(Vefatının 7. yılı vesilesiyle) Risâle-i Nurda bizzat Bediüzzaman Hazretleri tarafından Medine-i Münevverede bulunan mühim bir âlim sıfatıyla tavsif edilmiş olan Ali Ulvi Kurucu, kaderin lâtif bir cilvesidir ki, vefatından sonra da cismi Medinede kalmakla, hâlâ Üstadının kendisi hakkındaki tavsifini doğrulamaya devam ediyor.
Cennetül-Bâkîdeki kabriyle, Medine Gülşeninin solmayan güllerinden biri olarak, Güller Gülünün gölgesinde berzah hayatı sürüyor. Ve şimdi belki de tek arzusu, Mahşerde üstadı Bediüzzamanla birlikte, o hayatı boyunca görmeyi çok arzuladığı, âhir ömründe hasretiyle kavrulduğu Resûlullahın (asm) Livâül-Hamdindeki yerini almak ve bu sûretle Zıllûllaha girmek...
Ali Ulvi Kurucu kimdir?
1922 yılında Konyada doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladı. Arapça öğrendi, hâfız oldu. Dinî eğitimini daha iyi şartlarda tamamlayabilmek gayesiyle 1939 yılında ailesiyle birlikte Medineye yerleşti. Mısırdaki El-Ezher Üniversitesinde yüksek tahsil gören Kurucu, Medinede Sultan Mahmud ve Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanelerinin Müdürlüğü vazifesini 1985 yılında emekli olana kadar sürdürdü. Aynı zamanda şâir olan Kurucunun, şiirleri başta olmak üzere bir çok eseri kitaplaştırıldı. Şiirlerinde Mehmet Akif Ersoyun üslubunu devam ettiren nâdir şahsiyetlerden biri olan Kurucu, Akif-i Sânî ünvanıyla da anıldı. Şiirleri, Gümüş Tül ve Alevler ismi altında basıldı. Kurucu 3 Şubat 2002de Medinede Hakkın rahmetine kavuştu. Bediüzzamanın ifadesiyle mühim bir âlim olan Ali Ulvi Kurucu, Risâle-i Nur Külliyatından Tarihçe-i Hayatın Önsözünün de yazarıdır.
Tarihçe-i Hayatın Önsözü nasıl yazıldı?
Ali Ulvi Kurucu, Tarihçe-i Hayatın önsözünü yazması için, Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Atıf Uraldan takdirkâr bir mektup alır. Sonrasını kendi ağzından dinleyelim:
Sanki bir lav gibi gönlümü yakan bu mektubu okuduktan sonra, Risâle-i Nur Külliyatını mütâlaaya koyuldum. Kalbim yanarken, iç âlemimin İslâmın nuru ile aydınlanıp, Kurân-ı Kerimin feyziyle dolup taştığını müşahede ettim. O günlerde bir gece rüyada Üstad Bediüzzaman Hazretlerini gördüm. Rüyânın safahatı şöyleydi:
Üstad Hazretleri bir yerde sohbet yapacaklarmış. O sohbeti dinlemek için gittim. Oraya varınca şöyle bir sahneyle karşılaştım: Sultanahmet Camiini andıran çok muhteşem ve aynı zamanda son derece ruhanî bir mekân idi. Merhum Üstad, oturdukları yerde konuşuyorlardı. Sanki vaaz veriyorlar ve ders okutuyorlar gibi, bir fikrin telkinine çalışıyorlar gibi tavır ve hareketlerle sohbetlerine devam ediyorlardı. Fakir, salona girince ayağa kalktılar, beni yanlarına çağırdılar. Sağ taraflarına beyaz bir çarşaf serdikten sonra fakiri kucaklayıp şu şekilde hitap ettiler: Sen bugünden itibaren en aziz kardeşlerimden oldun. Bundan böyle duâlarımın başındasın. Bu beyaz çarşafı senin için hazırlamıştım. Sen buraya oturacaksın.
Uyandığımda, varlığımın her zerresinin nura garkolduğunu hissettim. Günlerce o mânevî, İlâhî tesirin altında kaldım. O günlerde Atıf Uraldan bir telgraf aldım. Şöyle diyordu: Muhterem ağabeyimiz! Tarihçe-i Hayat, matbaada dizildi. Önsözü bekliyoruz. Bunun üzerine eve kapanıp bir müddet kütüphaneye gitmemeye karar verdim. Bismillahirrahmanirrahim vebihî nesteîn diyerek önsözü yazmaya başladım. Öyle müstesna bir fütuhata mazhar oldum ki, uzun sayılabilecek önsözü 24 saat zarfında yazdım ve hemen postayla gönderdim. (Kurucu, Ali Ulvi. Gecelerin Gündüzü. Neş. Haz.: M. E. Düzdağ, Marifet Yay., s. 291)
Yazdığı Önsöz sayesinde Üstadı değişik vecheleriyle anlamamıza vesile olan Ali Ulvi Kurucuyu bir kez daha rahmet ve mağfiretle anıyoruz. (Yeni Asya)