Risale Haber-Haber Merkezi
Yazı: Peyman Ünügür
Foto: Tuba Nur Dönmez- Peyman Ünügür
Mısır gezi notları III. Bölüm:
28 Ocak
Bir liman kenti olan İskenderiye, yaklaşık dört milyonluk nüfusuyla Mısır’ın ikinci büyük kenti aynı zamanda. Şehre girerken yol boyunca dizilen fabrikalar şehrin sanayi başkenti olduğunun da habercisi.
Önce İskenderiye kütüphanesine gidiyoruz. Oldukça yenilikçi bir tarzda inşa edilmiş, epey büyük bir binası var kütüphanenin. Tarihi İskenderiye Kütüphanesini yaşatmak üzere inşa edildiği için olabildiğine tarihi motiflerle süslenmiş. Bu yönüyle ve göz dolduran mimarisinin de etkisiyle turistlerin de uğrak mekanı haline gelmiş. Ziyaretimizin günübirlik olmasından dolayı, kitaplarla daha fazla haşir-neşir olmayı başka bir sefere bırakarak ikinci durağımız olan Kayıtbay Kalesine yöneliyoruz. 15. asırda yapılan kale Memluklu devri eseri. Meşhur İskenderiye Feneri’nin olduğu yere ve hatta onun enkazındaki taşlarla inşa edildiği söyleniyor. Büyük ölçüde yıkılmış olan kale 1990’da restore edilmiş. Tatlı tatlı esen rüzgar, bembeyaz köpükleriyle karaya vuran dalgaların dinlendirici sesi, önümüzde heybetle yükselen kaleyi daha etkileyici bir hale getiriyor bizim için.
MÜBAREK’İN HESABA KATMADIĞI BİR ŞEY
Sırada Muhammed Ali Paşa hanedanın Mısır’da hüküm süren son mensubu Kral Faruk’un İskenderiye’deki yazlık sarayı (Munteza) var. Yemyeşil bahçelerin içinde çok güzel ve büyük bir saray bu. Krallığı yıkılışa götüren debdebenin açık bir göstergesi aynı zamanda.
Mısır’da 1952 yılında Cemal Abdunnasır’ın liderliğindeki hür subaylarca Kral Faruk’un devrilmesinin ardından 1953 yılında cumhuriyet dönemi başlar. Ancak bu aslında, farklı bir boyutta devam eden diktatörlüğü perdelemek için kullanılan sözde bir cumhuriyet olmuştur büyük ölçüde. Halk daha sonra gelen üç asker kökenli cumhurbaşkanının (Abdunnasır, Enver Sedat, Mübarek) baskı politikaları yüzünden sinmiş ve bu durum belli bir demokratik alt yapının zihinlerde oluşumunu engellemiştir. Halkı, otuz yıldır hiç kaldırmadığı olağanüstü hal koşullarıyla kontrol altında tutmaya çalışan ve bunu büyük ölçüde başaran Mübarek’in, son on yıllık süreçte hesaba katmadığı bir şey vardır; iletişim teknolojilerindeki gelişme. Özellikle Mısır gençliğini dış dünyayla tanıştıran internet onlara, diğer ülke yönetimleriyle kendilerininkini karşılaştırma fırsatı sunmuş ve Mübarek, tepkilerin odağına oturmaya başlamıştır. Kırılma noktalarından biri şüphesiz Mübarek’in 2009 başında İsrail’in Filistin’de yaptıklarına seyirci kalmasıdır. Ancak toplumsal bir patlama, Tunus’tan gelen kıvılcım sayesinde mümkün olabilmiştir.
İNSANIN ‘FİRAVUNLUK’ POTANSİYELİNİN TARİHİ ŞAHİTLERİ
31 Ocak
Dünyanın yedi harikasının bugün ayakta kalabilmiş tek üyesi olarak kabul edilen Keops (Khofu) Piramidini, hemen yanı başındaki Kefren (Khafra) ve Mikerinos’la (Menkarue) birlikte ziyaret vakti geldi nihayet. Çölün ortasında, bütün bir heybetle duran pramitlerin, sanki hala yapıldıkları çağın ihtişamını sürüyor gibi bir halleri var. Sanki o kocaman cüsseleriyle, tarihi bir yer çekimi uygulayarak etrafta toplanan insanları tarihin derinliklerine sürüklüyorlar. Pek de masum olmayan bir tarih bu sürükledikleri. Zira insanın ‘firavunluk’ potansiyelinin tarihi şahitleri onlar aynı zamanda.
Her biri tonlarca kilo ağılığındaki taş bloklardan yapılmış olan bu dev yapıların, tam olarak nasıl inşa edildiğine dair hala kesin bir kanaate ulaşılabilmiş değil. Ancak onların tam anlamıyla birer mühendislik harikası olduğu günümüzde kesin kabul görmekte.
Şehirde bunlar dışında onlarca başka piramit mevcut. Biz bunlardan şehre nisbeten daha uzak olan Dahşur’daki piramidin içine girme fırsatı buluyoruz. Piramidin içine uzanan yol oldukça alçak yapılmış, nerdeyse iki büklüm olmadan ilerleyebilmek mümkün değil. Rivayet o ki, ölümlerinden sonra da insanlar krallarının önünde eğilmek zorunda kalsınlar diye bu şekilde alçak yapılmış giriş. Mezar odasını gördükten sonra havasızlığın da etkisiyle, hızlı bir şekilde çıkışa geçiyoruz.
Gün sonunda piramit sayfasını kapattığımız için mutluyuz.
