Banu Yaşar'ın Yazısı
Biz modern zamanların, yorgun savaşçılarıyız. Savaşa erken başlayan, cepheyi erken terk eden, kurşuna gerek kalmadan da yaralanan askerleriz. Ne kadar da hassas kullarıyız O’nun, ne kadar da kırılganız ve ne kadar muhtacız sıcak sevgilere... Küçük şefkat ve sevgi kırıntıları için neler vermezdik aslında. Bedelinde neler ödemezdik. Uğrunda neler harcamazdık ki !
Nerede kaybettik emin adımlarımızı, kesin kararlarımızı ve sükûnetli yüreğimizi… Kaybolduğumuz yerde arasak, bulabilir miyiz kaybettiklerimizi…
Kalp yaralarının şifacısı olmak meslek olunca, modern zamanların acılarına da birebir şahitlik ediyorsunuz. Bir yol arkadaşı olarak eşlik ettiğiniz insan, her seans boyunca hayatının en mahrem yerlerine merhem olasınız diye, sizi kendi dünyasına dâvet ediyor. Tek tek açıyor kapılarını, kilitlerini… Emin olmadan asla açmayacağı kırk kilitli kapılarını, ancak onu kabul diliyle dinleyip, yargılamadan, doğru soruları sorarsanız açabiliyor.
Terapi bir iç yolculuğudur aslında, insanın kendi içine yaptığı, cesaret isteyen bir yolculuk. Hayatında birbirini ilk defa görmüş iki insanın hayatın bir noktasında buluşup toparlandıkları zaman dilimi. Bütün yorgunlukların, acıların ve birikimlerin önce tanımlanıp sonra tasnif edildiği, gerekirse de revizyondan geçirilip tekrar kullanıldığı bir arıtma tesisi gibidir terapi süreci...
Başlangıçta yorucudur, yıllarda biriktirdiklerini tekrar çıkarıp, ortaya dökmek insana acı verir, cesaret ister. Kaçmak, seansı ertelemek, hatta iptal etmek istersin. İlk seanslar acı verir, mutlu olmak için buraya geldiğini ama, neden daha mutsuz olduğunu düşünürsün her seans çıkışında. Sakladıklarınla karşılaşmak sadece başlangıçta canını acıtır. Sonrasında, tanıdık eski bir dost gibi, uğurlarsın onları, kapıdan birer birer...
Modern zamanların insanı, terapide yoklar kendi içini, kendi karanlığını ve kendi yalnızlığını… Kendinde bulduklarıyla tanışmak, onları kabullenmek zamanın insanının kendini ayakta tuttuğu şişmiş benliğine acı verir. Kendi zaaflarını, korkularını neresinde saklayacağını, nereye sıkıştıracağını bilemez. Örttükçe örter, sarıp sarmalar, ta ki kendi bile göremez olur onları… Sürekli kendinden uzaklaşarak çıktığı yolculukta, tırmanışlar bazen dibe vuruşlarla biter. İşte o zaman örtülen her şey daha da büyümüş olarak karşısına çıkar. Kaçınılmaz bir depresyon, büyük bir isteksizlik ve halsizlikle kendini gösterir. Sanki tutunduğu her şey yıkılmıştır, kurduğu bütün felsefeler iflâs etmiştir. İnandığı sanal gerçeklik sorularına cevap veremez olmuştur. Eskiden zevk aldığı her şey, adeta hazzıyla beraber terk etmiştir onu. Kimseyle konuşmak, kimseyi de görmek istemez. Enerjisi tükenmiş gibidir adeta. Kolunu kaldıracak hali yoktur. Düşünmek bile yorucu gelir, hiçbir şeye konsantre olamaz. Hayat her zamankinden daha zor ve daha yıpratıcı gelir. Artık çabalayacak gücü ve isteği de yoktur. Kendini küçücük hisseder hayatın içinde... Küçücük ve yetersiz, hatta değersiz... Böyle olmaktan nefret eder ama, yine de kendini gördüğü ayna küçücüktür. Ne kadar derin nefes alıp, şişirmeye çalışsa da kendini, gördüğü gerçeklik er geç yüzüne çarpar durur. Kurtulmak ister bu durumdan, yardım almak ister, yardım ister. Profesyonel bir yardım... Modern insanın yalnızlığına, acılarına ve korkularına bir terapi yolculunda çareler aranır. Terapistle işbirliği yapıp yaralarını sarmaya, gücünü tekrar toplamaya çalışır.
Modern insan, kaybettiği duygularının geri dönmediğini ve her geçen gün tabiî ve saf olandan ne kadar uzaklaştığını tanımlayamaz, sadece neden mutlu olamadığının derdini yaşar. İçindeki huzursuzluğu da, kendine uzaklığıyla paralel olarak devam eder, gider...
Yeni Asya