Modern Dünyada Risale-i Nur’un ve Cemaatlerinin Geleceği:
Fütüristik Bir Yaklaşım
Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde Nur Talebelerine Şerh, İzah, Tekmil, Tahşiye, Neşir, Talim, Telif, Tanzim, Tertip, Tefsir, Tashih, Beyan, İspat, Cem, Tafsil” olarak belirttiği 15 vazife miras bırakmıştır[1]. Bu miras, Nur Talebelerinin Risale-i Nur metinlerine bakan hizmetlerinin bir çerçevesini ortaya koymaktadır.
Elbette, Risale-i Nur’un İslam dünyası ile tüm insanlık âlemine karşı da bir takım vazifeleri olduğu muhakkaktır. Her iki düzeyde de yapılması gereken vazifeler esasında insan kaynağının kalitesine, hitap edilen muhatapların kabiliyetlerine, maddi güce, zamanın kifayetine, terazinin iki kefesinden diğerinin güç kaybetmesine bağlı olarak bir sürece ve tekâmül kanununa uygun şekilde gerçekleşecektir. Sürecin uzunluk ya da kısalığı birçok bileşenin varlığına bağlıdır.
Risale-i Nur hizmetlerinin geçmişini analiz etmek neden gereklidir ve bu hizmetlerin geleceğine ilişkin bir planlama yapmak, bir öngörüde bulunmak mümkün müdür; gelecekle ilgili bir çıkarımda bulunma girişimine neden ihtiyaç vardır?
Öncelikle şunu söylemek lazım ki Nur Talebelerinin Risale-i Nura ilişkin hizmetleri ile Risalelerin ahir zamanda ifa etmekte olduğu ve kıyamete değin sürdüreceği büyük iman hizmetinin böyle bir analize ve planlamaya, geleceğe yönelik bir tahmin yapılmasına fazlasıyla hakkı ve kabiliyeti vardır. Bütün güzelliklerin düşmanı ve söndürücüsü olan ümitsizliğin yer bulmaması ve ümidin devamlı bir çağlayan haline gelmesi için planlama yapılması, istişarenin devam ettirilmesi ve gelecek tasavvurunun insanlara sunulması gerekmektedir. Bunlar ise bir idealin yürümesi ve hayata geçirilmesinin olmazsa olmazları durumundadır. Bediüzzaman Hazretlerinin başta Muhakemât olmak üzere Hutbe-i Şâmiye ve Münazarât gibi eserleri ile 5’inci Şua tarzında ahirzamanla ilgili tevil ve izahları esasen bu ihtiyacın bir sonucudur.
“Risale-i Nur Hizmetleri” kavramından kısaca iki husus anlaşılmaktadır:
1-15 vazife olarak ortaya konulan, bizzat Risale-i Nur’un metinlerinin neşir ve izahı.
2-Risale-i Nur’un metinlerinin ve ele aldığı meselelerinin tüm dünyaya tanıtılması, beşer tabakalarına ve ilim dünyasına takdiminin yapılması.
Bu bakımdan özellikle 1’inci tür hizmetin çoğunlukla Risale-i Nurun yine kendisine atıfla izah edilmesi ekseninde yapılabilecek didaktik türden çalışmalar olduğu; ikinci tür hizmetin ise, Risale-i Nur’un önemli hedeflerinden biri olan “iman-hayat-şeriat” meselesini hayata geçirecek olan, konusunda yetkin Risale-i Nur hadimlerinin Sanat, Felsefe, Siyaset, Yönetim, İlahiyat, Fen ve Teknoloji gibi pek çok alanda yapacakları, Risale-i Nur perspektifinin atıf, öneri, karşılaştırma, çözümleme, eleştiri vesaire tarzında ve disiplinler düzeyinde ortaya konulması ile gerçekleştirilebilecek normatif/disiplin inşa eden, prensip ortaya koyan çalışmalar olduğu söylenebilir.