MISIR’DA TÜRK OLMAK ARTIK BAŞKA BİR BOYUT KAZANIYOR
4 şubat
Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Peres’e çektiği restin Mısır’daki yankıları oldukça büyük. Kendi devlet başkanlarının suskunluğuna oldukça kızan halk Erdoğan’ı yerlere göklere sığdıramıyor. Öyle ki bu olaydan sonra Mısır’da Türk olmak artık başka bir boyut kazanıyor. Türk olduğumuzu öğrenen taksici ya da satıcı bizden para almak istemiyor ve Türk olduğumuzu öğrenen birçok kişinin sevgi gösterileriyle karşılaşıyoruz.
…
Öğleden sonra misafir olduğumuz bir Türk ailenin evinde, Kazakistanlı Caner ablayla tanışıyoruz. Bize Kazakistan’daki halkın ve devletin dine bakışlarından söz ediyor. Son on beş yıldır ancak dînî yaşayış yönünden bir rahatlama söz konusu olabilmiş Kazakistan’da. Bazı selefi akımların, Kazakistan ve diğer Türk ülkelerindeki bu rahatlamayı sıkıntıya soktuğunu ifade ediyor Caner abla. Zira, yeni yeni söz konusu olmaya başlayan dînî özgürlüklerin, bu grupların tarzları yüzünden, devlet müdahalesiyle tekrar ortadan kaldırılması ihtimali söz konusu. Çok hassas bir dönemden geçiyor Kazakistan ve diğer Türk ülkeleri. Devlet eliyle temel hak ve özgürlüklerin engellenmesinin tartışılacak bir tarafı yok elbette. Diğer yandan insanların dine hizmet adına ona büyük zarar veriyor olmaları da acı bir durum.
RIFAÎ TARİKATI MENSUPLARININ TOPLU ZİKİRLERİYLE KARŞILAŞIYORUZ
6 Şubat
Günlerden Cuma ve Cuma namazı için istikamet Sultan Hasan Camii. Seyyide Âişe’nin önünden 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde Sultan Hasan. Çok yüksek ve ihtişamlı bir şekilde inşa edilmiş. Hemen yanı başındaki, kendisi kadar yüksek olan Rıfaî Camiiyle birlikte, yan yana kurulmuş iki büyük kale izlenimi veriyorlar. Sultan Hasan Camii, on dördüncü asır Memluk sultanlarından Ebu Maali Hasan tarafından 1356-1363 yıllarında yaptırılmış. Mescit kısmı üstü açık bir avlu ve avlunun etrafını çeviren eyvan benzeri dört geniş bölümden oluşuyor. Bunlardan kadınlara ayrılmış olan ve kıble yönüne göre en arkada kalan bölümde yerlerimiz alıyoruz.
Namazdan sonra hemen yan taraftaki Rıfaî Camii’ne geçiyoruz. Rıfaî on dokuzuncu yüzyıl eseri. Mimarisinin büyüklüğü itibariyle Sultan Hasan’dan etkilenmiş olmakla birlikte, özellikle caminin içinde Osmanlı mimarisinin izleri de açık bir şekilde görülüyor. Camide Rıfaî Tarikatı mensuplarının toplu zikirleriyle karşılaşıyoruz. Erkekler ayakta ve oldukça coşkun bir şekilde zikir çekiyorlar. Kadınlar hemen arka tarafta, oturdukları yerden sessiz bir şekilde bu zikre katılıyor. Bize de bu manzarayı ilgiyle izlemek düşüyor.
Caminin arka kısmındaki bölümlerde bazı kabirler var. Devrik kral Faruk, Kral Fuad’ın annesi ve Şah Rıza Pehlevî’nin kabirleri bunlar arasında. İki devrik kralın manidar bir buluşması bu aynı zamanda.
7 Şubat
Bugün, haberini çok önceden aldığımız Bediüzzaman Sempozyumunun olduğu gün. Erkenden sempozyumun olduğu binaya geçiyoruz. Türkiye ve Mısır’dan oldukça yoğun bir katılım söz konusu. Konferans salonu epey kalabalık. Bizi sağ tarafta yalnızca üç-dört bayanın bulunduğu bölüme alıyorlar.
Sempozyumu, ünlü bir hadis profesörü olduğunu öğrendiğimiz Ömer Haşim’in başını çektiği bir kuruluş ve Sözler yayınevi birlikte düzenliyor. Ömer Haşim aynı zamanda birinci oturumun da ilk konuşmacısı. Tam anlamıyla bir Risale-i Nur hayranı ve Arap dünyasında risalelerin tanıtılması için birçok organizasyona öncülük etmiş. İlk oturumda Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur ve Mehmet Fırıncı ile risaleleri Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım da var.
İkinci oturumun tebliğcilerinden ikisi bayan. Risale-i Nur ile seneler önce tanışıp onun üzerine akademik çalışmalar yapmışlar. Bu kadar az bayan katılımcının dinleyici olarak bulunduğu sempozyumda, bayan tebliğcilerin olmasına seviniyoruz. Konuşmacıların hepsi Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a büyük bir sevgiyle bağlı olmanın yanı sıra bu eserlere büyük bir misyon yüklemiş durumdalar. Daru’l-Ulum fakültesinde rastgele dinleyici olarak katıldığımız derslerden birinde, hocanın Bediüzzaman ve eserlerinden büyük bir övgüyle söz etmiş olması da bu kanaatin çok daha geniş bir kesimin kanaati olduğunun göstergesi.
(Mısır'dan fotoğraflar için TIKLAYINIZ)
(Devam edecek)
ÖNCEKİ BÖLÜMLER: