Onlar ki, peş peşe sıralanırlar. Bir, iki, üç, dört, beş… Bir ağacın gövdesinden uzanan dallar gibiler. Var olan dünyanın birer küçük insanları ve bitmez tükenmez el hazinesinin incileri onlar.
Var olan dünya hiçbir zaman boşa yaratılmadı. Her daim bir amaç güttü. Bir yaprağın kenarındaki kıvrım, içindeki damarlar, yeşeren gül ağaçları, her bir olgunlaşan meyve gökyüzünde gezen bulutlar, yıldızlar… Olsun hepsi bir sebep doğrultusunda hayat akışında rol oynarlar. Oynanan bu roller kâinatın içinde zıp zıp zıplarken, dengeyi aldığı yer ise; bir elin avucu ve parmaklarıdır.
Nasıl ki, her resmin bir ressamı tabloların bir sanatkarı varsa, bilekten başlayıp, yaprak misali açılan bir avuç ve tek tek kendi güzergahını bulan uzunlu kısalı parmakların oluştuğunu görürüz. Parmaklar ki; kendisine uzatılan her eli sımsıkı sarar. Onlarla oturur, kalkar, yürür, konuşur, gezer…
İnsanın birer parçalarıdır onlar. Ne insan onlardan vazgeçebilir ne de onlar insandan. Bilekle aralarında sıkı bir bağ vardır. Birbirine bağlanmış kör düğümdür. Kaptanın karaya attığı denizci düğümü gibi. Bir balık sudan çıktığında pullarını dökerek nasıl ‘’imdat’’ diye bağırıp can çekişiyorsa, parmaklar da bilekten ayrıldığında melül melül kanlı gözyaşı döker.
Bilek, her birine ana olur, bir bir terbiye eder bir anne şefkatiyle korur kollar. Aslanın terbiyecisi gibi tertip düzeni o öğretir, eğitir. Yalan nedir öğretmemiştir, çirkinlikleri göstermemiştir. İnsanlardan aslında farkları yoktur. Her bilekte birer küçük yaratıklardır işte.
‘’Parmaklar’’, her daim hareketlidirler. Birçok şeyi yaşayarak, dokunarak hissederek algılarlar. Sen acıktığında acıkırlar, ağladığında ağlarlar, sevdiğinde severler… Ayaklarınla bir olup sımsıkı yere basarlar. Dik başlıdırlar, haklarını kimseye gözetmezler.
Ki onlar birer kardeştirler. Birbirlerine İslam kardeşliğiyle bağlıdırlar. Aralarında husumetler, kinler, nefretler olmaz. Kardeşler birbirleri için olumlu şeyler isterler. Kendi aralarında yardımlaşırlar, paylaşırlar, bölüşürler. Birbirlerini kırmazlar. Hayatın savaş olduğuna inat, bağlılığın gücü olan kardeşliği seçerler. Birbirlerine yaslanarak, dayanarak yürürler. Onlarda tek kalma duygusu yoktur. Yeri geldiğinde topallasalar da ardın sıra birbirlerinin desteği olurlar.
Bu dünyada az da olsa insanlar birbirlerini kıskanırlar. Çekememezlik had safhadadır. Maddi manevi olarak herkes birbirinden üstün olmak ister. Elinde olsa kimse kimseden geride kalmaz ama onlarda kıskanma duygusu sıfırdır. Kıskanmayı hiç tatmamışlar ve bilmezler nasıl bir duygudur? Kıskansalardı ilk baş; boylarını, tarzlarını, özel isimlerini kıskanırlardı. Her birinin boyu farklıdır. Her biri cinsine, tarzına göre adlandırılmıştır. ‘’Baş parmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmak, serçe parmak .’’
İşte onlar ki, peş peşe sıralanırlar. Bir, iki, üç , dört , beş …Bir ağacın gövdesinden uzanan dallar gibiler . Var olan dünyanın birer küçük insanları ve bitmez tükenmez el hazinesinin incileri onlar.
Onlar; insan bedenin vazgeçilmezidirler. İnsanın gönül diyarının ülkesidirler. Bir şair diyor ki; ‘’Kışları bahara, geceleri aydınlığa, elemleri mutluluğa çeviren bir ülkeydi.‘’ Evet; o ülke, ellerin ucunda olan parmaklardır. İnsanın ruhuna giren her duygu esintisi parmak uçlarından geçer. Gönül insanının ruhunu aydınlatırlar, daldan dala konmasını sallanmasını sağlarlar. Yeter ki, dış cepheden bir sevgi, sıcaklık kaynağı görsünler. Hemen muhabbet fedaileri olup şahlanırlar. Kendi kendilerine ‘’Bize; kardeşlerimiz olan parmakları, elleri, avuçları uzattınız. Biz nasıl tutmayız?‘’ Deyip canla başla muhabbet fedaileri olurlar.
Muhabbet fedaileri, birbirini sevmeyen iki insanı birbirine yaklaştırır. Bakışlar soğuk ve yaralayıcı olabilir ama onlar parmak ve avuç içleriyle ‘’muhabbet bağını ‘’ güçlendirirler. Karşılıklı selamlaşmayan insanları selamlaşmaya davet ederler. Uzaktan ‘’selam‘’ diye elini kaldıran bir mert görünür. Görünen merdin elindeki ‘’Selam seslenişi: Selam, selam, selam, selam, selam, selam.‘’ Her biri aslında muhabbet fedaisidir.
Davaları muhabbet gücüyle gönül yapmaktır, oluşturmaktır. Gönülleri canlı tutmak tazelemektir. Paklaştırmaktır. Her biri Yunus ile:
‘’Benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüller,
Gönüller yapmaya geldim‘’ derler.