Risale-i Nurla ilgili olarak tüm vazifelerin ifa edilmesinde genel olarak aşağıda ana hatları belirtilen aşamalardan geçmek durumundayız:
1’inci Aşama: Hiç yorumsuz, neredeyse izahsız okuma – Kurucu Dönem (Patristik dönem) - İman
2’nci Aşama: Risale-i Nur-u, ona atıfta bulunarak, kendisiyle izah ederek, zaman zaman küçük açıklamalarda bulunarak okuma - Metin odaklı tetkik – Tekrarcı Dönem (Skolastik Dönem) - İman
3’üncü Aşama: Risale-i Nurları çağdaş bilimlerin paradigmaları üzerinden okuma - Bilim odaklı tetkik (Modernist Dönem 1’inci safha) - İman ve Hayat
4’üncü Aşama: Eleştirel dönem - Modernist Dönem 2’inci safha – Teorisyen yaklaşım - İman ve Hayat
5’inci Aşama: Entelektüel dönem (Postmodern Dönem) (Küresel düzlemde Risale-i Nur Ekolünün anlatılması – Felsefe ve Sanat ekolleri ile münazara dönemi) - İman, Hayat ve erken dönem Şeriat.
6’ncı Aşama: Paradigmik dönem (İslam Hakikatlerinin büyük coğrafyalarda ve insan kitlelerinde kabul görmesi; kural ve ilkelerinin pratikte uygulanması) - İman, Hayat, Şeriat.
Bu aşamalar ve içerikleri tablolaştırılmak istenirse:
|
| Dönemin adı | Dönemin özellikleri | Risale-i Nur cemaatleri | İman, Hayat ve Şeriatla olan ilişki |
1’inci Aşama | Hiç yorumsuz, neredeyse izahsız okuma | Kurucu Dönem (Patristik Dönem) | Risale-i Nurların toplumla tanışması, telif ve neşir faaliyetleri | Tamamen bütünleşmiş | İman
Pasif Dönem |
2’nci Aşama | Metin odaklı tetkik, | Tekrarcı Dönem (Skolastik Dönem) | Risale-i Nur-u, ona atıfta bulunarak, kendisiyle izah ederek, zaman zaman izahlara girişerek okuma | Bütünleşmiş – Bazı simaların öne çıkması. | İman
Pasif Dönem |
3’üncü Aşama | Bilim odaklı tetkik | Modernist Dönem 1’inci safha | Risale-i Nurları çağdaş bilimlerin paradigmalarını kullanarak okuma | Birbirini reddetmeyen gruplaşmalar, kanaat önderleri ve öne çıkan simalar | İman ve Hayat
Pasif Dönem |
4’üncü Aşama | Eleştirel okuma | Modernist Dönem 2’inci safha (Teorisyen yaklaşım) | Risale-i Nurlar üzerine akademik düzeyde çalışmaların yapılması, Diyanet ve Siyaset âlemiyle ve dindar İsevi Cemaatinin fertleriyle tanışılması; ehl-i mektep, ehl-i medrese ve ehl-i tekkenin buluşma sürecinin başlaması. | - Grup Cemaatçiliğinin zayıflaması; Risale-i Nur üzerindeki vesayetlerin yırtılması- Kamusal kimliğe bürünmüş yapıların ortaya çıkması; özgünleşme sürecinde sanat eserlerinin ortaya çıkması. | İman ve Hayat
Erken aktif dönem
|
5’inci Aşama | Entelektüel Dönem | Postmodern Dönem (Ekolcü yaklaşım) | Küresel düzlemde Risale-i Nur Ekolünün anlatılması – Bilim, Felsefe ve Sanat ekolleri ile münazara dönemi | Klasik cemaat yapısının sona erişi; Uluslararasılaşmanın görünür hale gelmesi; Bireyin ön plana çıkması; Ülke düzeyinde sözü kabul edilen entelektüel figürlerin oluşması. Sanat eserlerinde özgünleşme | İman, Hayat, Erken dönem Şeriat
Aktif dönem |
6’ncı Aşama | Paradigmik dönem |
| İslam Hakikatlerinin büyük coğrafyalarda ve insan kitlelerinde kabul görmesi; kural ve ilkelerinin pratikte uygulanması | İslami Kültür, siyaset, hukuk ve Sanat endüstrisinde evrensel çapta simaların ortaya çıkması | İman, Hayat, Şeriat
Aktif-durgun dönem |
1’inci Aşama: Hiç yorumsuz, neredeyse izahsız okuma – Kurucu Dönem (Patristik dönem) – İman:
Risale-i Nurların telifinin başlamasından telifin bitimine kadar olan bir süreyi kapsayan bu dönemin Barla’da Risale-i Nurlar’ın telif edilmeye başlamasından Bediüzzaman’ın vefatına kadar devam ettiği söylenebilir. Barla Lahikası bu dönemin ruhunu yansıtması açısından neredeyse biriciktir. Bu dönemde Risale metinleri hem yazılıp teksir edilmiş hem de tam bir teslimiyet ve coşkuyla okunmuştur.
