Elif Sönmezışık’ın haberi:
RisaleHaber-Edebiyatçı yazar Sadık Yalsızuçanlar, "Gelenekselci bir edebiyatçının tecrübeleri, kozmik evrenin insanlık tecrübeleridir." dedi.
Türkiye Diyanet Vakfı'nın organize ettiği ve İBB Kültür A.Ş.'nin katkılarıyla gerçekleşen 32. Diyanet Fuarı'nın Ramazan'ı sohbetle bütünleştiren ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)'nin desteğiyle fuar süresince devam eden Beyazıt Ramazan Sohbetleri, edebiyatçı yazar Sadık Yalsızuçanlar programı ile sona erdi.
Takdim konuşmasını yapan ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım, Sadık Yalsızuçanlar'ın fuarda yılın son sohbet konuğu olduğunu dile getirirken eserlerini edebiyatın birçok türünde kaleme aldığını ve bu kitapların okunmasının kişiye çok şey kazandıracağının altını çizdi. Konuşmasında son zamanlarda vefat eden ve hastalığı yüzünden dua bekleyen yazarları unutmayan Sadık Yalsızuçanlar, modern edebiyatın Ramazan anlatma konusunda yetersiz kalışına ilişkin düşüncelerini aktardı. Çadırı dolduran büyük bir kalabalığa hitap ederek edebiyatın felsefî ve sosyolojik boyutunu da değerlendiren Yalsızuçanlar, klasik edebiyatı besleyen ve modern edebiyatı klasik edebiyattan ayıran unsurları tasavvufî bir yorumla irdeledi.
"MİYASOĞLU'NUN ESERLERİNE SAHİP ÇIKALIM"
Yalsızuçanlar, vefat eden Mustafa Miyasoğlu'nu unutmayarak şunları söyledi: "Ona bir teşekkür borçluyuz ama hayattayken bu teşekkür için çok gecikiyoruz. Bana bir defasında yaşadığı eski İstanbul'u anlatmıştı. Bazı sanatkârlar, yazarlar ve düşünürler kendilerini yenileyerek genç kalmayı başarabiliyorlar. Mustafa Ağabey de kendini devamlı yenileyen, çalışan biriydi ve çok emek verdi. Şimdi önemli olan ardından bıraktığı eserlere sahip çıkmak. Necati Özfatura üstadımız da çok ağır hasta ve komada. Türkiye gazetesinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Özfatura diplomasi yazarlığı alanında çok yetkin ve belki de en yetkin isim. Çok büyük bir kitleye ulaşamamış olması onu gölgelemiş olsa da çok emeği vardır memleketimize."
DİN TOPLUMUN MERKEZİNDE
Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin soruşturma bir haber kapsamında sorduğu "Ramazan modern edebiyatımıza neden yansımıyor?" sorusu üzerinde durarak konuşmasına devam eden Yalsızuçanlar, "Bir yazarın yaşadığı bir secde anını, Vahdetin tecelli ettiği bir anın tecrübesini yansımadığını söylemek de yerinde olur. Bu biraz sosyolojinin de konusu. Toplumsal kültürü en fazla etkileyen, baskın, değiştirici ve dönüştürücü dinî olgu Ramazan'dır diyebiliriz." dedi. Kendi çocukluğundan yola çıkarak Ramazanlarda gayrimüslimlerin de o manevi havaya girdiklerini ifade eden Yalsızuçanlar, dinin toplumsal kültürün merkezinde yer aldığının altını çizdi. "Büyük medeniyetler, semavi geleneklerden doğuyor. Buna rağmen Ramazan tecrübeleri edebiyatımıza yansımıyor. Çok değil, bundan 60-70 yıl önceki edebî eserlere yansımış. 100-150 yıl öncesine gidersek de Ramazan'ı dile getirmeyen hiçbir edebiyatçı olmadığını görürüz. Prof. Dr. Amil Çelebioğlu'nun hazırladığı Ramazanname bu alandaki edebî mahsulleri derleyip toplayan bir kitap." diyen Sadık Yalsızuçanlar, bu durumun Ramazan'ın kutsal, insani ve ruhani malzemelerinden değil de daha bayağı, daha alelade, daha aşağılık ve kötücül malzemelerden, yani hayatın daha olumsuz kutbuyla ilgilenilmesiyle alakalı bir şey olmasından kaynaklandığını vurguladı.
ÖNCE TECELLİ SONRA KALEM
"Niyazî-i Mısrî ve Yunus Emre'ye baktığımızda söyledikleri şeylerin farklı olduğunu görüyoruz. Zerreden kürreye, karıncadan deveye bütün varlığı macerası, en olumsuz kutbundan en olumlu noktasına kadar muazzam bir tecrübe zenginliği içinde. Modern edebiyat, Hakk ile bakma ve gözün baktığı her şeyi Hakk görebilmesi için bir süre dünyaya bakmaması gerçeği gibi tecrübelerden son derece uzaktır. İstisnaları da göze alarak modern edebiyatçı ile geleneksel edebiyatçı arasında köktenci bir fark vardır. Geleneksel edebiyatçı gönül eğitiminden geçmiş, gerçek bir mürşidin nazarıyla mayalanmış, çok uzun yıllar boyunca süren seyri sülûkunu tamamlamış, Hakk'ı bütün varlıklarda ve kendi nefsinde idrak etmiş kişilerdir. Niyazî-i Mısrî ve Yunus Emre gibi dahi sanatçılara baktığımızda bunu söyleyebiliriz. Karacaoğlan'ın bazı şiirlerinden de gönlünde vahdetin tecelli etmiş olduğunu görebiliriz. Gelenekselci bir edebiyatçının tecrübeleri, kozmik evrensel insanlık tecrübeleridir. Yunus Emre'nin hikâyesi bütün bir insanlığın içinde yer aldığı bir hikâyedir." diyen Sadık Yalsızçuçanlar, vahiy yoluyla ve peygamberler aracılığı ile gelen dinin topluma yerleşmesinin bir kültür meselesi olduğunu, bu nedenle dinin sadece kitapta varolmadığını, alana tekabül ettiğinde çok farklı tecrübelere imkân verdiğini dile getirdi.