Aziz kardeşlerim Mirac’ınızı tebrik eder çok müştak olduğumuz ittihad-ı İslam bayramına bir mukaddime olmasını Cenab-ı erhamü’r-rahiminden niyaz ederim!
Bu vesile ile ilk esirim olan “En Sevgilinin Bahçesi” adıyla yayınlanan Ravzatü’l-Ahbab tercümesinden ilgili bölümü dikkatlerinize sunuyorum. Özellikle Hz. Ebubekir (ra)’tan nakledilen cevaba dikkatinizi çekerim. Zira bu cevabı başka kaynaklarda bulamadım.
Mirac, Nübüvvetin 12. Yılında Rebiyyül-Evvel ayı ortalarında yaşandı. Mirac hadis ve tefsir kitaplarında 20 kadar sahabe tarafından nakledilmiştir. Rivayetler birbirinden farklı ayrıntılar içerir. Ali ibni Ebû Talib, Abdullah bin Mesud, Übey bin Ka’b, Hûzeyfa ibni Yeman, Ebû Said el-Hudri, Cabir bin Abdullah el-Ensari, Ebû Hureyre, İbn-i Abbas, Enes bin Malik, Malik bin Sa’sa’a ve Ümmü Hâni mirac olayının ravileri arasındadır.
Miraçta Hz. Peygamber uyanık iken ruh ve bedeni ile gecenin bir kısmında Mekke’den Mescid-i Aksa’ya götürülmüş oradan semavata çıkarılarak Cenab-ı Allah ile görüşmüştür.
Kur’an’da miracı anlatan Necm suresindeki ifadeler tefsir alimleri tarafından çeşitli manalara işaret olarak kabul edilmiştir (Mirac hadisesindeki bir kısım tabirler de aynı şekildedir. Lafızların zahiri manaları murad olmayıp bazı hakikatlere işaret olmak üzere getirilen temsillerdir. Allah-u Âlem)
Necm suresinde geçen “sümme denâ” ibaresi Peygamberin temiz nefsine, “fetedella” kalb-i mutahharına, “fekâbe kavseyn” ruhu tayyibine “ev edna” nurlu makamına işarettir. Nefsi, hizmet makamında; kalbi, muhabbet makamında; ruhu; kurbet (yakınlık) makamında; sırrı; müşahede makamındadır. Onun nefsinin hayatı, hizmetle; kalbinin safası, muhabbetle; ruhunun bekası, kurbetle; sırrının gıdası, müşahede iledir. Şayet nefsi kendi varlığına baksa hizmetten kalırdı. Kalbi nefsine baksaydı muhabbetten kalırdı. Eğer ruh kalbine nazar etseydi yakınlıktan mahrum olurdu. Sırrı ruhuna nazar etse müşahededen kalırdı.
Hüseyin Nuri (r.a) den bu ayetin manası sorulduğunda “ O aralığa (Allah ile kulu Muhammed arasına) Cebrail giremedi Nuri kim oluyor ki girsin? ” diye cevap vermiştir.
Kab-ı Kavseyn makamı hakkında yakınlık ve muhabbetin ileri derecesinden kinayedir denilmiştir. Eskiden Araplar arasında bir iş üzerinde tam bir ittifak anlaşması yapılmak istendiğinde her iki taraf yaylarının kemanlarını birleştirirler, elleriyle iki kemanı birden sıkıca kavrarlar, dönüp aynı anda birer ok atarlardı. Bu merasimle yapılan bir anlaşma ebediyyen bozulmaz. Her iki tarafından karşılıklı rızalarını ifade ederdi. Arapların bildiği bu adet üzerine Allah ile kulu Muhammed arasında tam bir rıza ve memnuniyet bulunduğu beyan edilmiştir. Kur’an’da bu manayı kuvvetlendiren ifadeler çoktur. “izzet Allah ve Resulünündür.” “Attığında sen atmadın, gerçekte Allah attı.” “Allah’a ve resulüne yardım edenler” vb.
Ümmet-i Muhammediyye’ye bu sırdan büyük bir nasip vardır.
Necim suresinde geçen “Allah kuluna vahyedeceğini etti” “And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü” gibi ayetlerde Mirac’ın sırları açıklanmamıştır. Peygamber efendimiz bazı hadislerde Mirac’ta vahyedilen hakikatlerin bir kısmını izah etmiştir. Bunlardan birinde beş vakit namazın farz kılındığı, sure-i Bakara’nın son iki ayetinin nazil olduğu bildirilmiş, ayrıca Ümmet-i Muhammed’in şirkten başka bütün günahlarının affedileceği müjdelenmiştir.