2’nci Aşama: Risale-i Nur-u, ona atıfta bulunarak, kendisiyle izah ederek, zaman zaman küçük açıklamalarda bulunarak okuma - Metin odaklı tetkik – Tekrarcı Dönem (Skolastik Dönem) - İman
Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından 12 Eylül İhtilaline kadar olan bir süreci kapsadığını düşündüğümüz bu dönemde, birinci dönemin çok büyük derecede devam ettiği söylenebilir. Risale-i Nurun telifi bitmiş olup, çoğaltılması devam etmekte, bir kısım derleme çalışmaları yapılmaktadır. Yoğun siyasi çalkantılar ve anarşi faaliyetleri içerisinde cemaatin birlik ve beraberliğinin korunmasına çalışılmış; Bediüzzaman sonrası çeşitli medya ortamlarında ilk yayınlar yapılmaya başlanmış, mahkeme süreçleri devam etmiştir.
3’üncü Aşama: Risale-i Nurların çağdaş bilimlerin paradigmaları kullanılarak okunması - Bilim odaklı tetkik (Modernist Dönem 1’inci safha) - İman ve Hayat
12 Eylül İhtilalinden sonra başlayan ve hala devam eden bu dönem, Risale-i Nur Hizmetlerinin geleceğini şekillendirecek en önemli ve en sıkıntılı dönemi ifade etmektedir. Genel olarak 2015 yılı itibariyle cemaatlerin durumu bu aşamada seyretmektedir.
Risale-i Nur Hizmetlerinin adeta kabuk değiştirdiği ve değiştirmeye devam ettiği bu dönemin tipik özellikleri olarak aşağıdakiler sayılabilir:
- Risale-i Nur metinlerinin modern bilimlerin tabiatperest, profan, determinist, pozitivist bakış açısı ve söylemleriyle açıklanmaya, yorumlanmaya, algılanmaya çalışılması.
Bu dönemde Risale-i Nurların modern dünyaya verdiği cevapların daha çok Hıristiyan çevrelerin modern bilim ve felsefeye karşı gösterdiği tepkilerin tercümelerle Müslüman dünyaya aktarılmasıyla oluşan yaklaşımlar kullanılarak ortaya konulmaya çalışıldığı; özellikle teknolojinin bilimle karıştırılması sonucunda bir takım teknik metinlerin aktarılmasının bilimin elde edilmesini sağlayacağı yanılgısının yaşandığı görülmektedir.
- Felsefeye karşı çok çarpık bir tutum geliştirilmesi, güzel sanatların hiç gündeme gelemeyişi.
Bu tutum, Risale-i Nurların en ciddi muhatapları olabilecek Felsefe ve Sanat camiasının eserlerden mahrum kalmasına sebep olmaktadır. Dinsizliğin ve materyalizmin esas olarak bu iki düzlemde ortaya çıktığı düşünüldüğünde, bu iki alandan uzak durulması (mesela yayın ve eser ortaya konulamaması) Risale-i Nurların dikey olarak okunmasını ve genel itibariyle eleştirel, akademik ve entelektüel düzeyde muhatap bulunamamasını netice vermektedir.
