قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِهٖؕ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَبٖيلاًࣖ De ki: “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.” Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.1
Her insan doğarken bir mizaç ile doğar. Mizacımız ne ise hayata bakışımız, hayatı algılamamız ve tepkilerimiz ona göre farklılık gösterir. Neden onlar gibi bakamıyorum, Onlar kim, ve onlar gibi bakmak mı asıl olan? Neden onunla anlaşamıyorum? Acaba aynı dili mi konuşuyoruz veya konuşamıyoruz? Onun mizaç dilini biliyor muyum? Bunu bana özellikle yapıyor? Acaba sana mı yapıyor yoksa onun algısı ve tepkisi de kendi mizacına göre doğru olan mı? Seneler geçer ve biz hep aynı sıkışmışlığı yaşarız ilişkilerimizde. Türkçe bilmeyen bir turiste Türkçe el işaretiyle yol tarifi yapmaktan ne farkı vardır ki karşımızdakinin dilini bilmeden yaşamak. Dil öğrenmek için kurslara gidilir ya mizaç dilimizi öğrenmeye can attığımızda yabancı dilden bile daha kıymetli bir dil olur hayatımızda. Bu dili öğrenenler bilir. Sohbet ederken çevresiyle konuşurken, ailesiyle iletişim kurarken, yöneticimizle iş yaparken, çocuğumuza ders anlatırken bu dilin varlığı hayatımıza bir ödül gibi gelir. Mizaç dilini bilmek; onun yol arkadaşlığıyla kendimizin, aile ve sosyal çevrenin etkileriyle nasıl değiştiğine şahit olmak tekâmül yolculuğunda ilerletir.
“İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve lâtif bir mizaç ile yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir.” 2
Mizacı anlamak için mizaçla bağlantılı kavramları da bilmemiz gerekir.
Mizaç: Arapça bir kelimedir. “bir şeyle karıştırılmış başka bir şey “anlamına gelmektedir.3 Sonradan katılan anlamına geldiği için, ilk ve asli yaradılıştan gelen özellikler yani fıtrat anlamında değildir. Kura an-ı Kerim de bu kavram “şâkile” kelimesi ile ifade edilir. Bu kelime tabiat, adet, din, ahlak, niyet, mizaç ve yaradılış gibi değişik, fakat birbirine yakın manalarla tefsir edilmişse de en kapsamlı manası yaratılıştır.4 mizaç veya huy, eş anlamlı kelimeler olup, günlük yaşantı içinde kişiye özgü duygusal tepkilerdir. İnsanın duygularının bütünü olarak tanımlayabileceğimiz mizaç5, şahsiyetin duygusal yönünü açıklayan ve şahsiyete etki eden bir kavramdır.6 Mizaç, bir kimsenin doğuştan getirdiği fizyolojik özellikleriyle ilgili tutumunu, his ve heyecan yönünü gösteren özelliklerdir. Mizaç, şahsiyetin kişiliğin bir parçasıdır. Yani yaptığı bir davranışın neden yaptığı değil nasıl yaptığı, hislerini nasıl ifade ettiğidir. Aslında sıkça kullandığımız tabirle” onun tarzı” ifadesi onun mizacını demektir. Mizaç dediğimiz zaman insanın kendine mahsus heyecan halleri de akla gelir. Mesela; insanlar sakin veya hareketli, neşeli veya öfkeli, nazik olmayan veya halim- selim, inatçı, yumuşak mizaçta olurlar.7 Bu da insanların davranışlarına doğrudan etki eder
