İstibdat=Fitne

Muhammed Numan ÖZEL

İstibdat, tarih sayfasına çıkan herkes ve her şeyin bir şekilde karşısına çıkmıştır ve çıkacaktır da. Mazinin sayfalarında bu istibdat bazen fiziki bazen de ilmî bazen de başka suretlerde kendini göstermiştir.

İstibdat nedir? “İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinat ile cebirdir, rey-i vahittir, suistimale gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insaniyetin mâhisidir (mahv edicisidir).”

İstibdat aynı zamanda hem fitnelerin hem de maskeler arkasına gizlenmiş olanların kilidini açacak bir kilittir.

Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) şöyle buyurur: “İlerde bir sürü fitne kopacaktır, Bu fitneler esnasında oturan yürüyenden, yürüyen de koşandan daha hayırlıdır.”

Bu fitne tabirini istibdat olarak da düşünecek olursak bu yazımızla daha alakadar olacaktır.

Şimdi bu şekilde okuyalım. “İlerde çeşit çeşit istibdat üzerinize yağmur gibi yağacaktır. Bu istibdatlar esnasında oturan yürüyenden, yürüyen de koşandan daha hayırlıdır.” Yani selamet derkenar atasözünde olduğu gibi fitneye karışmadan işini yapan selamette kalacaktır.

Risale-i Nur Külliyatının muhtelif yerlerinde istibdat meselesi ele alınmıştır. Mevzumuzla alakalı olarak bu 6 hastalıktan istibdatın bulaşıcı hastalıklar gibi çeşitleri olduğu ve kolay bulaşıp sirayet ettiğini bize ders vermekte.

“Birincisi: Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adavete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.

Altıncısı: Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.”[1]

Elinde bir cm imkan olan hemen kendi sistemini otoritesini kurup farkında olsa da olmasa da bir şekilde istibdada başlıyor. Bu sebeple hukukullahı, sünnet-i seniyyeyi her hareketimizde düstur yapabilsek müstebidlikten de kurtuluruz. Yoksa ne kadar okusak da, kaç senedir iman hizmetiyle meşgul olsak da, hangi meseleleri çözmüş olsak da farkında olmadan beraber yol yürüdüğümüz hizmet arkadaşlarımıza zımni bir kibir, gurur, enaniyet sergilemiş oluruz. Buna ilmî istibdat ve enaniyet-i ilmiye denilir.

“Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz.” [2]

Çevremizde baktığımızda hizmetimiz içinde imtiyazlaşmış kimselerde kendi anlayışını tek yol olarak gösterme hatta dayatma ve kendisi gibi düşünmeyenleri adeta hizmetten ihraç etmek gibi tutumlar da olabilir. Görüp duyuyoruz.

Buna bir misal olarak:

"… o Nur'dan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum." [3]

Görüldüğü gibi mazide de bu his veya tutumlar olmuş.

Böyle durumlar Risale-i Nur hizmetimizde olursa o zeminde bu problemi dile getirip gerginliğe mahal olan şeyi izah etmeliyiz. Konuşulduğu halde meseleler, sorunlar devam ediyorsa şayet kapıyı çekip “selamet der kenar” deyip hakikatlerle meşgul olmaya hiç hız kesmeden başka bir hizmet zemininde devam etmekle çözüm bulabiliriz. Çünkü bazı teamüller hizmetin esaslarının önüne geçebilmekte yanlış bir davranış olarak. Bu yanlışları kitaptan doğrusunu da göstersen hayır bizim böyle teamüllerimiz var deyip kitaptaki yeri tevil edebilirler.

Selam ve selamet maddi manevi müstebid olmayanlara olsun.

[1] Hutbe-i Şamiye (20)
[2] Mektubat (426)
[3] Tarihçe-i Hayat (523)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.