Risaleleler çoğu yönden bilimsel ve felsefi metinlere benzemez; tam bir kelam ve usule uyan bir tefsir metni de sunmazlar. Risale-i Nur metinlerinde, Medresetüzzehra denilen bilim ve eğitim konsepti içinde felsefe, sanat ve bilim üretilecek bir atmosferin doğru şekilde ortaya çıkması için bir kısım bilimsel ve felsefi paradigmaların eleştirisinin yapıldığı; bunların içlerinde “Tevhid” paradigmasıyla zıt düşen hususların ayıklanmaya çalışıldığı, mitik/mistik zannedilen bir kısım dini meselelerin izah edildiği; böylelikle fen bilimleri ile din ilimlerinin beraber harmanlanmaya çalışıldığı göze çarpar. Zira amaç felsefe, sanat ya da bilim üretmek değil İman meselesinin izah edilmesidir. Bu yönden, metinlerin diğer disiplinlere ulaştırılması için yetkin temsilcilerin ortaya çıkması gereklidir.
- Kemalist ideolojinin dayattığı tarih bilinci ve eğitim ameliyesi, akademik çalışmaların yetersizliği/var olanların düzeysizliği, ve ikinci maddede belirtilen sanat ve felsefeye karşı takınılan olumsuz tavır sebebiyle; Risale-i Nur Hizmetinin eni konu bir tür “büyüme odaklı ve yayılmacı içeriğe” hapsolması ve sosyo-politik ilişkilerin kanaat önderleri üzerinden gerçekleştirilmesi.
Bu içerik darlığı ve sayısal düzlemde çoğalmaya mahkûm kalınması hem Risalelerin politik olarak yorumlanmasına hem Risale-i Nur cemaatlerinin siyasetten başka bir alan bulamamasına ve Siyasal İslamcı Söylemle aynı çizgiye gelmesine yol açmaktadır.
Risale-i Nur’dan beslenen on binlerce akademisyen var olduğu halde, ciddi çalışmaların yapılmayışı bu dönemin tipik özelliklerindendir.
Bu dönemden kurtulmanın belki de biricik aracı siyaset âlemiyle doğrudan ya da bir kısım temsilciler, kanaat önderi durumundaki şahsiyetler vasıtasıyla temas kurmaktan ziyade; enstitü ve vakıflar gibi STKları üzerinden hazırlanan raporlarla, yapılan araştırmalar sonucu muteber medya ortamlarında yayınlanan makalelerle, uluslararası düzleme taşınabilecek somut analizlerle, mevcut kurulu dünya düzeninin edebi ve felsefi metinler üretilerek paradigmik analizlerinin yapılmasıyla gerçekleşecektir.
Bu aşamada kalındıkça, cemaatin geneli mevcut durumu muhafaza etmeye çalışacak ve kaçınılmaz olarak bir takım radikal –hatta terörist- unsurlar ortaya çıkacak; Risale-i Nur Hariciliği olarak görülebilecek oluşumlar hissedilir ve görünür bir hal alacaktır.
- Bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi de cemaat yapısının artık değişmeye başlamasıdır. Bu dönemde herhangi bir cemaat mensubu olmadığı halde Nur talebeliğinin vasıflarını taşıyan, özgün, sorgulayıcı, girişimci karakterlerin ortaya çıktığı görülecektir. Nur Talebeliği kavramının adeta “Medresetüzzehra Talebeliği” şeklinde isimlendirilebilecek daha farklı bir olguya dönüşmesi 3'üncü aşamanın önemli göstergelerindendir. Bu dönemin sona ermesi bu karakterlerin çalışmaları ve toplumu harekete geçirmeleri ile doğrudan ilişkilidir.
- Yine bu dönemin aşılmasını sağlayacak başka bir husus genel anlamda demokratik düşüncenin ve demokrasinin toplumda yerleşmeye başlaması olacaktır. Demokratik düşüncenin, seçimlerin demokratik olarak yapılması ve parlamenter sistemin işlemesi gibi hususlardan daha derinlikli olarak toplum tabanına yayılmaya başlaması 4’üncü ve 5’inci aşamalarda yapılacak faaliyetlerle ortaya konulacak olan «meşrutiyet-i meşrua» yaklaşımının geçekleşmesi ve içtihat ortamının tekrar canlanması için önemlidir.