Huy: halk arasında yaygın olan huy kelimesi de mizacı ifade etmektedir.8 Atasözlerimiz arasında bulunan “Huylu huyundan vazgeçmez.”, “Huy canın altındadır.”, “Can çıkmayınca huy çıkmaz.” gibi ifadeler huyun şahsiyetle sıkı bağlantısı olduğunu9 ve davranışları olumlu veya olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Huy, “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (el-Kalem 68/4) ayetinde ahlakî karakter anlamı taşımaktadır ki bu da şahsiyetle ilgili olup en yüksek hayra ulaştıracak huy, hakikaten övülmeye layık seciyle, meleke ve maneviyat anlamındadır.10 Huy; seciye, insanın yaratıldığı tabiatı anlamında11 kullanıldığında mizaç kavramına daha yakındır. Huy, fiillerin kendisinden kolayca çıktığı nefsi bir melekedir. İffet, şecaat, cömertlik, doğruluk gibi övülmüş, üstün, iyi huylar olduğu gibi korkaklık, saldırganlık, cimrilik, yalancılık, düzenbazlık gibi kötü ve zemmedilmiş huylar da olabilir12.Kalıtımsal olduğu düşünülen davranış özellikleri genellikle “huy” adıyla anılmaktadır.16
Karakter-Huluk: Karakteri evvela kendisine benzer gibi görünen ve bu yüzden çok kere birbirlerine karıştırılan huy, mizaç ve şahsiyetten ayırmak lazımdır. Karakter bir yandan mizaca, bir yandan da şahsiyete bağlı olmakla beraber bunlardan ayrı bir hususîlik taşır.13. Karakter, kişinin tutum ve davranışlarının, belli durumlar karşısında “değişmez” ya da “kararlılık içinde” bulunması özelliğidir. Kişinin bu davranışları ahlakla ilgili olduğu için, karakter, eğitimde belli ahlak ölçülerine göre değerlendirilen şahsiyet olarak tanımlanır. Buna şahsiyetin ahlakla ilgili yönü de denilebilir.14 Kişinin ahlakî tutarlılığını ve sağlamlığını göstermektedir.15 Karakter daha çok iffet, sorumluluk, alçak gönüllülük, doğruluk, yardım severlik, merhamet gibi ahlaki özelliklerle ifade edilir.
Bazı bilim adamları ise karakteri, fıtrî ve sonradan kazanılmış olmak üzere iki kısımda değerlendirmektedirler. Birincisi, kalıtım ve genetik yoluyla, ikincisi ise çevrenin etkisi, eğitim, tecrübe ve ferdin şahsî çabalarıyla şekillenir
Fıtrat: Türk Dil Kurumu'na göre fıtrat kelimesi, yaratılış, tabiat anlamlarını taşımaktadır. Fıtrat kelimesi, yarmak, ikiye bölmek, yaratmak, icat etmek anlamlarına gelen fatr kökünden doğan 'yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip olma' anlamlarına gelmektedir. İlk yaratılış, bir bakıma mutlak yokluğun yarılarak içinden varlığın çıkması şeklinde telakki edildiğinden fıtrat kelimesiyle ifade edilmiştir. Buna göre fıtrat ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumlarını belirtir. 17
Fıtrat tüm insanlığa ait özellik iken mizaç kişiye özeldir. Örneğin insanlar düşünebilir bu fıtrattır ama her insan aynı durumdan aynı şekilde etkilenmez bu mizaçtır. Bir olaydan kimi daha çok korkar kimi hiç korkmaz üstüne gider.
Şahsiyet: Şahsiyet, soyut bir kavram olup çok yönlü ve karmaşıktır. İrade, zeka, duygu, heyecan, mizaç, biyolojik yapı, soyaçekim, çevre ve sosyal etkenler gibi pek çok özellik şahsiyetin muhtevasında yer alır.18 Ayrıca şahsiyet, mizaç ve karakterle yakından ilgili olmakla beraber, daha genel bir kavramdır. 19 Şahsiyette en önemli yeri “toplumsal ve ahlakî özellikler” alır. Bir kimsenin sevimli, güvenilir, sabırlı, şefkatli, iyi kalpli olması hep birer şahsiyet özelliğidir. Bu özellikler her kişide değişik derecelerde bulunur.20 İslamî şahsiyet için en güzel örnek; Allah’ın kendisini örnek almamızı tavsiye ettiği en mükemmel insan olan Peygamberimizdir.21 “Rasulullah sizin için uyulması gereken en güzel örnektir.” 22 ayeti de bu gerçeği ifade etmektedir.
