“Hüsn-ü Hatime” güzel sonuç manasına gelmektedir. İslamî literatürde, ömrünü makbul bir iman ile bitiren mü’minler için kullanılmaktadır. Çünkü insanlar bu dünyaya imtihan edilmek için gönderilmiştir. İnsanların bir kısmı imtihanı kazanmakta, bir kısmı da kaybetmektedir.
İslâm inancına göre, insanı yüceltecek olan da, insanı alçaltacak olan da ömrünün sonundaki inancıdır. Bir insan hangi inançla son nefesini verirse ona göre muamele görecek. Bir insan ömür boyu ibadet etse de, ömrünü hep hayırlı işlerle geçirse de, eğer ömrünün son anlarında küfre düşse, o kişi imtihanı kaybetmiş demektir. Bir kişi ki, ömrünün uzun yıllarını günahlar içinde geçirdiği halde, eğer ömrünün sonlarına doğru Mağfiret sahibi olan Rabbimiz onun Nasuh olan tövbesini kabul ederse, o kişi iman ile kabre girmiş olacak ki, bu onun kurtulmuş olduğunu göstermektedir.
Akıbetin önemli olması, bizlerin “nasıl olsa ömrümün sonuna doğru tövbe ederim. Gençken keyfime bakayım” gibi bir yanlışa düşmesi manasına gelmemeli. Çünkü ölümün ne zaman geleceği belli olmaz. Tövbe etmeye fırsat bulmadan dünyamızı değiştirebiliriz. Aklı başında olan kişi, bir an önce günahlardan tövbe ederek Allah’ın merhamet kanatları altına girmeye çalışır.
Bizim “sonradan tövbe ederim” gibi bir yanlışa düşmemiz büyük bir yanılgıdır. Çünkü tövbe imkânını bize verecek olan Rabbimizdir. İsterse bize tövbe etme meylini verir ve bizden bu hususta yardımını esirgemez. İsterse de, tövbeyi aklımıza bile getirmez, “Cehenneme giden yolda” yürümeye devam etmemizi irade eder. Yani “nasıl olsa sonra tövbe ederim” yaklaşımı, nefis ve şeytanın aldatmasıdır. Çünkü tövbe fırsatını verecek olan Allah’tır. O, isterse o fırsatı verir, isterse vermez.
Hâlıkımız olan Allah adildir, her şeyi adaletle idare etmektedir. O hiç kimseye zulmetmeyeceği gibi, kimseye hak etmediğini de vermeyebilir. Ama Rahmetinin büyüklüğüyle, bize hak etmediğimiz güzellikler vermektedir. Meselâ, amellerimizle elde edemeyeceğimiz Cenneti, kendi lütuf ve ihsanıyla bizim için hazırlamıştır. Öte yandan İlâhî adalet gereği Cehennem de yaratılmıştır.
Cennet insan istediği gibi, Cehennem de kendini hak edenleri beklemektedir. “Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem dahi lüzumsuz değildir. ” Bizler bir imtihan salonundayız. Bizi imtihana tabi tutan âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Muallimimiz, rehberimiz, imtihan salonundaki gözetmenimiz Allah Resulü Muhammed Aleyhisselatü vesselamdır. İmtihan kitabımız ise, Allah’ın hikmetler hazinesi olan kelâmı Kur’an-ı Azimüşşan’dır. Bir insanı kurtaracak olan dünyadaki başarıları değil, ömrünün sonuna kadar muhafaza edeceği imanı ve ibadetleridir.
Her şey bize açık bir şekilde ifade edilmiştir. Hangi amellerin bizi Cennete, hangi amellerin bizi Cehenneme götüreceğini biliyoruz. Problem bildiklerimizle amel edip etmememizdir. Karşımızda imtihan aracı olan ve iyi ve kötü ruhların birbirinden ayrılmasına sebep olan şeytanlar vardır. Şeytan Cehenneme ehil hale gelmemiz için elinden geleni yapmaktadır. Açık bir şekilde şeytan konusunda ikâz edilmekteyiz. Rabbimiz, şeytanın en büyük düşmanımız olduğunu ve tuzaklarına düşmememiz gerektiğini Kur’an’da ifade buyurmuş, Resulü (asm) ile de bizi uyarmıştır. Gerisi bizim tercihimize kalmıştır.
Hasılı, Allah bizlere hayırlı bir akıbet, bir “hüsn-ü hatime” nasip etsin, son nefesimize kadar iman cereyanından bizi ayırmaya şeytanı muvaffak etmesin. Ömrümüzün sonlarına doğru iman cereyanından ayrılırsak, kafir ve fasıklara taraf olup, şeytanın tuzağına düşersek, ömür boyu yaptığımız hayırlı amellerimiz bir kalemde silinebilir. Rabbim bizleri, son nefesini kelime-i şehadetle verip ömrü “Hüsn-ü Hatime” ile biten kullarından etsin…