Şu veya bu şekilde Risale-i Nurla bir bağ kurmuş Cemaatlerin birbirlerinden ayrışmasının en önemli sebebinin çoğunlukla siyasi gelişmeler ve siyaset konusundaki yaklaşımlar olmasının temel sebebi Risale-i Nurun “açılması”na katkı sağlayacak disiplinlerde derinleşilememesi, neticede çaresiz bir şekilde siyasi alanda varlık gösterilmeye çabalanmasıdır.
Risale-i Nur cemaatleri çeşitli şekillerde siyasi ortama dâhil olmaktadır. Genellikle ana gövdeyi oluşturduğunu söyleyebileceğimiz; yayıncılık yapan, talebe yetiştiren, az da olsa bilimsel ortamları hazırlama gayretinde olan, demokrasi yanlısı birbirine yakın Risale-i Nur cemaatleri de yine bilim, felsefe sanat alanlarında varlık göstermekten uzakta kalmaktadır. Ana gövdeyi oluşturan bu kesimin siyaset algısı çoğunlukla “ehveni şer” esas alınarak “iktidar” olmaya namzet kişileri ve siyasi partileri desteklemek şeklindedir ve “güçlü iktidar”ın ortaya çıkarılması gibi bir yaklaşım içerisinde tezahür etmektedir. Bu kesimdeki “güçlü iktidar” talebi ve “güçlü muhalefet” konusundaki isteksizliği, çok belirgin bir şekilde 12 Eylül Darbesini ve 1982 Anayasasını desteklemeleri ile ortaya çıkmıştır. Siyaset algısı “Muhafazakâr sağ partilerden iktidar olacak partiyi desteklemek” düzeyinde seyreden bu ana gövde; yayıncılık anlamında olsun, vakıf, enstitü, dernek düzleminde olsun yine bilim, sanat ve felsefe anlamında ciddi bir katkı ortaya koyamamaktadır. Bu alanların boş bırakılması Nur cemaatlerinin çoğunu olduğu gibi bu ana gövdenin de devamlı siyasi arenaya yönelmesine ve politik ortama karşı bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır. En son “Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi” karşısında “Risale-i Nurların devletleştirilmesi/kamulaştırılması” gibi bir yaklaşım sergilenmesi bu bağımlılık ve çaresizlik halinin bir göstergesi olarak ortaya çıkmıştır.
“Bürokrasiye hâkim olarak siyasi ve ekonomik alana müdahale etme” şeklinde tezahür eden başka bir yaklaşım da mevcuttur. Bu girişimle cemaatler bir tür iktidar odağına dönüşmekte, kamusal alanın bürokratik kısmında iktidarın elde edilmesi yolunun seçilmesiyle de siyasal İslamcı çizginin varmak istediği iktidar olgusuna başka bir kanaldan ulaşmak istenilmektedir. Halbuki, Bediüzzaman tarafından pek çok Risale’de belirtildiği üzere Risale-i Nur bir “İman Hizmeti”dir; siyasi, ekonomik veya etnik hususların bu hizmete zarar vermesinden olabildiğince kaçınılması gereklidir.
Risale-i Nur cemaatlerinden bir kesim farklı bir tarz siyasi çizgi izleyerek siyaset ve hukuk alanında demokratik yapının ve sosyal hayatta demokrasi algısının gelişmesi için geçmişte büyük hizmetler yapmış ve katkılar vermiştir. Fakat, Risale-i Nur’un siyasete yaklaşımının sürekli olarak Risalelerde geçen “Demokrat Parti ve Demokratlar” üzerinden yorumlanması; bununla birlikte bilim, sanat, felsefe kesimiyle neredeyse hiçbir temasın kurulamaması, entelektüel karakterlerin yetişmesine fırsat tanınmaması, müsbet/pozitif bir yaklaşımla muhalif görüşler serdedenlerin bile dışlanması gibi sebeplerle siyasi alanda sıkışıp kalınmış ve marjinal bir hale gelinmiştir. Esasında nitelikli insan kaynağı açısından zengin olan bu kesimin siyaset alanına kilitlenmesi, bu kaynağın harekete geçirilmesi önünde en büyük engeli teşkil etmektedir.
