Arapların ‘ihtişam’ dediği tesettür meselesini veya açıklığı sadece giyim tarzına indirmek yanlış olur. Mesele sadece giyim tarzı veya ona müteallik bir sosyal mesele değildir. Dini bir meseledir ve siyasi yüzü de vardır. Dini yönü herkesin malumu. Lakin dini yönünün uzantısı olarak siyasi yönü de bulunmaktadır. Kısaca çok yönlü bir meseledir. Siyasi yön derken aslında dini yönle iç içe bir meseleden bahsediyoruz. Deccalizmin araçlarından birisinin kimi açık-saçık kadınlar ile kimi Yahudiler olduğunu hadisler vasıtasıyla biliyoruz. Deccalizm dini bir mesele olduğu kadar aynı zamanda siyasi bir meseledir de. Bu nedenle de Muhammed Gazali Saka ABD ve İsrail’in Deccalizmin boyutlarını temsil ettiğini ifade etmektedir.
Hür dünya olarak anılan dünyanın en önemli alamet-i farikalarından birisi de kadınının açılıp saçılmasıdır. Elbette komunist sistemde de kimileri kadını müşaa yani komün, paylaşılabilir genel bir nesne olarak görmüştür. Orta malı olarak mütalaa etmiştir. Bununla birlikte kadını cazibe odağı olarak gün yüzüne çıkartan komunizmden ziyade kapitalizm veya hür dünya denilen dünya olmuştur. Kapitalist sistemde de kadın tabir caizse ‘piyasa malı’ haline getirilmiştir.
Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın papyonu Mustafa Kemal’in sünneti veya çığırı olarak taktığını ifade etmiştir. Aynı şekilde inadına mini etek ve dekolte giyilmesini de talep etmektedir. Bunu Mustafa Kemal’in bir çığırı ve çizgisinin devamı olarak nitelendiriyor. Soner Yalçın, Yaşar Nuri Öztürk, Uğur Dündar ve Tuncay Özkan'ın katıldığı programda ilginç istekler sıralanıyor, dillendiriliyor. Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine sahip çıkılması çağrısı yapan Soner Yalçın şöyle konuşuyor: "Ben bunu (papyonu) cumhuriyet değeri diye takıyorum. Biz bunu koruyacağız. Papyon M. Kemal'in emanetidir. M. Kemal de takardı... Cumhuriyet kadınısınız, erkeğisiniz... Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz arkadaş." Soner Yalçın sözünü tamamlar tamamlamaz Uğur Dündar şu cümle ile devam ediyor, "İnadına kızlı erkekli oturacaksınız."
Kendi çizgileri adına tutarlılar. Peki! Bu savundukları meseleyi biraz daha ince analiz ettiğimizde bizi nereye götürüyor? Nasıl ki Cumhuriyet gazetesi Charlie Hebdo savunması üzerinden karikatürlerinin tamim edilmesini isteyen Avigdor Lieberman’ın çizgisine düşmüşse Soner Yalçın da gayya kuyusuna düşmüştür.
Bediüzzaman bu meseleyi çok veciz bir biçimde ifade etmiştir. Aşağıdaki satırlar ona aittir.
“Bir meclis-i ihvâna güzel bir karı girdikçe riyâ, rekabet, haset damarı intibah eder. Demek, inkişaf-ı nisvandan, medenî beşerde ahlâk-ı seyyie inkişaf eder.” Bir başka yerde de şunları söylemiştir: "Erkekler hevâ ve hevesle kadınlaştıkça, kadınlar da nâşizelikle erkekleştiler….” Meali şudur: Kadının açıklığı, ahlaki düşüklüğü celp ve ona sevk eder. Kadının açıklığından ahlak düşüklüğü tevellüt eder.
Üç dört kafadar Atatürk için inadına mini etek, dekolte giyin diyorlar ama bunun ucunun başka tarafa çıktığını göremiyorlar. Görseler de gam değil, o zatın sünnetine veya çığırına sahip çıkmak için, işlemek için kampanya düzenliyorlar. 50 veya 60 yıl önce Bağdat’ta okulların önlerinde başörtüsü için ‘aç aç’ kampanyası düzenlenirdi. En azından çok şükür ki, o günlerin atmosferinden uzağız. Bu mesele yerel değil küresel bir mesele ve akım. Ulusalcılar ise sadece mukallit.
Mossad eski başkanlarından Ephrail Halevy de bu anlamda Bediüzzaman’ı tasdik ediyor.
Mossad’ın eski Başkanı Ephrail Halevy’ye göre, İslâmi aşırılığın önünü kesebilecek yegane panzehir güçlendirilmiş kadın. Ya da kadının ön plana çıkarılması. Piyasada görünür kılınması. Yani kabından çıkarılmış ve cinselleştirilmiş. Karanlıktan gelen adam Ephrail Halevy İsrail ve Ortadoğu’da aşırılığı önleyecek yegâne dalgakıran gücün ‘güçlendirilmiş kadın’ olduğunu söylüyor. (empowered women could combat Islamic extremism, J.Salem Post, 31 Mayıs 2007) Kadınları azgın ve erkeksi, erkekleri de yumuşak, muhannes hale getirmek. Bu tipe günümüzde bir yönüyle ‘metroseksüel adam’ diyorlar. Erkek yumuşarken kadın ise erkeksileşmekte. Buna Araplar istircal ve tahannüs diyorlar. Ahirzamanda erkeklerin erkeklerle ve kadınların kadınlarla iktifa etmesinin en temel nedenlerinden birisi kızlı erkekli yani karma hayatlardır. Böylece her ikisi de fıtratına yabancılaşmaktadır. Bu süreç tatminsizliği doğurduğu oranda cinsel sapkınlığı da tetikliyor. Sonrasında da anormal görüntüler normal hale geliyor, fıtrat bozuluyor. Batı artık bu tür cinsel sapkınlıkları içselleştirmiş ve normal görür hale gelmiştir.
Soner Yalçın ve arkadaşları ulusalcılık damarı üzerinden aslında Batı küreselleşmesine hizmet ediyorlar. Savundukları budur. Zaten ulus devlet ve ulusalcılık Batı’nın içimize serptiği virüslerden birisidir. Kadın meselesi de bunun bir türevi ve uzantısıdır.