Minyeli Abdullah'ı bilirsiniz.
Hayat akışımıza denk bir mücadele adamıdır.
Belki de geçen yüzyılın en sade, en mü'min ve biraz da fantastik bir Müslüman'ıdır.
Ve bir o kadar da meşhur.
Gençliğimin, Sunguroğlu'ndan sonraki en büyük kahramanı.
Geçenlerde hasbelkader bir hava alanında karşılaştık.
Yine kendisini kamufle etmiş "davasını" anlatmak için dünya turuna çıkmıştı.
Ellerini öpmek istedim fakat bırakmadı o yaşlı halinde beklenmedik bir çevikliğe ve kuvvete sahipti.
Uzun bir sakalı nurani bir yüzü vardı.
Kendisiyle yılların hasretini giderip biraz sohbetten sonra Filistin'i sordum.
Mısırlı olması, o ateş çemberinin içinde olması Filistinlileri daha iyi tanıması demektir.
Filistin deyince ister istemez dudaklarında "Gazze" çıktı.
Ve gözlerinde bir damla yaş akıp zeminin betonuna doğru kayıp gitti.
-"Oğul " dedi.
"Filistin gittikçe yok oluyor. Erittiler. Tek tesellim Türkiye'dir. Türkiye Arap dünyasının kalbini kazandı. Lakin Amerika ve diğer güçler bunu hazmetmeyecekler. Bunun için Türkiye'nin başarısını örtmek için orada ki diplomasinin dışına itmek istiyorlar."
"Peki, Mısıra ne oluyor?"
Bu sorumla üstadımızın Mısır'la ilgili söylediği "siyaset okulunda okuyan İslam'ın yiğit bir evladı" misyonuna karşı "neden Mısır'da böyle bir çıkış gözükmüyorun" açıklamasını istemiştim.
Minyeli durup adeta çok ötelere bakar gibi derin derin pencereden uzaklara baktı.
Bir süre sonra bana dönüp;
"Bak oğul; ülkeler poker oynamaz ama ülkeler satranç oynar. Bana göre siyaset bir oyundur ama asla kumar oyunu değildir. Onun için birçok kişinin ülkelerin "kart kaybetti" lafı yerine "taş yedirdi" lafını tercih ederim. Lakin Ortadoğu da uzun bir tarihten bu yana ateşin sönmemesinin tek nedeni "satranç" yerine hep "poker" oynanmasıdır. Her ülke "kartlarını göstermemek adına yıllardan beri süregelen nice mazlumların ölmesine sebep olmuşlardır. Bu da orada işlenen zulmün katmerleşmesine ve zülüm işlendikçe düzelme ihtimalinin azalmasına vesile olmuştur.
Bugün yine Ortadoğu'da tehlikeli bir kumar oynanmaktadır.
Ve bu kumar kesinlikle "adalet-i mahza"ya uygun değildir.
Gazze'de çocuklar ölürken,"kartlarını" göstermemek adına Mısır gibi bazı ülkeler katliamı es geçerken, Türkiye "rest" çekmek zorunda kalmıştır.
Bu "rest" Türkiye'nin başını ağrıtacağa da benziyor.
Bana göre Türkiye adalet-mahza noktasında doğrusunu yapmış fakat günümüz dünya siyasetinde özellikle Ortadoğu özerinde yapılan politikalara baktığımızda Türkiye'nin bir baba şefkati dürtüsüyle olaya atlaması "amme vicdanında" büyük bir sempati toplarken kumarbaz devletler nezdinde tam aksi bir sıkıntıya sebep olmuştur.
Türkiye bu duruşuyla İslam âlemi nezdinde yaklaşık yüzyıllık bir kırgınlığı düzeltme yoluna girerken hâkim güçlerin de hışmına uğramak üzeredir.
Bu noktada Türkiye kumar değil satranç oynamak zorundadır.
Yani Türkiye var olan oyunun bir parçası ya da figürü olmaktansa kendisi kuracağı bir oyuna onları dahil etmeli.
Bunu yaparsa dünyanın dengeleri de değişir.
Bunu da yapacağı hamlelerle gerçekleştirebilir.
Zira Obama kulağına fısıldanan sözlere çaktırmadan dikkat etmektedir.
Türkiye'yi bir "müttefik" olarak değil, bir "rakip" olarak görmektedir.
Türkiye gibi bir rakibi de karşısına "lider bir güç" olarak çıkmasını istemez.
Bundan dolayıdır ki Obama'nın gelişinin ikinci gününde Ortadoğu özerinde çizdi hatta Türkiye'nin arkasından dolaşmak ve yolu çok daha zora sokmak pahasına da olsa Türkiye'yi katmadı.
Eğer Türkiye bu şekilde kulvarın dışına çıksa ne orta doğuda kalıcı bir barış sağlanabilir nede Türkiye yakalamış olduğu bu İslam âleminde ki sempatiden ve AB nezdinde büyüttüğü karizmasından yararlanabilir."
Minyeli konuştukça açılıyordu açıldıkça konuşuyordu.
Dünyadan bigane bir piri fani olarak gözüküyordu ama dünya siyasetine hiç de yabancı değildi.
Fırsat bulmuşken, İsrail'i de sordum.
"Neden bir avuç İsrailli koca bölgede bu kadar dayanabiliyordu?"
Hemen çantasından Şualar'ı çıkartıp 435.sayfadan 14.şuayı açtı.
-"Asıl cevap buradadır. Bu cevapta neler saklı biliyor musun? İsrail başarısının sırrı ile âlemi İslam'ın o konudaki başarısızlığın sırrı aynı cümlelerde saklı.
Üstad ne diyor burada:
'Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde; hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.'
İşte israil'li böyle düşünürken Filistinli iktidar kavgaları yapıyor.
Bu durumun tam tersi olmadıkça ne İsrail'den kurtuluruz ne de İslam âleminin önü açılır."
"Ayıca bu cümlelerde Türkiye'nin uygulaması gerektiği stratejisi de saklı.
Bence Türkiye tüm himmetinin Filistin'in ulusal birliğine harcamalı.
Obama bir manada Türkiye'yi ezmek adına Hamas'ı hesaba katmadan bir barış uygulaması deniyor. Oysa Hamas'sız asla olmaz. Bu noktada Türkiye ulusal birliğini sağlamış bir Filistin le birlikte Obama'nın kurduğu barış düzeneğinin karşısına çıkmalı. O zaman gerçek bir barış da sağlanabilir ve Türkiye çok güçlü bir şekilde işin içinde çıkabilir."
Uçak kalkmasaydı çok daha şeyler soracaktım. Fakat bir dahaki seferde mutlaka karşılaşıp değişik konularda sohbet etme randevusunu aldıktan sonra kendisini yolcu ettim.