Modern dünyayı algılama ve onu yorumlama potansiyeli yüksek birkaç Risale-i Nur Cemaati bulunmakla birlikte; siyasetten kaçınmayı düstur edinen fakat Risale-i Nur hizmetini neredeyse sadece “Risale-i Nur’un latin harfleriyle basımını veya elle Osmanlıca yazımı ve çoğaltılması”nı yapmak gibi çok donuk, çok dar bir hale büründüren irili ufaklı Risale-i Nur cemaatleri de mevcuttur. Bu cemaatlerin en mühim özeliklerinden birisi “meşveret yapma” özelliklerinin bulunmasıyla birlikte içlerinde hiç muhalif sesin ortaya çıkamayışıdır. Bu anlamda “komün hayatı” yaşamakla cemaat tarifinden ziyade bir tarikat tarifine daha fazla uymaktadırlar. Sonuçta, “İman-Hayat ve Şeriat” meselesinde, “Hayat ve Şeriat” aşamalarının ortaya çıkması noktasında böylesi gruplardan bilim, sanat, felsefe gibi faaliyetler beklemek zaten hayalperestlik olacaktır.
4’üncü Aşama: Eleştirel dönem - Modernist Dönem 2’inci safha – Teorisyen yaklaşım - İman ve Hayat
Bu aşamanın en kritik unsuru, özgün bir altyapıya sahip ve “Medresetüzzehra Talebesi” ünvanına layık, her ülkeden ve milletten oluşan bir entelijansiyanın oluşması olacaktır. Bu dönemde Risale-i Nur metinlerinin yoğun analizinin yapılması beklenir. Hıristiyanlarla ve ırkçı olmayan Musevi kesim ile ortak noktaların paylaşılmaya başlanması, imansızlık cereyanına karşı küresel düzeyde ittifak arayışlarının görünür bir hale gelmesi, yeni ekonomik modellerin aranması; Kapitalizmin ciddi ve düzeyli şekilde eleştirisinin yapılmaya başlanması, Postmodern unsurlarla buluşulması, laik ve seküler Modern Hukuk’un dindarlığı dışlayan yapısıyla yüzleşilmesi vs bu dönemin tipik faaliyetlerinden olacaktır[2].
5’inci Aşama: Entelektüel dönem (Postmodern Dönem) (Küresel düzlemde Risale-i Nur Ekolünün anlatılması – Felsefe ve Sanat ekolleri ile münazara dönemi) - İman, Hayat ve erken dönem Şeriat.
Bu dönemin en kritik özelliği ciddi düzeyde sanat, felsefe, ekonomi, edebiyat ve içtimaiyyat (hukuk ve sosyoloji) faaliyetlerinin yapılmasıyla “içtihad müessesesinin yeniden çalışmaya başlaması” olacaktır. Bu dönemde yeni Kur’an tefsirlerinin ortaya konulması, Kapitalist yapıdan kurtulmaya çalışan dünyada Tevhid paradigmasının ruhuna uygun bir ekonomik modelin oluşturulması için çalışmalar yapılması; sanatsal faaliyetlerin artması; Hristiyanlarla yoğun buluşmalar gerçekleştirilmesi, Hilafet meselesinin zamana uygun şekilde hayata geçirilmesi için tartışmaların yapılması, mezhepçiliğin zayıflaması gibi durumlar beklenmelidir.
6’ncı Aşama: Paradigmik dönem (İslam Hakikatlerinin büyük coğrafyalarda ve insan kitlelerinde kabul görmesi; kural ve ilkelerinin pratikte uygulanması) - İman, Hayat, Şeriat.
