Mor salkım çiçeği açsın diye gürledi gök. Yeryüzü, soluğunu tutup gökyüzünü dinledi. Kara bulutlar toplandı. Oradan buradan. Bulutlardan yağmur fışkırdı.
Yağan yağmurlar usulca toprağa sızdı. Berrak, tatlı, serin sular mor salkım ağacının köklerine ulaştı. Kökler suyu emdi. Bahar gelmiş, büyük ana az kalmıştı. Ağaç neşeye kapıldı. Artık neşvü neva bulacaktı. Ne için, neden?
Mor salkım çiçeği açsın diye döndü dünya. Kendi etrafında üç yüz altmış beş defa. Zamanın büyük saati mayısa koştu. Hazırlıklar tamamlanmak üzereydi. Ağacın neşesi daha da arttı. Biraz da heyecanlandı.
Mor salkım çiçeği açsın diye, güneş yandı tutuştu. Güneş patlamaları mor salkım çiçeği içindi. Güneşle dünya arasındaki mesafe ayarlandı. En uygun hızda, en uygun yolda yol aldı. Güneş ışınları en uygun açıdan dünyaya yollandı. Işınlar toprağın içine sızdı. Toprağın üşümesi geçti. Güneş ağacın köklerinin ayağına kadar geldi.
Mor salkım çiçeği açsın diye sağdan soldan rüzgâr esti. Rüzgâr ağacın dallarına tık tık vurdu. Mor salkımın dalları uyuşukluktan kurtuldu. Uykusundan uyandı. Sarp kayaların, tepelerin üzerinden bu yüzden geçti rüzgâr. Tozu toprağı bu yüzden kaldırdı.
Göle, günün son ışıkları mor salkım çiçeği açsın diye düştü. Göldeki balıklar bunun için yüzdü. Kâinatın dengesi mor salkım çiçek açsın diye ince ayara tabi tutuldu. Her şey inceden inceye hesap edildi. Eksik gedik bırakılmadı. Bir taş bile bunun için ufalandı.
Dünyanın nabzı mor salkım çiçeğinde attı. Güneş, onun için tam zamanında doğdu, tam zamanında battı. Zamanın büyük saati onun için döndü. Her sabah uyanan güneş, ağacın içinde çiçek açtı. Dereler onun için aktı. Onun için çağıldadı. Onun için denizlerle birleşti. Denizlerin suyu onun için buharlaştı, semaya kavuştu. Yıldızlar gece onun için parladı. Ay onun için doğdu ve battı. Onun için halden hale dönüştü. Onun için kendine takdir edilen feleğinde ilerledi. Denizler bunun için köpürdü. Dalgalar bunun için kıyıya vurdu. Kıyılar mor salkım için yosun tuttu. Kâinat loğusa bir annenin çocuğunu emzirmesi gibi emzirdi mor salkımı. Kâinat kendini mor salkım ağacının içine bıraktı.
Mor salkım çiçeği açsın diye duaya durdu kimi melekler. Ağacın başında beklediler aylar boyu. O anı kaçırmak istemiyor gibiydiler. Çiçeklensin de, tecelli edecek O'nun sonsuz isimlerini temaşa edelim diye. Temaşa edelim ve mor salkımın anışlarını, yakarışlarını, teşekkürlerini O'na sunalım diye. O anın sonsuz güzelliğine, kendilerinden başka şahitlik edecek birileri belki olmaz diye, korkarcasına.
Mor salkım çiçeği açsın diye bekledi başında bir kuş. Onun başında ötmek için. Kâinatın şarkısına o da katılmak için.
Mor salkım çiçeği açsın diye bekledi utangaç bir sevgili. Dillendiremediği sevgisini kokan bir çiçekle konuşturmak için.
Kâinat nefesini tuttu. O an gelmişti. Mutlak Varlık "Ol!" dedi. Oldu. Mor salkım ağacı yanıtsız bir bilmece olmaktan kurtulup varlığın cevabı oldu. Dualar kabul edilmişti. Mor salkım ağacının düşleri gerçek oldu. Sessiz ve utangaç çiçekler doluştu ağacın ellerine. Yüzlerce tutam utangaç çiçekler, kokularını havanın kollarına sessizce bıraktılar. Kâinat mor salkım çiçeğinin kalbine gömüldü. Melekler neredeyse ağlayacaktı. Yağmur yeniden yağdı. Mor salkımın üzerine damlayan yağmur damlaları bile sevinçten kendinden geçti. Belli belirsiz yapraklarından su damlaları kaydı. Mor salkımın kokusunu toprağa taşıdı.
Mor salkımın dallarındaki çiçekler kâinatın duasıydı. "Bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak, her şeyin Halık'ına has bir işti." "Bahar ise, Şems ve Kamer'i teshir eden, gece ve gündüzü çeviren Zat'ın elindeydi." Mor salkımın yanından geçen bir dünya yolcusu, Yaratıcı'nın eserini temaşa etti. "Maşaallah!" dedi. İçinden. Mor salkımın yeni açmış çiçeği kendinden geçti. Beklediği, bu andı. Melekler, yolcunun bu sözünü duyup kaydettiler. Sonsuza dek koruyalım dediler
Zaman