Tecdit, yenileme, ıslahat anlamına gelir. Teceddüd ile karıştırılmamalıdır. Zira teceddüd, modernizm anlamındadır. Tecdid, İslamı, cahiliyenin tüm unsurlarından temizleyerek katıksız ve saf bir şekilde aslına, vahyin kaynağına ve asr-ı saadete irca etmek, peygamberin sünnetini ihya etmektir.
Karıncayı emirsiz, arıları yasubsuz bırakmayan Yüce Allah, insanları da başıboş bırakmamıştır. Yüz yirmi dört bin peygamber göndermiş ve Hatemül- Enbiya Hz. Muhammed (asv) ile bu kapıyı kapamıştır. Hz. Muhammed (asv) son peygamber olduğu için, kıyamete kadar onun şeriatını koruyacak olan müceddidlerin, onun ümmetinden geleceğini de bize haber vermiştir. Allah her yüzyıl başında bu ümmete, dinini tecdid edecek bir kimse gönderecektir. (1)
Müceddid, bir peygamberde bulunması gereken vasıfları taşıyan bir din âliminin, akıl, zekâ, ilim, ehliyet ve mücadelesi ile İslamı ilk devirlerdeki gibi anlatması, kendini ehl-i ilme kabul ettirmesidir. Bu, manevi liderlik ve önderlik demektir.
Peygamberler vahye mazhardırlar. Müceddid ise, vahyi anlayıp anlatmada ilhama mazhar olabilir. Müceddide, ancak ruh ve tabiatında eğrilik bulunan kimseler muhalefet ederler.
Müceddid;
1- Asrın hastalığını iyi teşhis etmeli,
2- Islah çarelerini göstermelidir,
3- Kendini o işe vazifeli görmelidir.
4- Saf İslamın ilim, ruh ve düşüncesini diriltmeli,
5- İlmiyle amil olup, davranışları İslamı temsil etmelidir,
6- Dinde içtihad etme gücü olmalıdır. Metot göstermeli,
7- Din düşmanları ile mücadele etmeli,
8- Farz ve sünnetleri ihya etmeli,
9- Tecdidi cihanşumül olmalıdır.
Peygamberlere varis olma bunların vasfıdır. Tam müceddid, bu vazifelerin tümünü yapandır. Şimdiye kadar gelen müceddidler, bir kısmını yapmışlardır Bu durumda Mehdi tam müceddittir. Çünkü bu vazifelerin tümünü yapacak olan Mehdidir. (2)
Aliyyul- Kari: Müceddidler ilmin azaldığı, sünnetin terk edilmeye yüz tuttuğu, cehalet ve bidatların yayınlaştığı bir dönemde çıkacaklarını belirtir. Hafız Münavi de: Dini yenilemekten maksadın, bidatları sünnetten ayırmak, ilmi yaygınlaştırmak,, ilimle uğraşanlara destek olmak ve bidat sahiplerini zelil ve perişan etmek olduğunu söylüyor. Alkami ise: Kitap ve sünnetten yaşanılmayan ve unutulanları tekrar canlandırmak ve emir gereğince davranılmasını sağlamak diye yorumlar. (3)
İlmin azalması, ilmin amacı dışına çıkması demektir. İlmin amacı Allahın bilinmesi ve Allaha iman olduğu ilim adamlarının ortak görüşüdür. Zira ilim iman etmeyi gerekli kılar.
Şayet ilim inkar için kullanılıyor ise amacı dışına çıkmış demektir. İşte Mehdi ilmi ihya edecek hadisinin anlamı, ilim küfür için alet edildiği zaman mehdi gelerek ilmi imana vasıta yapacak ve zamanını ulemasının ilmi amaç dışına çıkarmasına karşı o da amacına hizmet ettirecek demektir.
Her şeyden önce müceddid sünnet-i seniyyeyi ihya ve neşirle tanınır. Gecesini-gündüzünü buna verir. Ehl-i bidayı eserleri ve dersleriyle mahveder, tesirsiz hale getirir. Şayet bu özellikler müceddid denilen zatta bulunmazsa, ne derece âlim olursa olsun, o zat müceddid sayılamaz. (4)
Müceddidlerin vazifeleri, dini geldiği tazeliğiyle korumaktır. Üzerine konan tozları silkelemek, bidat kirlerini temizlemek, asliyetine kavuşturmaktır. Onlar kendilerinden yeni bir şey ihdas etmezler. İslama ve sünnet-i seniyyeye harfiyen ittiba ederler. Ona yöneltilen tecavüzleri defeder, dinin ulviyetini izhar ederler. Bunu yaparlarken, tavr-ı asasiyi bozmadan, ruhu asliyeyi rencide etmeden yeni izah tarzları ve yeni ikna usulleriyle yeni tevcihat ve tafsilat ile ifay-ı vazife ederler. (5)
İhlâsta, sadakatta, samimiyette örnek şahsiyetleriyle ve ilmi üstünlükleriyle İslamı anlama ve anlatmada en ileri seviyededirler. Zamanın bütün ilimlerine vakıftırlar ve ilhama mazhardırlar.
Şu vasıfları üzerlerinde taşırlar:
1- Kendilerine yalnızca Kuranı rehber edinirler.
2- Her biri, fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam bir ihlasa sahip bir allamedirler. Derin bir içtihat ve kuvve-i kudsiye sahibidirler. Hakikatleri saf ortaya koymak için kendi hususi meslek ve meşreplerinin tesirinde kalmamış ve hevesini karıştırmamış olması,
3- Cenab-ı Hakkın rızasından başka hiçbir maddi manevi menfaati gaye edinmemiş olması ve bu haletin de hayatındaki vukuatlarında müşahede edilmesi.
4- Kuran-ı Kerimin bulunduğu asra bakan veçhesini keşfedip, avamdan havasa kadar her tabakanın anlayacağı, istifade edeceği bir üslupla beyan etmeleri.
5- Kuran ve iman hakikatlerini cerh edilmez delillerle ispat ve tedris etmesi ve isbatiyeciliği esas almaları.
6- Aklı, kalbi, vicdanı ve ruhu tenvir, tatmin ve musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli, gayet beliğ, nafiz ve müessir olması.
7- Hakikatlerin derkine mani olan benlik, gurur, ucub ve enaniyet gibi kötü hasletlerden kurtulup, tevazu, mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlaklara sahip olması.
8- Resul-ü Ekremin (sav) sünnetine ittiba etmiş olması, ehl-i sünnet vel- cemaat mezhebi üzere ilmi ile amil olması, azami züht ve takva, azami ihlâs ve dine hizmetinde sebat, azami sıdk, sadakat ve fedakârlığa, azami iktisad ve kanaate sahip ve malik olması da onların vasıflarındandır.
9- Kuranî ve şer-î meseleleri beyan ederken, şu veya bu tazyik altında kalmayan, işkence ve idamı nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvveti ile hakikatleri pervasızca söyleyen, İslami şecaat ve cesarete malik olmalıdırlar. (6)
Dipnotlar:
1-Ebu Davud, Mişkat, 1: 82; Keşfül- Hafa, 1: 243-244
2-Bu hususta bakınız: Mektubat, 29. Mektup s.425, Kastamonu Lah. 181
3-Avnil- Mabud, 11: 386
4-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.252
5-Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 252
6-Sözler, Konferans, Z. Gündüzalp, s. 700-701