İmani ve İslami hakikatlerin bilinçli şekilde, yaygın ve sistemli olarak küresel düzeyde uygulanması; Materyalizme ve dinsizliğe karşı bir denge durumunun oluşması. İttihad-ı İslam’ın fark edilir şekilde ortaya çıkması
Son söz
Esasında, 4’üncü Aşamaya geçebilmiş bir topluluktan bahsetmek mümkün görünmemektedir. Nur cemaatleri 3’üncü Aşamada bir hayli sıkıntı yaşıyorlar. Bu aşama aşılması en zor ve en uzun sürecek dönem olmaya namzettir. Siyasetin cenderesinden kurtulmanın en önemli aracı Bilim ve Felsefe konusunda ortaya konulan çarpık tutumdan vazgeçilmesi ve güzel sanatlara önem verilmesi olacaktır. Bu güne kadar Modern Bilimi ve Felsefeyi olumsuzlamak için Risale-i Nur metinlerinden sözüm ona deliller getirilmiştir. Oysa Bediüzzaman’ın Bilime ve Felsefeye karşı olması gibi toptancı bir söylemi bulunduğunu gösterebilecek bir tek cümlesi bulunmamaktadır. Münazarat’ta bu en sarih şekilde “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder” sözleriyle ifade edilmektedir.
Şu an itibariyle bilimsel ve felsefi düzeyimiz Batı’da, Aydınlanma Döneminden beridir Hıristiyan bilim adamları tarafından “bilimsel makyajlı” eleştiriler yapılırken ortaya konulan fazlasıyla “muhafazakâr” –fazlasıyla ‘katolik’- sayılabilecek yaklaşımları taklit etmekten öteye gidememektedir. Bu seviye aşılmadıkça, genç dimağlara ulaşılması, Batının İslam’la buluşması, İslam âleminin düzelmesi pek mümkün görünmemektedir. Bu meselenin pratikteki en önemli göstergelerinden birsi Risale-i Nur cemaatlerinin ortaya koydukları yayınlardır; biraz incelense Bilim ve Felsefeye –zaten Güzel Sanatları hiç saymaya gerek yok- dair eleştirel bir tek özgün metnin yayınlanmadığı, telif eser kısırlığının çekildiği görülecektir. Elimizdeki en önemli telif kitaplar hala siyasal İslamcı kesimlerin kalemlerinden çıkan metinlerden oluşmaktadır.
Bölünmüş cemaatler halinde hizmet yapmanın kanıksanması; vesayet mekanizmasının devam etmesi ayrı bir problemdir. İkisi birbirinin neden ve sonucu olarak görülebilecek bir hal arz eden konunun beraber zikredilmesi daha uygun olacaktır. Bu en zorlu ve sıkıntılı dönemde (3’üncü Aşama) en belirgin hal tekâmül kanununa direnmeye çalışan, dejenerasyona uğramış cemaat yapısının sürdürülmeye çalışılmasıdır. Bu yapıda meşveret “-mış gibi yapılan” bir iş olarak, esas işlevini yerine getirmesine fırsat verilmeyen bir eğreti faaliyet halini almıştır. Yeterince temsil edilemeyen cemaatin büyük vicdanı vesayet altında olup bu vesayet çeşitli kişi ve kurumlar üzerinden devam ettirilmektedir. Meşveret şeklen yerine getirildiği halde neredeyse kimsenin sonuçlardan memnun olmayışı bu durumun tipik bir göstergesidir.
Bu hal, cemaatlerin siyaseten yönlendirilmesini hayli kolaylaştırmakta; en önemli varlık sebepleri olan Risalelerin metinlerine dahi sahip çıkamamalarının yolunu açmaktadır. Meşveret meselesini bir vazgeçilmez değil hala bir lüks olarak algılayan zihniyet, özellikle Kanat önderleri bu tavrını devam ettirmektedir. Risale-i Nur metinlerinin devletleştirilmesi, işte tam da bu “sürdürülemez” olan yapının daha büyük bir öndere yani devlete ‘hulül’ü ile sonuçlanmaktadır.
Meşverete dayanmayan yapıların, özgürlüklerini ve kutsallarını zamanı geldiğinde bir üst vesayete devretmeleri esasında faşizan bir tutum olarak kendi istiklaliyetlerinden vazgeçmeleriyle sonuçlanmaktadır.
