Risale-i Nur Külliyatı’nın tarifi, mahiyeti, muhtevası, hususiyetleri, vazifesi gibi birçok vasıfları, konuları, hakikatleri ve el değmemiş bakir bir hazinesi vardır.
Hız ve haz zamanı ahirzaman çağında yaşıyoruz. Hız ve haz asrın insanlarının ihtiyaçlarına, düşüncelerine, arzu ve hayat tarzına cevap veren, Kur’an-ı Kerim’in ulvi/yüce/emsalsiz hakikatlerinin tefsiridir Risale-i Nur Külliyatı.
Her insanın eğitimi, kültürü, mizacı ve ihtiyacı farklı olduğu gibi hayattaki ihtiyacı olan feyiz, fazilet ve istikamet ölçülerini, tahkiki iman derslerini, tevhid delillerini, hayatın gayesini, ahiretin varlığını ve kâinatın sırlarını ilmi deliller ve akla yaklaştıran misallerle nazara veren hakikatleri ihtiva eder Risale-i Nur Külliyatı. Tabiî ki bu kadar farklılıkların ortak yanı beklentilerin ve ihtiyaçların benzerliğidir. Bunun da yol ve yöntemini ve neyin usulü nedir şeklinde bunları dersini vermektedir.
Risale-i Nur Külliyatı, Kur’an hazinesidir. Yani her bir bahsi ya bir hadis veya ayetin izahıdır, tefsiridir. Kendini hemen her okuyucuya teslim etmeyen, okurlarından biraz çaba ve arzu bekleyen bir üslubu olması da “bunlar anlaşılmaz yerine, ben neden anlayamıyorum” şeklinde bir cümle kurulmasına sebep olmaktadır.
İkna kabiliyeti, ifade zenginliği, akıl, ruh ve kalbe verdiği inşirah, manevi zenginliği Kur’an hazinesinden birer reşahattır, katarattır.
İnsanın yaratılış mucizesi, mahlûkatın üstünde şerefli, kıymetli vasıflarla arzın halifesi vasfıyla Cenab-ı Hakka muhatap olması, nereden geldiği, nereye gittiği ve gayesi, vazifesi, sorumlulukları risalelerde izah edilir. İnsana iki cihan saadeti temin eden İslam’ın, imanın, Kur’an ve Hz. Peygamberimizin (asm) istikamet yolundaki huzur ve güvendir. Anlatıldığı gibi inkârcı fikirlerin, batıl yolda gitmenin bu dünyada akla, kalbe, ruha verdiği kederler, ebedi yok olma fikrinin korku ve endişesiyle Cehennem hayatının korku ve endişelerini hissettikleri mukayeseli anlatılır. Fakat burada ruha yaralar açmadan tedavi usulünü tercih eder.
Risale-i Nur Külliyatı “Kur'an’ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zahir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur; doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir.” [1]
“Bu manevî tefsir; "Sözler", "Mektubat", "Lem'alar", "Şualar" diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup, yekûnü 130 risaledir.” [2]
“Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı...Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış... Allah'a!.. Âlemlerin Rabbı olan Allah'a... O’nun ulu Peygamberine. O’nun büyük kitabına. Kur'an henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdeta Asr-ı Saadet'te hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur...Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvî, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak...Evet!.. Ne büyük saadet!” [3]
Ahir zamanın zarf-ı zalamına yani karanlığına mağlup olmayan her bir insana mükafat olarak çok parlak bir sabah ve saadet-i ebediye verilecektir, inşallah.
“Ey ehl-i iman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.” [4]
“İman, yalnız icmalî bir tasdikten ibaret değildir. İmanın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir iman, hususan bu zamandaki dalalet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî iman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî imanı elde eden bir kimsenin, iman ve İslâmiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da maruz kalsa, o kasırgalar bu iman kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî imanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi, bir vesvese veya şübheye düşürtemez.” [5]
“Bu mevzuları bize ders verecek bir eser aradık. Nihayet bu hayatî ve ebedî ihtiyacımızı, asrımızın fehmine uygun ve ikna edici bir tarzda ders veren ve yarım asra yakındır, büyük bir itimad ve emniyete mazhar olmakla en muteber dinî bir eser olan "Risale-i Nur"u intihab ettik.” [6]
“Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış.
Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler.
Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” [7]
Ne mutlu o adama ki, iman vesikasını sağlam elde etmeye gayret eder.
Selam ve dua ile…
[1] Şualar (516)
[2] Tarihçe-i Hayat (682)
[3]Tarihçe-i Hayat (631)
[4] Lem'alar (72)
[5] Sözler (749)
[6] Sözler (748)
[7] Şualar (203)