Kişilik; Şahsiyet Arapça bir kavram olup, Türkçe’ deki kişilikle eş anlamlıdır. Kişilik; kişinin mizaç yapısının, cinsiyet, genetik yapı, yaş, biyolojik özellikler gibi içsel etkenlerin yanı sıra; aile, kültür, eğitim, inanç gibi üzerinde kısmen etkide bulunabildiği dışsal etkenlerle etkileşimiyle oluşan, “hem kararlı süreğenlik hem de dinamik bir değişkenliğe sahip olan” içgüdüsel, duygusal, düşünsel ve eylemsel işleyiş ve görünümün tamamıdır. 23 Kişilik, bir kişinin süreklilik sergileyen düşünme, hissetme, davranma ve insanlarla iletişim ve ilişki kurma özelliklerinin genel bir örüntüsüdür. Kişilik, doğuştan getirilen bazı eğilimleri de kapsamakla beraber ağırlıklı olarak bebeklikten itibaren kişinin çevresindeki insanlarla kurduğu etkileşimler ve bu etkileşimler sonucu yaşadıkları ile şekillenir.Ruh bilimcilere göre kişilik, bireyin kendine özgü ve ayırıcı davranışlarının bütünü olarak tanımlanır. Batı dillerinde, kişilik sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan sözcükler (personality, personalité, persönlichkeit), Latincede tiyatro oyuncularının rollerine uygun olarak yüzlerine taktıkları “maske” anlamına gelen “persona” sözcüğünden türetilmiştir. Kişiliğin bir yanı, insanın öteki kişilerle ilişkilerinde aldığı tavır, gösterdiği davranış, yani taktığı maskedir.24
Mizacı; ağaç tohumuna yani bir şeyin evveline benzettiğimizde, karakteri ağacın gövdesi ve dirençli olan kalın ve sert dallarına, yapraklarına yani ağacı görünen zahir tarafı iken kişiliği- şahsiyeti ise ağacın sonu ahiri tohumun tipine göre dallardaki meyvesi ve huyu meyve veren ağacın bütününe benzetebiliriz.
Mizaç, tohum gibi kendine has özelliklerine göre ihtiyaçlarını davranışlarıyla topraktan veya çevresinden ya kuvve-i cazibe ile çeker ya da kuvve-i dafia ile iter. “Mütenasip olan eşya arasında meyil ve cezbe vardır. Yani, birbirine temayül ederler ve yekdiğerini celb ederler, aralarında ittihad olur. Fakat birbirine zıt olan eşyanın aralarında nefret vardır, çekememezlik olur.” 25 “Biri menfaatleri celp, diğeri mazarratları def etmek üzere terbiyenin iki esası vardır.”26 “Sağduyu sahipleri mevcudat arasında itme ve çekme kuvvetleri şeklinde tezahür eden irtibatı…” 27
İnsan kendi mizacını bilmek ve tanımak zorundadır. Mizacı etkileyen iç sistemden kaynaklı unsurlar olarak; nefis, hayal, akıl, kalb, duyu ve duygular, hisler, latifeler, vicdan vb sayarken dış kaynaklı unsurları; şeytan ve vesvese heva, heves, aile, arkadaş, sosyal çevre, toplum ve mekânı sayabiliriz.
İrade; Mizaca uygun meyl- cezb ya çeker veyahut def-tenafür ile iterek karar verir. “O iradenin bir eline duayı ver ki, silsile-i hasenatın bir meyvesi olan Cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediye ye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiâttan kısalsın ve o şecere-i mel'une nin bir meyvesi olan zakkum-u Cehenneme yetişmesin. Demek, dua ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tövbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını kırar.” 28
İrade, sıratı müstakimde İtidal ve tâdil-i mizaç halinde kalmasını sağlayarak aile ve sosyal çevre zamanla mizacını şekillendirecektir.“Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin,
Birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye, vasatı iffet
İkincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye, vasatı şecaat
Üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir. vasatı hikmet.
