Risale Haber-Haber Merkezi
Müceddidlik üzerine yazan Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, "Bu müceddid Nurculardan mı, Nakşilerden mi gelecek?" diye sordu.
Mehdi beklentisinde olanları eleştiren Dilipak, "Siz ne Mehdi bekleyin, ne Mesih, Ne Deccal’ı bekleyin.. Artık masum bir peygamber de gelmeyecek, yeni bir vahiy de.. Bu konularda daha fazla bilgi gerekseydi, Allah ve resulü verirdi. Sakın her Mehdi, Mesih iddiasında bulunanın peşine takılmayın" dedi.
Müceddid konusunun tartışmalı bir konu olduğunu belirten Dilipak, herkesin bu kelimeye farklı bir anlam yüklediğini ifade ederek, çeşitli sorular yöneltti:
"Kelime “Tecdid”den türetilen bir kelimedir. Yenileme” anlamına gelir.. Buna içtihad anlamı verenler de olmuştur. Mehmet Akif’in “Asrın idrakine söyletmek İslam’ı” gibi bir anlamı da vardır. “Sapmalardan arındırma”, “ıslah”, “aslına döndürme” ya da “zamanın ihtiyacına cevap verecek şekilde, aslına özüne dokunmadan beşeri, yorumların yeniden gözden geçirilmesi” şeklinde yorumlayanlar da vardır.. Bu makul ve masum bir yorum.. Ama eğer her hicri yüzyılda bir müceddid geliyorsa ve mesela bu zat halen batınen görev yapıyorsa, sonunda da emaneti Mehdi’ye tevdi edecek derin bir dini misyona sahipse durum farklılaşacaktır. Bu anlayışı esas alırsanız, o kimdir? Hangi dini grubun içinden çıkmıştır. Birden fazla iseler, aralarındaki ilişki nasıl düzenlenmektedir. Diğer dini grublar ya da Müslüman siyasi otoritelerin o kişi ile ilişkisinin şekli nedir, nasıl olmalıdır..
"Bu rol, ilahi olarak verilen bir görevle ilgili midir, yoksa dünyevi, beşeri tasarruflar sonucu insanların teveccühünü mü ifade etmektedir. Yani bu tecdid vehbi midir, kesbi midir? Yani görevlendirme Allah tarafından mı, yoksa insanların çabaları sonucu ulaştıkları bir makam mıdır. Bunun böyle olduğunu avam nasıl anlar? Alimler arasında ihtilaf vukuunda çözüm nasıl sağlanır?
"Şimdi birileri bu son 100 yılın müceddidini arıyor" diyerek kimleri kastettiğini açıklamayan Dilipak, "Bu müceddid Nurculardan mı, Nakşilerden mi, kimden gelecek. Said-i Nursi Nurculara göre son asrın Müceddidi idi.. Şimdi onun yerini kim alacak?" şeklinde yazdı.
İSLAM'DA MÜCEDDİDLİK VAR MI?
Dilipak'ın gündeme getirdiği müceddidlik konusu daha önce de sorulmuş ve şöyle cevaplandırılmıştı:
Müceddidlik nedir? Bazı eleştirilere göre İslamiyet'te müceddidlik yoktur, bunu nasıl kanıtlayabiliriz?
Müceddid, yenileyen, yeni bir şekil veren, yeniden güçlendiren, manalarına gelir.
Peygamberimiz (asv)'in sünneti terk edilip bid'atlar yayılınca insanlara yeniden dinlerini öğreten ve bu bid'atleri bertaraf etmeye çalışan İslâm bilgini.
Cenab-ı Allah, insanlara doğru yolu göstermek için onlara zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'dir. Ondan sonra artık peygamber gönderilmeyecektir.
Diğer ümmetlerde olduğu gibi Peygamberimiz (asv)'in ümmeti arasında da zamanla bid'at ve hurafeler baş gösterebilir ve bunun neticesinde Müslümanlar dinden ve Peygamberimiz (asv)'in sünnetinden uzaklaşmakla karşı karşıya gelebilirler. Ayrıca her gün değişen hayat şartları ve ilerleyen teknikle birlikte birtakım yeni meseleler ortaya çıkar ve bunlara dinî açıdan bir hüküm verme ihtiyacı doğar.
Toplum içinde çıkan bid'atlere karşı koyacak, dine yapılan saldırılar karşısında dini savunacak, yeni meselelere bir çözüm bulabilecek ve Müslümanlara yeniden dinlerini öğretip onları yönlendirecek şahsiyetlere de bu ölçüde ihtiyaç hissedilir ki, peygamberlik müessesesi sona erdiğinden ve bundan sonra artık peygamber gelmeyeceğinden bu görev Peygamberimiz (asv)'in ümmetinden çıkan âlimlere düşmektedir. Bu âlimlere dinî literatürde "müceddid" denilmektedir.
Peygamber Efendimiz (asv) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir." (Ebu Davud, Melahim, 1).
Hadisin bazı rivayetlerinde, gönderilecek müceddidin, Rasulûllah (asv)'ın temiz sülalesinden olacağı bildirilmiştir. Ayrıca gelecek müceddidin bir değil birkaç olacağını söyleyenler de vardır.
