Kur’anî, imanî, İslamî manaları ve meseleleri merak eden ve âlemini bu manalarla doldurmak isteyenler ve “Bizler bu manaların neresindeyiz işin içerisinde mi dışında mıyız” diyebilenler mutlaka Kur’an’ı ve tefsirlerini anlamak ve hayata geçirebilmek için tüm varlığıyla hakikat deryasına dalması elzemdir ki ayakları kaydıran dehşetli hadiselerde sabit kalabilsin.
İman hizmetinde artık ehli dalalet kalmadı denecek bir durumdayız. Okuduğumuz hakikatlerle itikad ve amelimizi ve psikolojimizi muhafaza etmekle mükellefiz.
Ehl-i dalalet olmadığı için artık hissiyatlar devreye girmiş ve nur talebeleri hem dar dairede hissen ve usulen birbiriyle çatışmaya başlamış hem de geniş dairede bu anlayış ve usul farklılıkları mücadele sebebi bir hal almıştır.
Bunun aslında temel sebeplerinden birisi de şudur ki,
“Gaye-i hayalolmazsa, enaniyet kuvvetleşir.
Bir gaye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenasi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, Etrafında gezerler. Ene kuvvetleşiyor, bazan sinirleniyor. Delinmez, tâ "nahnü" olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.”[1]
Yani bir hedef kalmaması veya ideallerin hayal veya iddialarda kalmış olması sebebiyle artık ferdler birbiriyle mücadele etmeye başlamıştır. Değirmende taşlar buğdayları öğütürken iki taş arasına buğday atılır ve öğütme başlar. Şayet tane atılmazsa bu defa taş taşı sindirmeye, öğütmeye başlar. Ehl-i dalaletin çekilmesiyle de nurcular bu manada birbirini sindirmeye başlamıştır.
Sathi, yüzeysel okumalar ve sadece okuma eksenli programlar insanlarda ülfete sebep olmaktadır. İnsanların bu ülfetini kırmak ve ferd-i ahere bu hakikatleri ulaştırabilmenin yolu tembelcesine oturarak olmayacaktır elbette ki. Zamanını, ideallerini, hedeflerini, fikirlerini hakikatlerle şekillendirmesi lazımdır. İnsan, biçimsiz yekpare bir taştır. Nasıl ki, heykeltıraş taşı yontarak adeta taş içinde gizlenmiş olan idealini gün yüzüne çıkartır. Yani taşı şekillendirir. İşte iman hakikatleriyle de insan ideallerini şekillendirmelidir heykeltıraş gibi.
Okurken tekrar tekrar, altını çizerek, not alarak, mukayese yaparak okuduklarımızla kendimizi yontmalı ve Allah’a halis bir kul Rasulü Ekreme layık bir ümmet olmak hedefiyle hareket etmeliyiz.
Bütün bu okumalarımı anladım mı diyerek nefsimizde tatbikatını yaparak tecrübe etmeliyiz. Kendimizi teyakkuzda tutmak için de yeniden yeniden okumalıyız...
Zamanın ahirzaman olduğunu, iyinin de kötünün de faydalının da faydasızın da en ileri derecede karıştığını bu hayatta herkes fark etmelidir.
Bu kadar karmaşa içinde de herkes imanî, Kur’anî, İslamî tedbirleri almalıdır, hem kendi âleminde hem de elinin yetiştiği her yerde. Bunları yapabilecek bir kabiliyete sahip olabilmelidir insan.
"Yok ben kendimi düzeltmek için bir köşeye cekilmeliyim bu ahirzamanda" deyip yani hiçbir şeyin, işin, hizmetin ucundan tutmayıp sadece el ucuyla, eğreti olarak, suhre tarzında, haftada bir, günde 5-10 dakikacık zaman dilimlerimizi iman hakikatlerine, Kur’an tefsirlerine, İslamî ilimlere vakit ayırarak kolay kolay imanımızı kavi ve muhkem olarak sürekli muhafaza etmemiz pek değil hiç mümkün olamaz.
Bu şekilde, bu ahirzaman küfrüne, dalâletine, sefahetine, ifsadına, bozgunculuğuna, ihtilaf ve iftiraklarına karşı koymak mümkün değildir asla imkân ve ihtimal de yoktur.
Daha çok hakikatlere zaman ayırarak ve her fırsatta meşgul olarak mümkün olabilir.
Çare-i necat ise, ihlasla, uhuvvetle, sadakatle, tesanüdle, ümit ve aşkla iman, Kur’an hizmetlerine odaklanmaktır. Şayet zeminimizde sıkıntılar varsa kendi imkanlarımızla mesuliyetlerimizi yerine getirmeliyiz.
Bu kuvveti elde edebilmek için daima gereken bir hareket ve faaliyet içerisinde olarak Kur’an tefsirleri olan Risale-i Nurları ihlasla, sadakatle, itminanla, istikrarla, daimi olarak, hiçbir şeye alet yapmayarak okumak, okumak, okumak lazım ve elzemdir. O taş içindeki halis mümini taştan çıkartana kadar. Elimizdeki malzemelerimiz de Kur’an ve Sünnet Tezgahında yapılmış olan Risale-i Nur Külliyatıdır.
“Ey insan-ı fâni! Senin cüz'î bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatını, meyvedar bir şecere-i bâkiyeye inkılab etmesini ve beş işarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et. Yoksa bütün onlardan mahrum kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp çürüyeceksin.”[2]
Selam ve dua ile.
[1]Sözler (708)
[2] Mektubat (292)