Lâkin, insandaki bu kuvvetlere, şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar.” 29
İnsanların mizaç ve meşreplerinin farklılığı Allahın isimlerinin farklılığından ve farklı tecelli etmesinden dolayı olduğunu söyleyen Bediüzzaman Said Nursi “Fakat, çendan insan bütün esmâya mazhardır; fakat kâinatın tenevvüünü ve melâikenin ihtilâf-ı ibâdâtını intaç eden tenevvü-ü esmâ, insanların dahi bir derece tenevvüüne sebep olmuştur. Enbiyanın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarikatleri, Asfiyanın çeşit çeşit meşrepleri şu sırdan neş'et etmiştir. Meselâ, İsâ aleyhisselâm, sair esmâ ile beraber, Kadîr ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedûd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir. 30
Ayrıca “İnsan çendan bütün esmâya mazhar vebütün kemâlâta müstaiddir. Lâkin, iktidarı cüz'î, ihtiyarı cüz'î, istidadı muhtelif, arzuları mütefavit olduğu halde, binler perdeler, berzahlar içinde hakikati taharri eder. Onun için, hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor; bazılar berzahtan geçemiyorlar. Kabiliyetler başka başka oluyor; bazıların kabiliyeti, bazı erkân-ı imaniyenin inkişafına menşe olamıyor. Hem esmânın cilvelerinin renkleri mazhara göre tenevvü ediyor, ayrı ayrı oluyor; bazı mazhar olan zat, bir ismin tam cilvesine medar olamıyor. Hem külliyet ve cüz'iyet, ve zılliyet ve asliyet itibarıyla, cilve-i esmâ başka başka suret alıyor; bazı istidat cüz'iyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre bazan bir isim galip oluyor, yalnız kendi hükmünü icra ediyor; o istidatta onun hükmü hükümran oluyor.31
İnsanlar mizaç ve fıtrat bakımından muhteliftir. Her insanın aynı mizaç ve fıtrat kalıbına girmesi imkânsızdır. Bu sebeple insanların fıtrat ve mizacına saygılı olmak ve ona göre muamelede bulunmak zorundayız.
Mizacın özellikleri, yapısı bilinmesiyle insanın kabiliyet, yetenek, karakter, şahsiyet ve kişilikleri gelişip fıtratının liyakatinde yükselerek ilerleyecektir. Yoksa sui mizacından dolayı inişleri yükseliş bilip mizacının bozulmasına neden olacaktır. Her insan mizacına göre arzu istek ve kararlarda bulunur. Mizacın bozulmasıyla nazarların değiştiğini anlatan Risale-i nur, temsili bir örnek verir. “Meselâ, sizden yorulmuş yolcu bir adam, yalnız bir saat tenezzüh etmek üzere, gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse, nakaisten müberra olmak, cinan-ı Cennetin mahsusatından ve her kemâle bir noksanı karıştırmak, şu âlem-i kevn ve fesadın mukteziyatından olmakla, şu bahçenin müteferrik köşelerinde bazı pis ve murdar şeyler bulunduğu için, inhiraf-ı mizaç sevki ve emriyle, yalnız o taaffunâtı taharri ve o murdar şeylere idame-i nazar eder.” 32
Ayrıca mizacın bozulmasıyla ilgili olarak; “Mizacın inhirafından, kuvve-i hayaliye şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasvirat yapıyor; yahut gündüz veya daha evvel, hattâ bir iki sene evvel aynı vakitte başına gelen müheyyiç hâdisâtı, hayal tahattur eder, tâdil ve tasvir eder, başka bir şekil verir.” 33
Mizacın hastalığına göre tedavinin de değiştiğini belirten Bediüzaman Said Nursi şöyle der:“ Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır. Şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır; tıbben vâciptir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüt etti. Beşi de haktır.”34
Kâinat birbirine bağlıdır. İnsanın mizacı olduğu gibi ailenin, sosyal çevrenin, coğrafyanın, dinlerin ve milletlerin de mizaçları vardır. Karşılıklı olarak iletişim halinde etki ve tepki verirler. “eskiden beri bende bulunan kulunç illetinin bir şubesidir ki, buranın mizacıma çok dokunan maddî havası ve kışı, o
