Risale-i Nur Hizmetinin neşrine mani olmak ve insanları ehl-i sünnetin kalesi olan ülkemizde itikadî ve amelî sapkınlığa sürüklemek isteyen beynelmilel cereyan çok çeşitli şekillerde bu amacına adım atmaktadır.
Bu yöntemlerin başında da insanları korkutmak gelmektedir. İnsanların çoğu ehl-i tahkik olmadığı için de kolayca tuzaklara düşebilmekteler. Korku yayarak insanların İslamiyet’ten, imandan uzaklaştırmak, itikadi ve ameli rehavete sürüklemek vatan ve millet üzerine belaların celbine sebeptir. İşin kötü tarafı musibet “geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.”[1]
Müstakim manevi hizmetler bulunduğu coğrafyaların manevi sigortalarıdır. Bu sebeple manevi hizmetlerin ehemmiyeti çok büyüktür. Bunu maddi gözle anlamak pek mümkün olmaya bilir. Çünkü “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”[2]
Risale-i Nur Hizmeti de bu ülkenin manevi sigortalarının ve manevi direklerinin başında gelmektedir. Tabiki hal böyle olunca bu hizmetimizin üzerine de her şekilde abanmak ve vahdet-i hizmeti bozmak, sebat ve metaneti tarumar etmek, hizmette ikilikler çıkmasına yollar açarak cemaatin maddi ve manevi kuvvetinin meşreplere inkısamıyla daha sühuletle tahribatlarını yapmaktalar. Ehl-i iman da saftirik davranışlarla ehl-i dalalete davetiye çıkartıyor.
Eskiden Nurlara karşı tehlike daha açıktı, mukabele kolaydı. Bugün ortada daha sinsi cereyan nifakla her yere sinip sirayet edebiliyor. Mezkûr desiselerle piyasada arz-ı endam ediyor. Hizmet zeminlerinde çeşitli mübarek ve sureten parlak kelamları kullanarak iman hizmetinin rotası ile oynanmak isteniyor. Meşveret, şura, istişare, adalet, hizmet gibi kavramlar en çok kullandıkları kalkan duvarlarıdır.
“Yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım.”[3]
Burası hakikaten çok mühim, yanlış işlerin, adımların, kararların başka bir sebebi bulunmamaktadır.
Hizmet zeminlerine halis niyetle girmeyen, Allah rızası için değil aldanmak ve aldatmak için giren naehiller az önceki kalkan duvarı kavramları safi niyetle hizmet zemininde bulunan manevi itaptan içtinap eden kimseler sözüm ona istişare, meşveret kararlarına ters hareket etmekten korkarak bir şekilde kendilerini okudukları hakikatlere taban tabana zıt bir yerde bulabilirler.
Safi niyetle, din ve iman için hizmet eden kimseleri de susturmak için hizmet prensipleri dersini veren yerleri de işkembelerinden Risale-i Nur mebhaslarını ve mektuplarını yorumlayarak kendilerine çürük deliller üretmektedirler. Kendilerine muhabbeti olanları da cerbezeler ve çeşitli martavallarla kandırmaya devam edeceklerdir. Bu ise, Risale-i Nur hizmetine karşı bir ihanettir.
Hizmeti ve Risale-i Nur’u şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak, böylece Risale-i Nurun ve hizmetin kutsiyetini ve hakikatlerin tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde Nurculuğun yanlış yorumlanmasına ve etkisinin azalmasına, zihinlerde hakikatten çok farklı yorumlanmasına sebep olmak bu komitenin icraatlarındandır. Dünya genelinde yaşanan musibetlerde manevi sigortaların zarar görme ihtimal-i kavidir.
Hizmette, istişareyi hâkim kılmadan, içeriden zaafları olan kişilerin insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî şer odaklarına bağlamak adeta arka bahçesi gibi olmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.
Üstad Bediüzzaman hazretlerinin ömrü boyunca çilelerle bir hayat geçirdiği sağır sultanın bile malumudur. Onun hayatında vermediği tavizleri bugün sözüm ona hizmet adına kurulan kurumlara destek bulabilmek için vermek adeta maddî menfaatlere esir olan bu güruhun “kaynaktan su içip helak olanlar”[4] gibi bir akıbete düçar olacaklarını görmek için kâhin olmaya lüzum yoktur.
Risale-i Nur hizmetinin istikamet dersini veren, hizmette istikamet direkleri olan kimseleri gayr-ı müstakim, tekinsiz, itimat edilmez, fitneci kimseler olarak tasvip etmek, Nurun sesinin kısılmasına, hakikatin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin celbine sebeptir.
Zındıka komitesine alet olan müstameller “Hücumat-ı Sitte Risalesinde”[5] beyan ve izah edilen zaaflarına yenik düşerek indi ve şahsi yorumlar ve tevillerle insanları itikadi ve ameli hatalara sürüklemekteler.
Dün, Risale-i Nurların sadeleştirilme teşebbüsü ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de densiz ve indi yorumlar/teviller, lahika mektuplarının okunmaması, eski Said Dönemi eserlerini okutmamakla, setretmekle, Üstadım Bediüzzaman hazretlerinin hayat safhalarını kısmen inkâr kısmen tevillerle bütün olarak ele alınmaması, eserlerin külliyat bütünlüğü inkâr edilmesi de bir o kadar tehlikedir. (Bu mevzudaki daha önceki yazılarımıza bakabilirsiniz)
Rabbim, hizmette azami istikametten, azami ihlastan, azami sadakatten hiçbir nur talebesini ayırmasın. Okunan hakikatleri kendi indi ve şahsi yorumlayanlara ve onların desiselerine karşı da azami müteyakkız eylesin inşaallah.
Selam ve dua ile
[1] Emirdağ Lahikası-1 (33)
[2] Mektubat (473)
[3]Emirdağ Lahikası-1 (236)
[4] Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla savaşır; Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu öldürür (el-Bakara 2/249-251). Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/talut
[5] Bu eser, Mektubat mecmuasının Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısmındadır. Bkz. Envar/ihlasNur N. Mektubat s. 412