Dinde reform yapmak isteyenler. müceddidle ilgili bu hadisin kapsamına girmez. Nitekim gelmiş geçmiş bunca ulema içinden bir tanesi bile bu hadisi dinde reform manasına almamıştır.
Müceddid; İslâm'ı cahiliyyenin bütün unsurlarından temizleyen sonra da mümkün olduğu kadar onu katışıksız olarak, olduğu gibi hayata iade eden demektir. Müceddid, cahiliyye ile anlaşmak ve uzlaşmaktan uzak olur ve her ne kadar önemsiz olursa olsun cahiliyyenin hiç bir izinin İslâm'ın herhangi bir kısmına yerleşmesine sabredemez.
Müceddidle peygamber arasında fark vardır. Peygamber; Allah tarafından açıkça emir almıştır. Kendisine vahiy gelir, peygamberlik davasıyla işe başlar ve insanları kendisine davet eder; îman veya küfür onun davasını kabul etmeye veya etmemeye bağlıdır. Müceddid böyle değildir.
Müceddidde bulunması zarurî olan vasıflar şunlardır:
Berrak bir zihin, keskin bir görüş, dosdoğru bir düşünüş, ifratla tefrit arasındaki orta yolu bulma ve buna riayet etmeye ait nadir kudret, asırlar boyu yerleşip kökleşmiş kanaatlerin ve yeni durumların tesiri altında kalmaktan sıyrılmış tefekkür gücü, doğru yoldan sapıtmış olan zamanının gidişi ile mücadele cesareti, yeniden kurmak ve ictihad etmek için gerekli olan ve Allah tarafından bağışlanmış bulunan liderlik ve önderlik kabiliyeti... Ayrıca müceddidin İslâm esaslarını gönlünün derinliklerinden kabul etmiş ve kendi görüş, anlayış ve düyuşu içinde gerçekten inanmış olması, en küçük işlerde bile İslâm ile câhiliyyetin farkını bilmesi, asırların topladığı çıkmazlar yığını altından hakkı, gerçeği gün yüzüne çıkarması gereklidir.
Tecdîd işinin aşağıda belirtildiği üzere çeşitli şubeleri vardır:
a) Müceddidin içinde yaşadığı muhite ait hastalıkları doğru bir şekilde teşhis etmesi gerekir. Bunun yolu; zamanın durumunu her bakımdan dikkatle gözden geçirerek cemiyete cahiliyyenin yerleştiği noktaları, tesir derecesini, bunların topluma yayılma yollarını anlaması, etkilerinin hayatın hangi noktalarına kadar vardığını, halihazır durumda gerçek Müslümanlığın yerinin ne olduğunu görmesidir.
b) Müceddid, topluma yönelik ıslah çareleri bulmalı; yani cemiyet üzerinde câhiliyyetin galebesini yok edip İslâm'ın sosyal hayata girme imkânını hazırlamalıdır.
c) Müceddid, kendisini deneyip imtihan ederek; yapabileceği işin sınırını çizmeli; güç ve kuvvetini ölçmelidir.
d) Müceddidin fikri ve nazari bir inkılap meydana getirmek için çalışması; yani insanların düşüncesini, inançlarını, duygularını, ahlâk görüşlerinin yönünü İslâm'a uygun bir hale getirmesi, eğitim ve öğretim sistemini ıslah etmesi, İslâm ilim ve sanatlarını ihya etmesi... Özetle yeniden saf İslâm ruh ve düşüncesini diriltmesi, onun en temel işlerindendir.
e) Müceddid, amelî ıslah hareketini ele almalı, câhiliyye âdet ve geleneklerini iptal etmeli, ahlâkı temizleyip yükselterek, İslâmî manâda lider olacak kişileri yetiştirmelidir.
f) Müceddidin, dinin genel hükümlerini ve temel gayelerini bilmesi, kendi asrındaki teknik ilerleme ve medenî gelişme şekillerinin yön ve durumlarını anlaması, önceki nesillerden miras kalan eski medeniyet tablosunda yapabileceği tadil ve değiştirme için bir yol çizmesi ve metod bulması, bunu yaparken İslâm dininin ruh ve selâmetini ve gayelerinin gerçekleşmesini temin etmesi, gerçek medeni ilerlemede İslâm'ın cihanşümul önderliğine imkân vermesi gerekir.
g) İslâm'ın kökünü kazımak ve çökertmek için ayaklanan siyasî kuvvetlerle mücadele etmek ve onların gücünü kırarak İslâm'ın kalkınması ve dirilmesine yol açmak da müceddidin görevleri arasındadır.
h) İslâm düzenini ihya, cahiliyyet taraftarlarının elinden idarî otoriteyi alarak onu, Peygamber (asv)'in ve onun yerine gelenlerin yürüttükleri düzene uygun hale yaklaştırmak cihanşümul bir inkılap meydana getirmeye çalışmak da müceddidin görevidir.
Müceddid, yalnız bir memlekette veya sadece Müslümanların yaşadığı ülkelerde İslâm nizamını yerleştirmekle kalmayıp, İslâm'ın ıslah ve inkılap davetinin yeryüzündeki bütün insanlara yayılmasını temin edecek kuvvetli bir hareket meydana getirmelidir. (Sorularla Risale)