İnsafsızların evhamı, tazyikatları ve mânevî kışı, damarıma dokunur.”35
“bir milletin mizacı o milletin hissiyatının menşei olduğu gibi” 36
“Muhabbet, uhuvvet,sevmek islamiyetin mizacıdır, rabıtasıdır.”37
Alim ve hakimlerimiz, kainatı alem-i Kübra, insanı da alem-i suğra olarak tanımışlardır. Evet insanoğlu bu derece muazzamdır. Şair ne güzel ifade etmiştir:”
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
“Ey insan evladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.”38
Lakin nefis, şeytan, aile ,sosyal çevre, toplumun ahlaki yapısı, coğrafi şartlar ,diğer yaratıklar vb. karşısında insanoğlu aciz kalmaktadır. Zıtlıklar dünyasında yaşadığımız için hayatı anlama ve anlamlandırma çabası içinde olacağız. Hayatımızın sonuna, ebede kadar öğrenme devam edecek. İslam âlimleri ve bilhassa tasavvuf ehli arifler “Kendini Bilen Rabbini Bilir” hikmetli sözü eserlerinde çokça sunmuşlardır. Psikolojinin de Kendini tanımak, öz bilinç üzerinde durarak güçlü ve zayıf yönlerini belirtmişlerdir.
Günümüzde mizaçları psikolojik, sosyolojik, kalıtımsal, gelişim süreçlerine göre farklı katoğorilerde ve özelliklerde ayırt edildiği görülmektedir. işte vereceğimiz mizaç özellikler kendimizi, çocuğumuzu, eşimizi ailemizi ve beraber olduğumuz insanların mizaçlarını keşfetmede ve özelliklerini tanımada bir klavuz olur.
Öğrenme Ve Gelişim Süreçlerine Göre Mizacı:
- Tepkisellik,
- Öz denetim
- Sosyallik ayırt eder.
İslami Tıp Terimlerinde Mizacı Dört Kısma Ayırır.
Ennegram Eğitimlerinde İse Dokuz Mizaç Modeli Vardır.
İnsanları bir kalıba, bir mizaca hapsetmek doğru olmaz. Herkes idrak ve anlayışının seviyesine göre ifade ve istifade eder ona göre kıymet kazanır. Bütün insanları eşitlemek ve bir sınıfa sokmak mümkün değildir.
İnsanlar kendi özellikleriyle olduğu kadar, arkadaşlık ve dostluk kurduğu yani kendileriyle aynı inanç ve düşünceyi paylaştığı insanların dini ve ahlaki nitelikleriyle şekillenmekte onlarla aynı veya benzer davranışları sergilemektedir. İçimizdeki manevi duyguları bozan veya düzelten hususlar bize yapılan etkilerle orantılıdır. Bu etkileri kim daha tesirli yaparsa, biz ona göre şekilleniriz.
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden hareketle mizacı genel hatlarıyla bir anlam verirsek şöyle tarif edebiliriz. Mizaç, Şakile; hem fıtraten gelen ve hem de anne-baba, aile ortamı, arkadaş, iş, eğitim ve sosyal-inanç çevresi gibi sonradan çeşitli şekillerde müspet veya menfi değer yargılarıyla oluşmuş davranış biçimleri, benimsenen ve uğrunda çaba gösterilen dini ahlaki değerlere göre davranma tarzıdır.
KAYNAKLAR
- Kuran-ı Kerim İsra süresi ayet 84
- Bediüzzaman Said Nursi, İşaretül icaz sy.184 erisale
- İbn mancur, 2/366
- Taberî, Câmi’u’l-beyân, XV, 192; Firûzâbâdî, Kāmûs, III, 412; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, XI, 357; Cevherî, Sıhâh, V,1736; Ebu Muhammed el-Hüseyin b. Mesud Bağavî, Me’âlimü’t-Tenzîl, (thk. Abdullah en-Nemîr, Süleyman Müslim el-Harş, Osman Cuma Damiriyye), VIII cilt, 4. Baskı, Riyad 1997, V, 124; Muhammed b. Ali b. Muhammed Şevkânî, Fethu’l-Kadîr el-Câmi’ beyne fenneyyi’r-rivâyeti ve’d-dirâyeti min ‘İlmi’t-Tefsîr, (thk. Abdurrahman Umeyra), Beyrut: Daru’l-Vefa, 1997, III, 351; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul 1936, V, 3196; Şakile kelimesinin anlamları için bkz: Musa Bilgiz, “Kişiliğin Oluşumunda Fıtrat ve Sosyal Çevrenin Etkisi (İsra, 17/84. Ayet Ekseninde)”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 25. sayı, Erzurum 2006, s. 126-142.
