ihtar : hatırlatma, uyarı
iyd : bayram
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı kudsî : kutsal kelâm, söz
kelime-i kudsiye : kutsal söz
kudret : Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı
küllî : büyük, kapsamlı, geniş tür
küre-i arz : yerküre, dünya
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
necat : kurtuluş
nev-i beşer : insanlar, insanlık
nevi : tür
nisbetinde : ölçüsünde
nuranî : nurlu, aydınlık
Rabbü’l-Âlemîn : âlemlerin Rabbi olan Allah
Rabbü’l-Arz : dünyanın Rabbi olan Allah
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rububiyet-i İlâhiye : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sahâbe : Hz. Peygamber’i (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
semavat : gökler
seyyarat : gezegenler, gök cisimleri
Sübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
şeâir : işaretler, İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler
tahakkuk : gerçekleşme
tahattur etmek : hatırlamak
tahayyül : hayal etme
tasarruf-u kudret : Allah’ın sonsuz kudretinin tasarrufu
tavr-ı akl : akıl ölçüsü, çizgisi
tecellî : yansıma, görünme
ubûdiyet : Allah’a kulluk
ve’lhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur
vech-i mânâ : mânâ ve anlamlarının bir yönü
ziyade : çok, fazla