Neşriyat sahasındaki hizmet gerçekten çok elzemdir. Çünkü görsel ve metinsel olarak yapılan neşriyat hizmetinin milyonlarca insana ulaşabilme imkanı hasıl olmaktadır. Ki bu neşriyat faaliyeti sadece belli bir zamana değil kuşaklar arası bile ulaşabilmektedir.
Bu ve daha fazlasının farkında olan üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin en büyük neşriyat hizmeti ise, ilk olarak 1926’da nefyedildiği Burdur’da “Nurun ilk Kapısı” eseriyle başlamış olup esas neşir ve te’lifat zamanı ise 1927’de bir bahar mevsiminde sürgün edildiği Barla’da başlamaktadır.
Risale-i Nur’un temel eserleri belki yüzde 80’lik bir kısmı, “kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle ücra bir köye atılarak ruhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mani' olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî, imanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur'ana hizmetten men'etmek” [1]için sürgüne gönderildiği Barla’da olmuştur.[2]
Harf inkılâbı neticesi bir gecede bütün milletin cahil bırakıldığı ve Kur’ân harfleriyle matbaalarda eski harflerimiz olan Osmanlıca olarak kitap bastırmanın yasak olduğu bu devirde, Said Nursi’nin elle yazılarak çoğaltılan risalelerinin toplam sayısı 600.000 oldu.
Bu, gerçekten muazzam bir neşir faaliyetiydi; “iman tekniğe meydan okudu”[3] Bu dönemde telif edilen Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şuâlar gibi 4 temel risaleler,[4] dinsizlik fikirleri karşısında Kur’ân’ın mucizevî bir tefsiri olarak zuhur etti. Ve Barla’dan nebean eden bu nurun aks-i sadası artık dünyada çınlamaktadır.
Barla, Kastamonu ve Emirdağ lahikaları adı altında yayınlanan, kendisine ve talebelerine ait mektuplar ise, bu eşsiz Kur’ân tefsirini tamamlayan ve Nur mesleğinin prensiplerini, usulünü yani metodolojisini ortaya koyan önemli neşriyat halkalarını teşkil etti. Yani teori ve pratik arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır.
“Matbuat [basın-yayın-medya] âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı gelmiştir”[5] sözünü de bu yıllarda söylemişti Üstad. Ayrıca yine bu yıllarda hazırlanan Tarihçe-i Hayat’taki “İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur Külliyatı radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir” [6] ümit ve temennisi de dikkat çekici. Bunu ancak taassuptan uzak ve backraundu çok geniş olmasıyla o zamanlarda söyleyebilir.
-“Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevi bir halaskarı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevi belayı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli beladan birisi: Hıristiyan dinini mağlup eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevi istilasına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’âni vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ithamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lazım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.
Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilakârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi, alem-i İslamın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasileri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmi neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.
Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılap ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[7]
-“Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.[8]
-“Din nasihatten ibarettir. Nasihatte tesir lâzım. Tesir de hamiyet-i İslâmiyenin heyecanı ve vicdanların ihtisasına vabestedir. Biz de, cazibedar olan unvan-ı İttihad-ı Muhammedî ile herkesin vicdanına karşı bir pencere açıyoruz. Volkan gibi ceraid-i diniye ile nasayih-i diniyeyi, o mütehassis ve müteheyyiç vicdanlara yağdırmak istiyoruz. Bu teşebbüsata mâni olanlara deriz ki: Şems ve kamerin ziya ve nurundan tevellüt eden bazı mazarrat-ı cüz’iye için tulûlarına muhalefete kalkışan mecnunlar gibi, Şeriat-ı Gara ve ma’kesi olan İttihad-ı Muhammedî, bazı cüz’î ağrazların karışmasıyla tecellilerine mâni oluyorsunuz. Bir mazarrat-ı cüz’î için menfaat-i umumiye-i âlem ihmal olunmaz.[9]
-Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünki bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlub olmadı.[10]
-Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.
Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı bu dehşetli asırda, acib inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[11]
-Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatını telif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalıyor. Fakat, sönmeyen bir azim, irade ve hizmet aşkına malik olduğu için, yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefis ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikten muhafaza edecek, eden ve etmekte olan ve âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor.[12]
-Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş.
Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risalei Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.[13]
-Sizin bu defa neş’eli, güzel mektuplarınız, Risalei Nur’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi ve kahraman Tahirî’nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmaya sevk etti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız.[14]
Netice-i Kelam: teknolojinin gelişmesiyle matbuat lisanı çeşitleri oldukça artmış ve ulaşılması kolay hale gelmiştir. Daha az gayretlerle çok daha fazla insana Risale-i Nur hakikatlerini ulaştırmak mümkün. Teknoloji kullanılarak matbuat lisanıyla ders vermek artık daha kolay. Çağa uygun her türlü imkânı kullanarak matbuat lisanıyla ders vermede Üstad Hazretleri ve Talebeleri bize en büyük örneği teşkil ediyor.
“Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün envaıyla âhir zamanda en mergub bir suret alacaktır.” [15]işte bu hakikatin bir vechi de matbuat lisanıyla konuşmaktır.
Selam ve dua ile
[1] Tarihçe-i Hayat (152)
[2] Barla, ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı'nın te'lif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, Millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur'andan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû' ettiği beldedir.
Barla, rahmet-i İlahiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lütf-u Yezdanînin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm Milletinin evlâdları ve Âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemaan ettiği bahtiyar yerdir. Tarihçe-i Hayat s. 151
[3] Tarihçe-i Hayat (632)
[4] Bkz. Tarihçe-i Hayat s. 682
[5] Mektubat s. 482
[6] Tarihçe-i Hayat s. 163
[7] Mektubat s. 482
[8] Lem’alar s. 266
[9] Asar-ı Bediiyye / Makaleler, s. 540
[10] Tarihçe-i Hayat (482)
[11] Mektubat s. 482
[12] Tarihçe-i Hayat s. 161
[13] Emirdağ Lâhikası-l s. 33
[14] Emirdağ Lâhikası-l s. 82
[15] Sözler s. 264