"Gel, bugün nevruz-u sultanîdir. Bir tebeddülât olacak, acib işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahraya gidip bir seyran ederiz."[1]
"Allah'ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir."[2]
Nevruz, baharın gelişini muştulayan mevsimlerin nöbet değisimidir, tebeddülüdür. Hem insan hem kâinat için yeni bir mevsimin gelişi bahar kokusunun yeryüzüne ve insanlık âlemine tevellüdüdür. Bu cihetle insanlara yeni bir şevk verir.
Nevruz, kökenleri çok eski zamanlara dayanan kültürel gelenektir. İran, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkeleri ile Afganistan, Irak, Suriye gibi bazı Ortadoğu ülkelerinde ve Balkanlar'da da kutlanır. Her bir bölgede farklı adlar ve ritüellerle kutlanmaktadır, ancak genel olarak baharın gelişini, tabiatın uyanışını ve yeni bir başlangıcı simgeler.
Kimi toplumlar veya inançlar nevruzu bir bayram olarak kutlarken İslamiyette bunun yeri bulunmamaktadır. Ve dini bir vecibe şeklinde, niyetiyle kutlamak da caiz değildir.
Fakat bir bahar muştusu olarak bakıldığında insana tefekkürî manalara sebep olan hususi bir an dilimi olarak ifade edebiliriz. Risale-i Nur külliyatının vermiş olduğu nazar/bakış açısı da bu surettedir.
Bu da monotonlaşan insan hayatına yeni bir renk yeni bir şevk yeni bir umut manasına gelmektedir nevruz. Bizler de bu vesileyle âlemimizi murâkabe etmeliyiz. Hedeflerimiz nedir ve biz neresindeyiz hedeflerimizin diyerek.
Aslında her vesileyle kendimizi murâkabe etmeyi âdet haline getirmeliyiz. Bu suretle kendimizi her an huzûr-u ilâhide olduğumuzu hatırlayabiliriz. Üstümüze vazife olmayan işleri sırtımıza yük etmekten de bu şekilde kurtulup ifrat ve tefritten uzak vasat/istikâmetli bir insan oluruz.
Bereketin, refahın ve tabiatın canlanması, dirilmesinin bir işareti olarak da görünen nevruz manası bu murakabe sistemiyle bize her an yeni yeni nevruzlar getirip ahiretimizin mükemmel bir inşa sebebi olur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, "Bugün mahlûkatın bayramıdır." demiştir.[3] demek ki Nevruz mahlûkat için çok mühim bir zaman dilimidir. Burada Üstad hazretleri tefekküre her vesileyle insanları sevk ettiğini görüyoruz.
"Demek hayat, bir nokta-i mihrakıye hükmünde; muhtelif sıfât birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir, aynı halde de hikmet ve rahmettir ve hâkeza…
İşte hayat bu câmi' mahiyeti itibarıyla şuun-u zatiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i samediyettir."[4]
"İnsanın âyine-i fikrindeki malûmatın dahi iki vechi var:
Bir vecihle: ilimdir ve bir vecihle malûmdur.
Eğer zihni o malûma zarf yapsak, o vakit o malûm mevcud-u zihnî bir malûm olur; vücudu ayrı bir şeydir.
Eğer zihni o şeyin husulüyle mevsuf yapsak, zihne sıfat olur; o şey o vakit ilim olur, bir vücud-u haricîsi vardır. O malûmun vücudu cevherî dahi olsa, bunun gibi arazî bir vücud-u haricîsi olur.
İşte bu iki temsile göre;
Kâinat:
bir âyinedir,
herbir mevcudatın mahiyeti de bir âyinedir.
Kudret-i ezeliye ile icad-ı İlahîye maruzdurlar.
Herbir mevcud bir cihetle Şems-i Ezelî'nin bir isminin bir nev' âyinesi olup bir nakşını gösterir."[5]
Böyle bir nevruz zamanında Haşir Risalesi telif edilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri, 1954 yılının İlkbahar mevisiminde bazı talebeleriyle Eğirdir Gölü'ne doğru uzanan yamaçlardaki bağ ve bahçelerde dolaşırlarken talebelerine:
"Bundan otuz sene önce aynı bu mevsimde idi. Şu bahçelerde geziyordum. Badem ağaçlarının da çiçek açtığı zamandı.
Birden, "Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine... Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O her şeye hakkıyla kadirdir"[6] mealindeki âyeti hatırıma geldi.
Bu âyet o gün bana açıldı. Hem geziyordum, hem de bağıra bağıra bu âyeti okuyordum. O gün bu ayeti kırk defa okudum. Ondan sonara Barla'ya döndüğümüzde akşam, Şamlı Hafız Tevfik'le Onuncu Söz'ü telif eyledik. Yani, ben söyledim, Hafız Tevfik yazdı."[7]
Bu sene Nevruz, şuhur-u selâseye tevafuk etmesiyle de insanlık için de bu manada yeni bir başlangıcı temsil edebilir.
“Bu mübarek aylarda ve sevabı ziyade bu çilehanede mümkün olduğu kadar bir meşgale-i Kur’âniye ve nuriye ile sıkıntılı vaktiniz sarf edilse, çok faydaları var. Sıkıntı hafifleştiği gibi, kıymettar kalp ve ruhun ferahlarına medar, sevabı yüksek bir ibadet, o Nurlar’la iman cihetinde iştigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem İhlâs Risâlesi’nin ahirinde yazıldığı gibi beş vecihle bir nev’î ibadet sayılabilir.”[8]
Bu geceler, Allah’ın ve meleklerin rağbet ettiği zaman dilimleridir. Biz de insan ve Müslüman olarak bu zamanlara rağbetimiz derecesinde Allah’ın ve meleklerin rağbetine mazhar oluruz inşaallah. Rağbet edelim, kadr u kıymetini bilelim ki, rağbet edilen olalım, muhsin ve muhlislerden olmak niyeti ve gayretinde olalım.
Bize de bu şuhur-u selasenin de içerisinde bulunduğu nevruzu kendi âlemimizde tefekküre ve İslami manalarla değerlendirmeye çalışarak kendi hakkımızda yeni bir başlangıç tarihi olarak değerlendirebiliriz.
Nevruz için Hülâsa:
"Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar."[9]
Filistin, Gazze, Doğu Türkistan, Arakan, Myanmar, Keşmir.. gibi Müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları nice zulümler, katliamlar ve soykırım yaşanan yerlerin bir an evvel huzura kavuşmasını Rabbimden niyaz ederek tüm insanlığa boykota destek vermeye ve boykotları devam ettirmek konusunda farkındalığa davet ediyorum.
Elin boykotu; boykotlu ürünleri almamak,
Dilin boykotu; boykotu anlatmak, yaymak
Kalbin boykotu; mazlumlara dua, zalimlere ıslahı için dua etmek ve ıslahı mümkün değilse beddua etmektir.
Selam ve dua ile.
1- Sözler (55)
2- Mesnevi-i Nuriye (199)
3- Son Şahitler, c. 4, (312)
4- Siracünnur (160)
5- Latif Nükteler (81)
6- Rum Suresi, (Ayet nu. 50)
7- Şahiner, Son Şahitler, Ahmet Gümüş, 4 (158)
8- Tarihçe-i Hayat (597)
9- Asa-yı Musa (103)