Hz. Fatıma annemiz, babası Fahr-i kâinat Muhammedi Kureyşî (as.)’dan sordu;
-Ya Rasulallah o gece Allah sana ne söyledi?
Hz. Muhammed aleyhisselam: Ey Muhammed! Ben kullarımın rızkına kefil olduğum halde, senin ümmetin, benim kulların rızkını veren Allah olduğuma güvenmezler. Cehennemi kendi düşmanlarım için yarattığım halde, senin ümmetin ona girmek için gayret ederler. Ben yarınki günün ibadetini onlardan bugün istemediğim halde, onlar yarın ki günün rızkını bu gün isterler. Ben aralarında kararlaştırdığım rızkı başkasına vermediğim halde, onlar ibadeti benden başkasına yaparlar. Aziz eden zelil eden ben olduğum halde, onlar başkasına bel bağlarlar, başkalardan korkarlar. Onlara in’amı ben yaptığım halde, onlar benden başkasına şükrederler.
Bu gelen hadisleri de Allah u Azimüşşan “o gece” Habib-i Edibi’ne söylenmiştir.
“Ey Muhammed sen cennete girinceye dek, sair peygamberlere cennet haramdır.”
“Ey Muhammed senin ümmetin bana ibadet ederler, ancak isyana da heves ederler. Onların ibadeti benim rızam iledir, isyanları benim kazam iledir. Bana yapılan ibadet kusurlu da olsa kabul ederim çünkü ben Kerîm’im, isyanı ise affederim çünkü Rahim’im.(204)
Ebu Talib’in kızı Ümmü Hani’ anlattı: “Miraç gecesinde Hz. Peygamber bize geldi. Gece de bizim evde yattı. Sabahleyin kaktığımızda buyurdu ki: ‘Ey Ümmü Hani! bu gece beni Beyt-i Makdis’e götürdüler, oradan göklere çıkarıldım. Sabah olmadan da geri getirildim.’ Ben -Ya Resulallah gerçek söylersin anam babam sana feda olsun. Ancak bu sözü inkarcılara söyleme seni yalanlarlar dedim. Hz. Resul ‘Allah hakkı için ben bunu kimseden gizleyemem’ buyurdu.”
Mirac’ ı haber alan yeni İslamiyet’e girmiş bazı insanlar İslam’dan döndüler. Bu sözü tasdik etmeyi akıllarına sığdıramıyorlardı. Ebu Cehil bir takım yaranıyla neşe içinde Ebu Bekir’in evine gitti.
Ebu Cehil: -Ey Ebu Bekir! Arkadaşının yanına gitmez misin? Tâ ki ne söylediğini işitesin.
Ebu Bekir –Ne söyledi?
Ebu Cehil: –Bu gece kavminin içindeydi, şimdi diyor ki bu gece beni Beyt-i Makdise götürdüler.
Ebu Bekir :- Muhammed (as.) hakikaten bu sözü söyledi mi?
Ebu Cehil –Evet söyledi.
Hz. Ebu Bekir –Muhakkak doğru söylemiştir.
Onlar –Bir gecede Beyt-i Makdis’e varıp sonrada geri geldiğine nasıl inanabilirsin?
Hz. Ebu Bekir: –Evet onu bu sözde tasdik ediyorum, zira Cebrail bir anda yedi kat gökten zemine iner ve Hak Teala’nın haberlerini ona ulaştırır yine geri makamına döner. Buna kıyasla bu gece onu Beyt’ül Mukaddis’e götürmeleri o kadar garipsenecek bir olay değildir.”
Bu günden sonra Hz. Ebu Bekir’in lakabı Es sıddık olarak kaldı.
Miraçla İlgili Yorumlar
1- Miracın hakikat olduğuna hiçbir Müslüman’ın şüphesi yoktur. Miracın aslını inkar eden dinden çıkar. Çünkü İsra suresinde “Kulu Muhammed’i (as.) bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah’ın şanı yücedir...” buyrulduğu gibi bir çok sahih hadisle de açıklık kazanmıştır.
İslam alimleri Mirac yolculuğunun ruh yada beden ile yapıldığı konusunda farklı yorumlara sahiptir.
Hz. Aişe, Hasan Basri, Muaviye ve Muhammed İbn-i İshak miracın rüya yoluyla sadece ruh ile yapıldığı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Buna delil olarak ta İsra suresindeki “ Sana gösterdiğimiz rüya ile insanları denedik” ayetini gösterirler. Ancak Peygamberimizin rüyası sadıktır. Peygamberlerin sıfatları için “ gözleri uyur, kalpleri uyumaz” denilmiştir. Fetih suresinde de “Andolsun ki Allah peygamberinin rüyasını tasdik eder” denilerek Peygamberlerin rüyalarının gerçek olduğu belirtilmiştir.
