“İklim değişikliği, çölleşme, biyolojik çeşitlilik kaybı, ormansızlaşma, ozon tabakasının tahribatı, hava, su ve toprak kirliliği, tehlikeli ve plastik atıklar, deniz ve okyanus kirliliği gibi çevre sorunları sürdürülebilir kalkınmayı tehlikeye atmakta; insanların güvenliği, sağlığı ve üretkenliği, diğer canlı türlerinin bekası ve gıda güvenliği ile su kaynakları üzerinde tehdit oluşturmaktadır.” (www.mfa.gov.tr)
Kısaca iklim ve çevre değişikliği bu şekilde izah edilmektedir. Biz de Risale-i Nur Külliyatı merkezinde bu konuyu ele almaya çalışacağız.
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur’da insan, kainat ve Allah arasındaki derin ilişkiyi ön plana çıkartır. Herbirisini adeta biz pazılın parçası olarak görüp çok kuvvetli şekilde izah eder. Tabiat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği bir kitap gibidir; insan ise bu kitabı okuyup anlayarak hem kendi varlığını hem de kâinatı daha iyi tanımalıdır. Dolayısıyla bunların hepsi Allah'ın Esma, sıfat, fiillerinin tecellileridir.
“Tabiat, âlem-i şehadet denilen cesed-i hilkatin anasır ve a'zâsının ef'alini intizam ve rabt altına alan bir şeriat-ı kübra-yı İlahiyedir.
İşte şu şeriat-ı fıtriyedir ki, sünnetullah ve tabiat ile müsemmadır.
Hilkat-i kâinatta cari olan kavanin-i itibariyesinin mecmu ve muhassalasından ibarettir.” (Mesnevi-i Nuriye, 249)
“Tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakikat-i hariciye sahibi ise;
ancak bir san'at olabilir, Sâni' olamaz.
Bir nakıştır, Nakkaş olamaz.
Ahkâmdır, hâkim olamaz.
Bir şeriat-ı fıtriyedir, Şâri' olamaz.
Mahluk bir perde-i izzettir, Hâlık olamaz.
Münfail bir fıtrattır, Fâtır bir fâil olamaz.
Kanundur, kudret değildir; kàdir olamaz.
Mistardır, masdar olamaz.” (Asa-yı Musa, 167)
“Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi' değildir.
Tâbi', ancak kudrettir.
Kanundur, kuvvet değildir.
Kuvvet ancak kudrettedir.” (İşarat-ül İ'caz, 90)
Bediüzzaman’ın bu düşünceleri, günümüzün önemli çevre sorunlarından biri olan iklim değişikliğiyle başa çıkmada bize önemli bir manevi bakış açısı sunmaktadır.
İklim değişikliği, insanın tabiata müdahalesi sonucu ortaya çıkan ekolojik dengenin bozulmasıdır. Bu durum, Allah'ın koyduğu kanunlara aykırı bir durumdur. İklim değişikliğinin sadece bir coğrafyayı değil, tüm dünyayı etkilediğini ve bu nedenle herkesin sorumluluk alması gerektiğini gösterir.
Bediüzzaman’ın tabitat/doğa ve çevreyle ilgili görüşlerinin iklim değişikliği karşısında nasıl anlam kazanabileceğine dair bazı noktalar:
Tabiatı/Doğayı “Mana-i Harfi” ile Okumak
Bediüzzaman, kainatı yalnızca kendine hizmet eden bir varlık olarak değil, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden bir “harf” olarak görmeyi tavsiye eder.
İnsanın doğayla uyum içinde yaşaması gerektiği, doğanın korunmasının önemi ve Allah'ın yaratışındaki dengeye saygı gösterilmesi gerektiği gibi konuları da izah eder. Buna “Sünnetullah” der.
“Şeriat-ı fıtriyedir ki, "Sünnetullah" ve "Tabiat" ile müsemmadır.” (Asar-ı Bediiyye, 12)
“Sünnetullah" tabir edilen, kâinatta cereyan eden bu sırlı uzun düstur...” (Lemalar, 124)
Bu bakış açısına göre tabiat, bir emanettir ve onu korumak insana düşen bir vazifedir. Bugün iklim değişikliğinin temel nedenlerinden biri olan sınırsız tüketim ve doğayı sadece bir meta olarak görmek, “mana-i ismi” dediğimiz, yani her şeyi yalnızca kendine bakan anlamıyla değerlendirme yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısı bir çok sorunu peşin olarak getirmektedir.
Bediüzzaman’ca bakarsak, tabiata saygı duyarak, onu Allah’ın isim, sıfat, kudretinin bir tecellisi olarak kabul ettiğimizde, çevreyi koruma bilincimizi de manevi bir sorumluluk olarak görebiliriz.
Çevre bilinci
Bediüzzaman'ın düşünceleri, tefekkürleri, günümüzde çevre bilinci olarak adlandırdığımız kavramlarla örtüşmektedir. İnsanların tabiata karşı sorumluluklarının olduğu ve çevreyi korumak için çaba göstermeleri gerektiği vurgulanır.