Allah kısacık dünya hayatında insana az sayıda dost nasip ediyor... Can Dostum, öz kardeşim gibi hissettiğim Muhammet Benek ile ayrılık düştü kısmetimize. Hayattayken nasıl paylaştıysak her şeyi son yolculuğunu da paylaştı benimle.
Dokuz senelik birlikteliğimizde kısa ayrılıklarımız olsa da gönlümüz hep bir aradaydı. Hayatlarımızı etkileyen bütün dönüm noktalarında yan yana olduk mutluluğu da zorluğu da bölüştük. Annem teyzesi, babası amcam oldu. Evlerimizi, ailelerimizi, lokmalarımızı, kalbimizi paylaştık.
Dava arkadaşıydık, yoldaştık... Fikren kalben en büyük destekçilerimden biri oldu. İşler, projeler yaptık, belki yaptıklarımızdan çok fazlasının da hayalini kurduk. Sabahtan akşamlara, geceden sabahlara günlerce saatlerce hep bir aradaydık. Fikirlerimizi büyütürken biz de büyüdük.
Mayıs ayında aradı, "iş var, gel" dedi. 16 günü paylaşma fikriydi güzel olan. Gittim. Şehir şehir gezdik. Yol boyunca yaptıklarını yapacaklarını anlattı. Hayallerinden bahsetti. Aklında, hayatında ne varsa aktardı. Tabir yerindeyse hafızasını aktardı. Beni kendine senkronize etti.
Müslüman bir sinema hayali vardı. Mü'mince yapımların peşindeydi. Piyasaya iş yapıyor ama peşinden koşmuyordu. Nitelikli ve kaliteli İmani ve İslami filmlerin önemi üzerinde duruyordu. İnsan yetiştirerek ve yola çıktığı insanlarla birlikte güzel işler yapabileceğine inanıyordu.
Tercih ettiği yol zor ve uzun yoldu. Fakat bir şey öğrenebileceği herkese tutunuyor, bir şey öğretebileceği herkesi de kendine yakın tutuyordu. İnsani diyalogları o kadar güzeldi ki camia ve camia dışındaki herkesçe insanlığıyla, karakteriyle, duruşuyla seviliyordu.
Çektiği her filmde daha iyiyi arıyor ve çoğu zamanda o amacına ulaşıyordu. Bu yönden birçok eleştirmen Muhammet’in gelecek vaad ettiğinin altını çiziyordu. Film çekince izletir, ısrarla "tebrik değil, eleştiri istiyorum" derdi. Yaptıklarını istişare ederdi ve hakkını verirdi.
Maddi olarak zorlandığı anlarda, piyasanın kaymağını gösterip akıl verenlere, "hayatımda garanti arasam şimdi ekmek satıyor olurdum" diyordu. Ailesinin de maddi manevi desteğiyle rızkına boyun eğen bu dik duruşunu itina ile korudu.
Hayalindeki filmleri çekmek için artık daha iyi bütçelere ihtiyaç vardı. İhtiyaç duyduğu bütçelere sponsor ararken bile bu duruşuna halel verecek bir taviz vermedi. Zaten hayalini kurduğu filmleri çekmek için de böyle bir duruş gerekiyordu.
Ücretli, ücretsiz; televizyonlara, bağımsız kuruluşlara birçok belgesel ve film çalıştı. Bazılarından ödül aldı. Belki yaptıklarının çoğuna adını bile yazmadı. Çektiği kısa filmleri azar azar uzattı. Uzun metraj hayaline ulaşabilmek için kendini yetiştiriyordu.
Dünya ve Türkiye sinemasına etki eden yönetmenleri inceliyordu. Son zamanlarda Çağrı filminin yönetmeni Mustafa Akkad'ı detaylıca inceledi. Gözleri parıldayarak diyordu ki "Belki ilerde Peygamber efendimiz (sav) için bir film çekmek de bana nasip olur." Nihai bir projeydi.
Yakın zamanda Rusya’ya giderek ilk uzun metraj filminin çalışmasını yapmak istiyordu. Belki biraz daha ilerde önceki örneklerinden daha farklı bir Said Nursi filmi hayal ediyordu. Zaten Said Nursi belgesellerinden ve Anadolu Ağabeyleri projelerinden detaylı bir hafızası mevcuttu.
