Miraç aklın mizanları ile tartılması zor olan bir bahis çünkü bir insan buradan Amerika’ya seyahat edebilir. Gördükleri insan gözüne ayarlanmış geometrik yapılar ve nesnelerdir. Allah yaşadığımız dünyayı bizim gözümüzün geometrisine göre ayarlamış. Onun için ürpermiyoruz. Bazen onun sınırını aşan şeye harika, inanılmaz gibi sıfatlar ve nitelendirmeler kullanırız. Peygamberimizin (asm) kalbinin ve ona bağlı ünitelerin meleklerin müdahalesi ile bir kaç kere değiştirilmesi nedeniyle görüş alanı insan his ve duygularının boyutunu aşınca beklenmedik şeyler olur. Bu niyetle melekler onu bir nevi ameliyat etmiş kalbinin ve hislerinin voltajını değiştirmişlerdir.
Kur’an-ı Hakim, insan melekelerini aşan bahislerde acip kelimesini kullanır. Cin suresinde قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰنًا عَجَبًاۙ buyurulur. Buradaki son kelime cinlerin, insanın gördüğün nesnelerden farklı olduğunu söyler. İnsanın ana rahmindeki hilkatine de Kur’an-ı Mübin yine acib der, yani insan aklının tartacağı bir şey değil. O küçücük yere bir büyük inşaat yeri koymuş, sayısız maddi ve manevi hisler insana yüklenmiş. Bediüzzaman da bu kelimeyi gerektiği yerde kullanır.
Mirac bahsinde Bediüzaman sembol kelimeler kullanır. Sembol kelimeler birden anlaşılmaz. Bunlardan biri ‘remz’dir. Bediüzzaman, Peygamberimizin (asm) bu seyahatini anlatırken “o cüzi seyahatı “acaib-i sanat-ı ilahiyeyi görmek” şeklinde tavsif etmiştir. Dünyada gördüklerimizin alışkanlıkla derinliğini göremeyiz ama O’nun gezdiği ülkelerde gördükleri acaiptir, yani farklıdır, bunu bir tanımla anlatamayız. Ben merak ettim Miraç hadislerini bu acaipleri görmek maksadıyla çok fazla birşey bulamadım. Ama Cenab-ı Nebi büyük bir heyecanla evine koşarak gelir ve irkilmesini “Beni ört diye” teskine çalışır.
Bir başka kelime ‘gamız’ kelimesidir. Peygamberimizin (asm) görüşmesinin sırrının sırrı, gamız ince bir sır olarak ifade eder Bediüzzaman. Bir başka kelime mülk ve melekuttur. Melekut eşyanın, nesnelerin, olayların arka planıdır, aynanın arka kısmı melekuttur, karışıktır ama o karışıklık yüzdeki parlaklığı ve yansımayı doğurur. İnsanın içi de melekuttur, birçok aza içiçe ama ondan hayat çıkıyor. Karışık ama güzellik o karışıklıktan doğuyor. Gördüğümüz dünyanın da melekutu işte Peygamberimizin gördükleridir, Bizim geometrimize uymadığı için anları pek anlatmaz. Süleyman Çelebi de “neler gördü neler" diye tavsif eder.
Tayy-i meratib'de süluk, semavatın tabakaları ve Cebrail'in izin isteyip ayrıldığı kısımdan sonra onlar da bizim geometrimize dahil değildir. Bu yüzden Hazreti Cebrail “burdan sonrasına bana izin yok” der. Velayet kurbiyettir, belli bir süreye taalluk eder ama Peygamberimizinki (asm) akrebiyettir. Birden yani bir sıralaması yok. Mirac seyahatı senelerdir ama o onlara göre değil akrebiyete göre gider.
Peygamberimizi (asm) tavsif eden cümleler, kelimeler enteresandır:
-O bütün kemalat-ı insaniyeye cami
-Tecelliyat-ı ilahiyeye mazhar
-Hem bütün tabakat-ı kainata nazır
-Saltanat-ı Rububiyetin dellalı
-Marziyat-ı ilehiyenin mübelliği
-Tılsım-ı kainatın keşşafı
Bediüzzaman’ın seyahati anlatması da bir anlatım harikasıdır:
“Burak’a bindirip berk gibi semavatı seyrettirip (nasıl oluyor) kat-ı meratib ettirerek (bu nasıl oluyor) kamervari menzilden menzile, daireden daireye Rububiet-i ilahiyeyi temaşa ettirip o dairelerin semavatında makamları bulunan ve ihvanı olan enbiyayı birer birer göstererek ta Kab-ı Kavseyn makamına çıkarmış. Ehadiyet-i ile kelamına ve rüyetine mazhar kılmıştır. (Bu nasıl oluyor, idrak-i maali bu küçük akla gerekmez, anlamaya bak. Türk edebiyatını ara tara bu seyahatı bu kadar veciz ve etraflı anlatan bir beyan bulabilir misin?)
Miraçtan dönerken Habib-i Kibriya “Bütün o dairelere taulluk eden bazı evamir-i umumiyeyi külliyeyi ona tevdi eder gönderir.” Cümleye bak. Shakespeare “olmak ya da olmamak" demiş. Birden Bediüzzaman’a bak... Neler söylemiş neler. Kelimeler açılmadan mana vadisine girilmez...
Yine Peygamberimizi (asm) anlatırken “bir müfettiş gibi her devairi görüp ve görünecek” der. Bir kata girerken melekler "biz de onu görmek istiyoruz" derler. İkisi de teşne görmeye. Melekler onu o melekleri ve sema tabakalarını.