Miraç hadislerinin bir kısmında da “Ben uyuyor idim...” diyerek rivayete başlanmıştır.
Miracın Mekke’den Mescid-i Aksa’ya kadar olan kısmının ruh ve beden ile Mescid-i Aksa’dan semavata olan kısmının ise yalnızca ruh ile yapıldığı, İsra suresinin ilk ayetine dayanılarak ileri sürülmüştür. Bu iki farklı görüşe rağmen miraç olayında İslam alimlerinin çok büyük bir kısmının ittifak ettikleri görüş şudur: Miraçta Hz. Peygamber uyanık iken ruh ve bedeni ile gecenin bir kısmında Mekke’den Mescid-i Aksa’ya götürülmüş oradan semavata çıkarılarak Cenab-ı Allah ile görüşmüştür. Ayetlerin açık manası buna işaret eder. Bunları tevil etmeye ihtiyaç yoktur. Bu gibi durumlarda kaide: Yapılması aklen mümkün olan bir iş, bir hadis ile bildirilmiş ve dinin hükümlerine aykırı düşmüş değilse inkar ve tevil yoluna gidilmez. Eğer miraç sadece ruh ile yapılsa idi Kur’an “kulunun ruhunu geceleyin yürüttü” der müşriklerin inkar etmesine de gerek kalmazdı. Rüyada göklere çıkmak yalnızca peygamberlere has bir özellik değildir. Her şahıs böyle bir rüya görebilir. Peygambere ait mucize ise bedeni ile miraca çıkmaktır. Miraçtan sonra Ümmü Hani’nin “bu kıssayı kimseye söyleme. Seni yalanlarlar” demesi Ebu Bekir’in tasdik etmesiyle şeref kazanması, bazı zayıf Müslümanların İslamiyet’ten çıkıp mürted olması, müşriklerin Hz. Peygamberden Mescid-i Aksa ve kervanlarının durumunu sormaları miracın cesed ve ruh ile beraber yaşandığını gösteren delillerdir.
Miracın rüya olduğuna gösterilen delillerden ikincisi olan İsra suresinin 60. Ayetinde geçen rüya kelimesi “göz ile görme” anlamında kullanılmıştır. Arap şairleri de bu kelimeyi aynı manada kullanırlar.
Tercüman-ül Kur’an ünvanını alan İbn-i Abbas bu kelimeyi “göz ile görme” şeklinde tefsir etmiştir. İkinci olarak bu ayetin Hudeybiye Sulhu ile alakadar olarak nazil olduğu belirtilmiştir. Medine’de rüyasında umre yaptığını gören peygamber (as.) bu niyetle Mekke’ye hareket etmiş ancak Hudeybiye Sulhu yapılınca umre yapamadan geri dönmüştü. Ayet bu olaya işaret etmiştir.
1- Hz. Aişe ve Muaviye’nin miracın bedenle yapıldığını inkar etmelerine cevap olarak denilmiştir ki: Hz. Aişe o yıllarda küçük bir kız idi. Muaviye ise henüz Müslüman olmamıştı. Bu sebeple bunlar bu işi tam olarak incelememişlerdir.
2- Miraç olayını nakleden hadisler arasındaki ihtilaflar hadis alimlerince incelenmiştir. Neticede bu ihtilafların görünüşte olup işin hakikatine tesiri yoktur. Bu konudaki ihtilafların bir kısmı da miraç olayının tekrar etmesinden kaynaklanmaktadır.
3- Hz. Peygamberin göğsünün yarılması adet harici bir mucizedir. Sofi muhaddislerden İbn-i Ebi Hamza: “Allah peygamberin göğsünü yarmadan da iman ve hikmetle doldurabilirdi. Göğsünün yarılması ile hiçbir elem ve zarar hissetmemesi Ancak Hz. Peygambere tam bir hakikat-i iman vermekle, kalbine tam bir güven kazandırmak ve bütün korku ve tehlikelere karşı emniyette olduğuna kanaat vermek içindir.” Peygamberimizin vasıfları arasında “insanların hal ve söz bakımından en cesuru” denilmiş ve ayette: “Muhammed’in gözü orada ne kaydı ve ne de onu aştı” buyrulmuştur.