Bu son yolculuğumuzda bahsettiğim bu projelere nazaran daha küçük bir projeden heyecanla bahsetti. Bir üçleme düşünüyordu. İlk filmin adı bir iyilik hareketi olan "Leyla'dan sonra"ydı. Bunun ikincisi de başka bir hikayeye bağlanacak "Mustafa'dan sonra" olacaktı.
"Peki, üçüncü filmin adı ne olacak?" dedim. Bilmem, belki hikaye bizi bulur anlamında bir şeyler söyledi. Üçleme olacak bu son filmin adı eksikti...
Muhammet ve ben hemen aynı zamanda prodüksiyonla tanıştık. Hemen aynı fikirleri savunduk. Farzı kifaye tabiri gibi onun bu işlerde sebat etmesiyle ben çok işin içine girmemiştim. O yeterince iyi bir şekilde bu işi yapıyordu ve ben yapsaydım daha iyi olmayacaktı.
Yaşananlardan sonra Muhammet'in gayretiyle ve çevresinin duasıyla hayallerinin geldiği nokta terkedilmeyi ve unutulmayı hak etmiyor. Bu gayeye ve hatıraya uygun çalışmaların devam etmesi şiddetli bir ihtiyaç. Bu yüzden belki de son filmin eksik adı: "Muhammet'ten sonra" olmalı.
Muhammet’in çok sevdiği bir söz vardı: “İsmini hatırlayan son kişi öldüğünde hiç yaşamamış gibi olacaksın.” Nitekim insan eserleriyle yaşar ve bizim üstadımızdan öğrendiğimiz, bizi ahirette kurtaracak eserler için çalışmamızdır.
Muhammet şimdilik aramızdan ayrıldı ve ben arzu ediyorum ki başlattığı hareket bir esere dönüşsün ve eserler meyve versin. Bunun için dualarınıza ihtiyacımız var.
Sevgili dostumu hayatın zorlu virajlarındaki dik duruşuyla hatırlayacağım ve kaderin virajına boyun eğen teslimiyetiyle...
Baki Selamlar…
Not: Kazadan sonra geçmiş olsun ve taziye için arayan tüm abi ve kardeşlerime yanımda olan aileme ve dostlarıma teşekkür ederim.
Son Yolculuk
Can dost ile vedalaştık
Can gitti dostum kaldı
Bu dünyada olmazdı
Kader bizi ayırdı
Yoldaydık, yan yana, can cana
Kardaştık, yoldaştık aynı zamanda
Gidecek yolumuz bittiği o anda
Hayatımız değişti karanlık bir virajda
Bir gürültü koptu, sonrası sessizlik…
Yoktun yanımda… Aradım, buldum.
Uzanmış toprağa yatıyordun.
Kalk dedim, sarıldım, açılmadı gözlerin
Dil döktüm, yalvardım, tek kelime etmedin
Bir ümide sarıldım “yaşıyor, yaşar” diye
Yakardım Rabbime “Muhammet’i bağışla bize”
Durdu zaman bir haber bekleyerek
Ve söylediler nihayet, ümidimin aksini
Dediler “Emir geldi, Muhammet gitti”
Yüreğim ateş topu, üstelik burkuluyor
“Doğru olamaz! Bakın, belki uyuyor”
Ölümün nasihati bu mu? Acizlik ve fakirlik…
Elimde avucumda kocaman çaresizlik
Hayaller kurardık beyaz perdede
Bende kalan dost acısı, beyaz kefen sende
Hem çekecektik, hem anlatacaktık davamızı
Kare kare işleyecektik sevdamızı
Bilirdik, her senaryo değişirdi çok kere
Yine de yoktu sanki bu ölüm son sahnede
Oysa ölüm fikrine aşinaydı zihnin
“Altmışımı görecek miyim sanki?” derdin
Fikir fikir,
İnsan insan
Çok emanet bıraktın.
Yükünü indirdin belimize bağladın.
Can verdin, ders verdin, öğrettin
Sevgine hasret ekip de gittin
Ve can kardaşım, sen gittin gideli
“Abi” diyenim yok artık sen gibi.