- Hançerlioğlu, Ruhbilim Sözlüğü, s. 232.
- Kulaksızoğlu, Ergenlik Psikolojisi, s. 93.
- Şentürk, Din Psikolojisi, s. 55.
- Tunç, psikolojiye giriş, s. 140
- Hançerlioğlu, Ruhbilim Sözlüğü, s. 232.
- Şevkânî, Fethu’l-kadîr, V, 355; Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 5268.
- Zebîdî, Tâcu’l-arûs, XXV, 252.
- Râzî, Mefâtihu’l-gayb, Mısır ts., XXX, 81; Muhammed Hüseyin Tabatabâî, el-Mîzân fî tefsîri’lKur’ân, Beyrut 1997, XIX, 385.
- Tunç, Psikolojiye Giriş, s. 140
- Kulaksızoğlu, Ergenlik Psikolojisi, s. 93; Binbaşıoğlu, Eğitim Psikolojisi, s. 168.
- Hançerlioğlu, Ruhbilim Sözlüğü, s. 214.
- Paul Guillaume, Psikoloji, çev. Refia Şemin, İstanbul: İÜ Yay., 1970, s. 230.
- (İbn Abdülber, XVIII, 57 vd.; Lisânü’l-ʿArab, “fṭr” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “fṭr” md.). Bütün varlığın yaratılışı sırasında Allah’ın türlere kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir (meselâ bk. el-En‘âm 6/14; Fâtır 35/1; ez-Zümer 39/46).
- Tuncel Altınköprü, Şahsiyet Analizi, İstanbul: Hayat Yay., 1999, s. 19. Şahsiyet; ferdin doğuştan getirdiği genetik faktör ile daha sonra çevre ve aile başta olmak üzere pek çok faktörün etkilediği davranışların uyumlu bir bütünüdür.
- Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, s. 164; Feriha Baymur, Genel Psikoloji, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 11. bs., ts., s. 252.
- Cavit Binbaşıoğlu, Eğitim Psikolojisi, İstanbul: Yargıcı Matbaası, 1995, s. 169.
- Mahmud b. Ömer Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâiki gavâmidı’t-tenzîl, Beyrut: Daru’l-Kitabi’lArabî, 1986, III, 531; Ebu’l-Fadl Şihabuddîn Muhammed Âlûsî, Rûhu’l-me’ânî fi tefsîri’lKur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrut: Daru’l-Fikr, 1997, XXI, 253; Sadık Kılıç, Benliğin İnşası, İstanbul: İnsan Yay., 2000, s. 110.
- (el-Ahzâb 33/21)
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Ki%C5%9Filik
- https://www.fethiyepsikiyatri.com/kisilik-nedir/
- Bediüzzaman Said Nursi İşaretül icaz sy.224 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi İşaretül icaz sy.40 erisale
- Kütübü sitte 6.cilt
- Bediüzzaman Said Nursi Sözler,26. Söz 3. Mebhas sy.631erisale
- Bediüzzaman Said Nursi İşretül icaz sy.46 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi Sözler , yirmi dördüncü söz, birinci dal sy.448 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi Sözler Sözler , yirmi dördüncü söz, birinci dal sy.450 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi İlk dönem eserlerinden sy.354
- Bediüzzaman Said Nursi Mektubat sy.484 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi 27. Söz ün hatimesi sy.654 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi Emirdağ Lahikası sy.186 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi Muhakemat İkinciMakale / Unsuru'l-Belâgat Birinci Mesele sy.100 erisale
- Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayat sy.53 erisale
- Şeyh Galip,