Göğsün yarılması ve kalbin yıkanması hadisesi diğer peygamberler içinde rivayet edilmiştir. İbn-i Hacer’in Taberi’den naklettiği bir hadis “ diğer enbiyanın kalplerinin yıkandığı bir leğende...” diye başlar. Ayrıca Nisabur Vaizi Ebu Said’in Şeref-i Mustafa adlı kitabında “ Cebrail ve Mikail ellerinde, içinde sair enbiyanın içlerinin yıkandığı bir leğenle geldiler...” şeklinde bir hadis rivayet etmiştir.
4- Miraç yolculuğunda semanın katlarında peygamberimizce görüldüğü bildirilen peygamberlerin cesetleri dünyadaki mezarlarındadır. Allah u Teala semavatta görülmeleri için o peygamberlerin ruhlarına cisimleri şeklinde bir suret vermesi zor değildir. Veya Hz. Peygamber ile dünyada görüşmek şerefine kavuşturmak için Allah diğer peygamberlerine bir cesed hazırlamış olması mümkündür.
5- Miraç hadisinde Hz. Yusuf’un güzelliği hakkındaki “parlaklıkta bedir halindeki ayın sair yıldızlara üstün olduğu gibi güzellikte de diğer insanlara öylece üstün olan bir adam ...” şeklindeki rivayet, Tirmizi’nin kendi Camî’inde Enes Bin Malik’ten naklettiği “ Allah bütün peygamberleri güzel yüzlü ve güzel sesli olarak yaratmıştır. Sizin peygamberiniz ise nebilerin en güzel yüzlü ve en güzel sesli olanıdır. ” hadisine aykırı görünmekte ise de hadis alimleri Miraç hadisinde peygamberimizin kendinden başka insanları kastederek söylediğini belirtmişlerdir. Kelam ilminin bir kaidesi de bunu ispat eder. “Mütekellimin umuma hitabında kendi nefsi dahil değildir”
6- Miraç gecesi dönüşünde namaz emrinin hafifletilmesi için Hz. Musa ümmet-i Muhammede ileri derece de şefkat göstermiştir. Hadiste “(miraca) giderken (peygamberlerin) en şiddetlisi ve dönerken bana en hayırlısı Musa idi buyrulmuştur.”
7- Hz. Musa’nın “benden sonra bir genç gönderildi” demesi Hz. Peygamberin ihtiyarlık yaşlarında bile bir genç gibi kudret ve kuvvetinin devam edeceğine bir işarettir. Peygamber efendimizin yaşı ilerlediği halde vücudunda hiçbir ihtiyarlık alameti görülmüyordu. Kuvvet bakımından henüz bir genç gibiydi. Bu yüzden Hicret’ten sonra Medineliler Hz. Peygambere Şâb “genç” diyorlardı. Hz. Ebu Bekir yaşça peygamberimizden daha küçük olduğu halde ona da Şeyh “ihtiyar” ismini verdiler.
8-Miraç hadislerinde rivayet edilen ve peygamber (as)’a sunulan kaselerin yeri ve adedi konusundaki farklılıklar ikramın birkaç yerde yapıldığını gösterir. Bunlardan ilki Beyt-i Makdis’te ikincisi Sidret-ül Münteha’dadır.
9- Seyyidi kainat Hz. Muhammed (as)’ın miraçta Allah’ı görüp görmediği alimler arasında tartışılmıştır. Görmedi diyenlerin başında Hz. Aişe annemiz ve sahabeden bir cemaat vardır.
Mesruk (ra)’dan nakledilmiştir: “Hz. Aişe’ye sordum: - Muhammed Rabbini gördü mü?
Hz. Aişe: - Senin bu sözünün dehşetinden tüylerim ürperdi. Ey Mesruk üç şey vardır ki onu sana kim söylerse yalan söylemiştir. Birincisi budur: Bir kimse Muhammed Rabbini gördü derse yalan söylemiştir. Zira “La tudrikühül ebsar ( gözler onu görmez)” buyrulmuştur...
Bu meselede Hz. Aişe, Şura suresinden bir ayeti delil getirir: “Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderir. İzniyle dilediğini vahyeder.”
Bu konuda Ebu Zer -el Gifari den farklı rivayetler nakledilmiştir : “ Rasul’den sordum:- Ya Rasulallah Rabbini gördün mü? Hz. Peygamber; O nurdur, ben Onu nasıl görürüm buyurdular."
Aynı şekilde “bir nur gördüm” dediği rivayet edilmiştir . Yine Ebu Zer: “Allah’ın Resulü Rabbini gönül gözü ile gördü. Baştaki göz ile değil” diye açıklama getirmiştir.
