Büyükler büyük sözü ederler. Buna kelam-ı kibar derler. Kelam-ı kibar kibar-ı kelamdır. Mevlana Celaleddin Rumi, Moğollar döneminde çalkantılı bir devrede yaşamıştır. Moğollarla aynı döneminde yaşadığından ve yaşadığı bölge Moğolların vassalı durumunda olduğundan Mevlana da yüzyıllar sonrasında Moğol işbirlikçiliğiyle anılmış veya suçlanmıştır. Mikail Bayram ve bilumum Mevlana düşmanları Mevlana’yı ‘Moğol ajanı’ olarak gösterme bedbahtlığına düşmüşlerdir. Halbuki, Mevlana kimsenin ajanı değil olsa olsa hakkın kulu olur.
Nitekim o dönemde kimileri Moğolları gözlerinde büyütmektedir. Meclislerinde bu hususta ileri geri konuşmalar olur. Bunun üzerine Mevlana şu sözü söyler: "Biz Moğollara değil, Moğolların yaratıcısına tapınıyoruz." Mevlana’ya bakanlar ise tersini düşünürler. Onun Moğollara perestiş ettiğini zannederler. Mevlana’yı kendi kametlerinde görürler! Halbuki, hak dostu tam tersinedir. Moğollara zerre metelik vermez. Büyüklerin sözleri gibi tavırları da büyük olur. Onların satırları insanı dirilten iksir olduğu gibi tutumları da yücelten örneklerdir. Mevlana’nın Mesnevi’si ve sair kitapları gül bahçesidir. Bu bahçelerin gezginleri gül devşirirler.
Hak erleri, Mevlana kademi üzerine olan veliler ve Allah’ın salih kulları her devirde aynı tavrı gösterirler. Nitekim, bunlardan birisi de Abdulaziz Bekkine hazretleridir. Halk içinde hak ile yaşamıştır. Abdulaziz Bekkine hazretleri de Mevlana gibi şöyle söylemiştir: "Biz sadece Allah’tan başkasından korkmaktan korkarız…” Haktan başkasından korkan nasıl hak eri ve rabbani meşrep olabilir.
Mevlana’nın halefleri değil aynı zamanda seleflerinin tutumu da hakçadır. Feridüddin Attar, Moğollar tarafından şehit edilmiş bir hak eridir. Hak erlerinin tezkeresini ve çetelesini tutmuş bir velidir. Bir Moğol çerisi ile arasında geçen hadise manidar ve meşhurdur.
Mevlana Celaleddin Rumi Attar'dan hediye olarak aldığı Esrarname’yi daima yanında bulundurmuş ve inceliklerini tetkik etmiştir. Onun ve benzerlerinin kademi üzerine yürümüştür. 513. Sene-i Hicrisinde Nişabur'da doğmuş, 29 sene Nişabur'da ve 85 yılını da Şadibah şehrinde yaşamıştır. Ahir ömründe Uzleti ihtiyar etmiş piri fani iken Cengiz fitnesi zuhurunda gaddar bir Moğol askerine esir düşünce bin altın ile kaydı esaretten kurtarmağa müşteri, alıcı veya halaskar bulmuş ise de "Ben bundan ziyade baha değer bir Pir-i Muteberim, sakın satma" demiş, o sırada ahar bir şahıs da: "Bu pir i bir torba samana satar mısın?" demiş. "İşte bahamı buldum hemen sat" deyince ol Moğol gazabnak olup elindeki şimşir/kılıç ile onu şehit eylemiştir.
Bazılarının havsalası almasa da hak erlerinin itiyatları ve adetleri budur. Kendilerini halka ucuz ama hakka pahalı satarlar. Daha doğrusu Hak onların canlarını ve mallarını cennet pahasına ve karşılığında satın alır. Dolayısıyla hak erlerinin müzayedesinde kimse Allah’tan daha fazlasını veremez! Bu nedenle bedenini altınlara satmayan Ferididdin Attar canını Allah’a feda etmiş ve Kur’an buyruğu ile satmıştır. Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.
Hakkı bilmeyen hakkın erlerini de bilemez. Hazreti Ali veya Ahmet Bin Hanbel’in ifadesiyle "Hakkı tanı erlerini de tanırsın!"