İslam tarihi, Cebriye ve Mutezile gibi fırkaların vesayetçi ve müstebid yapılar tarafından dışlanmış olan bir takım fikirlerin neticeleri olarak ortaya çıktıklarının canlı şahididir. Eğer 4’üncü döneme daha kısa sürede geçilmesi isteniyorsa sabır gösterilmeli, meşveret işletilmeli, farklı fikirler sabır, metanet ve müsamaha ile karşılanmalı, elde bulunan potansiyel gücün dağıtılmasından kaçınılmalıdır. Risale-i Nur dairesindeki kişilere, kurumlara ve cemaatlere karşı yapılan eleştirilerin Risale-i Nur zemininden kaydırılıp özellikle siyasetin şekillendirdiği bir dedikodu ve hakaret konseptine dayandırılmasına müsaade edilmemelidir. Zira Risale-i Nur’a ilişkin meselelerin siyaset diliyle konuşulmasının Risale-i Nur’dan kaynaklanamayacağı açıktır.
Siyasal İslamcı hareketlerle beraber hareket edilmek zorunda kalınması başka bir sorun teşkil etmektedir. Kapitalist ekonominin sekülerleştirici, modern paradigmanın laik bilim ve eğitim anlayışının materyalist baskısı altındaki bir insanla -“birey”le- demokrasi yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu yapı çağın bunalımını ortaya çıkarmıştır. Siyasal İslamcı yaklaşımın kapitalizm ve sekülerizm karşısında iktidarı ele geçirmekten başka bir çıkar yol bulamaması onu bir yol ayrımına getirmektedir: Ya kapitalist mantığa dayanan bir İslamcı burjuvazi üreterek yapıya mukabele etmeye çalışmak veya silahlı mücadeleyi tercih etmek. Siyasal İslamcı düşüncenin burjuvazi üretmesi kapitalist düzene entegrasyon sonucunu vermekte, bu da küresel sistemin devamını netice vermektedir. Silahlı mücadele ise yine iktidar olgusuna yönelmekte ve mazlumların devamlı zarar gördüğü bir sürece dönüşerek terörizm konseptinden kurtulamamaktadır.
Uzun bir süredir ortaya çıktığı coğrafyayı aşıp küresel bir yayılıma başlayan ve Modern düşünceyle yüzleşebilecek bir yapı arz eden Nur Risaleleri için en büyük engel yeterli düzeyde bir bilimsel ve felsefi muhatabiyet göremeyişidir. En büyük hizmet bu muhatabiyetin gerçekleşmesi için uygun enstrümanların faaliyete geçirilmesidir.
[1] 29. Mektub’un Altıncı Kısmı’nda, Beşinci Desise-i Şeytaniye’de; “Bu dürûs-u Kur’aniye’nin dairesi içinde olanlar, allame ve müctehid bile olsalar, vazifeleri, ulum-u imaniye cihetinde yalnız yazılan şu sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir.”Ayrıca Barla Lahikası 283. Mektup’ta (2006, s. 588, Y.A.N.); Kastamonu Lahikası 33-35 Mektuplarda (s. 1590-92); “Risale-i Nur'un tekmil-i izahı ve haşiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki: Bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettimse de çalıştırılamadım. Evet, Risale-i Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur'ân Kelâmullah olduğuna ve i'câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir. Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuâ’nın Dokuz Makamı’nı tekmille ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek. Risale-i Nur'un samimî, hâlis şakirtlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlâsından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı mânevî, size bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdi.".
[2] Bu dönemi anlatırken Elyazma Emirdağ Lahikasındaki bir mektupta geçen ifadeleri burada serdetmek uygun olabilir: «Bu zaman şahıs zamanı olmadığından, o ehemmiyetli unvanlar şahıslara verilmez. Hem Risale-i Nur’a da siyaset manası da taşıyan o unvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kâfidir. Gerçi hakikat noktasında ahirzamandaki gelecek büyük Mehdi, siyaseti tam dindar İsevilere bırakıp yalnız İslamiyet hakikatlerini ispata, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-i nazardan Risale-i Nur o zat-ı mübareğin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-i maneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-i imaniyenin ispat ve neşrini tam yapıyor.»