Hz. Peygamberin miraç gecesinde Allah’ı gördüğüne kail olanların başında İbn-i Abbas, Hasan-ı Basri, Urvet-ü ibni Zübeyr, Ka’bul Ahbar, Zühri, gibi sahabe ve tabiinden büyük bir cemaat gelir. Ebu’l-Hasan’il-Eşârî ve tabiileri de bu görüştedir. Bunlar da kendi aralarında görmenin kalp gözüyle mi yoksa baştaki göz ile mi görüldüğü hakkında tartışmışlardır. İbn-i Abbas Necm Suresinde geçen “Muhammed’in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı” ayetlerini yani Rabbini kalbiyle iki kere gördü diye tefsir etmiştir .
Hz. Aişe’nin “gözler onu görmez ” ayeti ile gösterdiği delile “bu ayet görmenin imkansızlığını değil, ihatanın mümkün olmadığını ifade eder” diyerek itiraz edilmiştir.
İkrime (r.a)’dan rivayet edilmiştir ki: “İbn-i Abbas, Rasulullah baş gözü ile Rabbini gördü diye iddia ettiği bir zaman ben “gözler onu görmez” ayetini okudum. İbn-i Abbas bana cevaben Amma da yaptın, bu görme işi, Cenâb-ı Hakk kendi nuru ile tecelli ettiği zaman bunu göremez demektir.
Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise Rabbini iki sefer görmüştür dedi.
Hz. Aişe’nin Şura suresi 51. ayetini bu konuda delil olarak göstermesine itiraz edilmiş ve denilmiştir ki “perdesiz konuşmanın olmaması perdesiz görüşmenin de olmamasını gerektirmez. Çünkü konuşmadan görüşmüş olmak mümkündür” denilmiştir.
Bütün bu sözlerden sonra bu meselede susmak evladır.
Miraçtaki rüyet konusunda tartışmak yersizdir. Allahu Teala’yı görmek dünyada benzeri bulunan bir iş olmadığından kanaat sağlayacak delillerin getirilmesiyle iş tamam olmaz. “Hz. Peygamber gönül gözü ile Rabbini gördü” diyenlerin muradı Hz. Peygamberde Allah’ın zatına ait ilim hasıl oldu demek değildir. Çünkü Hz. Peygamber bütün zamanlarda Cenabı Hakkı bütün sıfatları ile biliyordu. Bu sözün asıl manası “Hazret-i Allah Celal ve Ehadiyet sıfatları ile kafada gözü yarattığı gibi Hz. Peygamberin kalbinde de rü’yeti (görmeyi) yarattı” demektir.
1- Mirac mucizesinin Şevval ayı, 27 Receb, 27 Rebiyyül-Ahir, 17 Ramazan tarihlerinde gerçekleştiği de rivayet edilmiştir. Ayrıca nübüvvetin 5. Yılında yaşandığına dair rivayetler de vardır. Tarih konusundaki ihtilaf, olayın esasına etki etmemektedir. Olaydan ravilerin farklı tarihlerde haberdar olma ihtimali yanında, bazı kısımlarının tekrar edilmesi ihtimali de vardır. (R. B.)
2- Enfal Suresi, 17
3- Haşr Suresi, 8
4- Necm Suresi, 10
5- Necm Suresi, 18
6- (imanla kabre girenlerin cennete gireceklerine dair hadisler için bkz. Buhârî, Tevhid 33; Müslim, Iman 153, (94); Tirmizî, Iman 18, (2646).
7- Tabakatü’l Kübra, 1/213-215
8- Envaru’l Muhammediyye, s.349; Müstedrek, 3/62-76; Ebu Avane, 1/130
9- İsra Suresi, 1
10- İsra Suresi 60
11- Fetih Suresi, 7
12- Bera devamla der ki: "Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la aynı hizada durabilendi." Buharî, Meğazi, 54; Müslim, Cihad 79, (1776); Tirmizî, Cihad 15, (1688).
13- Necm Suresi, 17
14- Fethu’l Bari, 7/210
15- Fethu’l Bari, 7/212
16- Buharî, Menakıbü’l Ensar, 45-14
17- En’am Suresi, 103
18- Şura Suresi 51; Buharî, Tevhid 4; Müslim, Iman 287, (177); Tirmizî, (3070).
19- Müslim, Iman 291, (178); Tirmizî, (3278).
20- Müslim, 1/161 (177, 178)
21- Necm Suresi, 11, 13
22- el- İman li İbni Menduh, 2/759
23- En’am Suresi, 103
24- Müslim, Iman 284, (176); Tirmizî, Tefsir, Necm (3275, 3276, 3277).