Korona Çağrışımları-5
Bugünlerde insanlık ailesini birleştiren, yenilenmeye zorlayan ve dayanışmanın gerekliliğini bir sistem bütünlüğü içinde ortaya koymamıza, gözümüzü açmaya sebep olan korona salgını ile yaşıyoruz.
Tedbirler arasında en önemli sayılan sosyal mesafedir. Temas ve müdahaleyi, sosyalleşmeyi ortadan kaldıran bir sürecin adı oldu. Sosyal mesafe kavramı, statü farkı olan ve güçlü ile güçsüzün mevkisini ve konumunu ve duruşunu birbirinden ayıran sosyolojik bir ifade iken, özellikle ayrılıkçı düşünce, dışlayıcı, ötekileştirici otoriteyi belirleyen bir uygulama ve hafızayı anlatırken, bugünlerde herkesi eşit şartlarda hizaya koyan, dikey ve belirleyici gücü sınırlayan bir sağlık sosyolojisine dönüştü.
Beraberinde sosyal izolasyon ile sosyal mesafeyi sıfırlayan bir etkisizleşme ve bireyi sadece kendisiyle tutan bir “ferdileşmeye”, ”bencil” olmaya yöneltti. Enteresan olan, insanların birey olma ihtiyacının bireyselleşme ile geldiği nokta ve benlik algısını doğru konumlandırıp ben olma bilinci yerine, insani boyutu maalesef bencilliğe yol açtı. Ene, kulluk adına bir ölçü birimi olarak “ben”i inşa etmek için verilen bir emanetti. Hem de büyük emanet. Ama biz bencilleştik. Korona sürecinde ise farklı bir şekilde -kaderin bir tecellisi ki- hepimiz zorunlu bireyci, bencil ve fiziki bir tecrit ve mekanik bir korunmanın parçası olarak aslında ruhumuza yaşattığımız o olumsuzluğun fiziki halini yaşıyoruz. Ne denli toplumdan, insanlıktan uzaklaştırıcı bir ego olduğunu, bizzat bedenimizi korumaya alarak koruduğumuz ve hala toplayıcı olduğumuz makam, statü, para ve diğer güç araçlarımızla başbaşa ve işe yaramaz olduğunu da bize öğretti bu süreç.
Neredeyse evi ayakkabı galerisine çeviren müsrif ve tüketici bir bey ve veya hanımefendi şimdilerde ayakkabı alacak parası da varken, üstelik internetten beğenerek hatta indirimli satın alabilecekken alıyor mu? Aldığını farzedelim. Buyurun varlıklar artsın! Nerede kullanacak? Beğeni tutkusu ve gösteri duygusuyla kendini kime gösterecek? Seyirci ve sahne, makam, tribün ve alkış yok çünkü. Magazinle yaşayan ruhsuz hayatların anlamı bitti bu demde. Kimse yok çünkü. Tıpkı ileride ruhumuzun cesedimizi terk edip kabirde cesedimiz ile kalacağımız gibi. Sosyal izolasyonda modern zamanların endüstri hedefimizin geldiği yalnızlık, tecrit, korunma ve “Ben”in patlayıp bir işe yaramadığı acizlik ve yalvarma haline dönüştü. Modern kabirde cesedimiz ruhla ancak dirilir kaldığı tecritte.
Her şey kudret elinde olan Allah’a ait. O’na karşı acizliğimizin, fakr ve ihtiyacımızın, O’na sığınmanın, yalvarmanın, iltica etmenin tam da ortasında şaşkın bir şekilde karantinadayız.
Evet, Allah’a sığınma vakti. O’na iltica etme zamanı. Milyonlarca insanın ülkemizde ve yeryüzü coğrafyasında Mülteci/sığınmacı/göçmen diye dışlandığı veya kabulde zorlandığı ve hakim güçlerin politik malzemesi olan bu mazlumlar gibi biz de tabir yerindeyse korona mültecileriyiz. Ve hepimiz Mülteci/sığınmacı olduk. Allah’a iltica edecek noktaya ve sığınağımız olacak merhamete, istimdat edeceğimiz dayanağa yakınlaşmaya vardığımız vakit. Üstelik mülteciyiz ama göçmen bile değiliz. Çünkü hareket kabiliyetimiz sıfıra yakın. Göç edenlerde bizleri temsilen dünya yurdundan ayrılıyorlar.
Hani “Büyük konuşma, başına gelir” misali. İnsanlığı yaralayan kibir, zulüm, bencillik, mesafe koyma, dışlama ile sürüklendiğimiz ve çürüklüğü test edilen bir sistemin korona karşısındaki çaresizliği ile karşı karşıyayız. Ve sınırlama, mültecilik, kazanma ve bireyselliğin tamamını terbiye edici simetrisi ile menfiyi müspete, müspeti ise menfi ibadetle Rabbim bizleri terbiye ediyor.
Bu terbiye edici sürecin önemli ve çok kıymetli bir merasime denk geldiğini görmekteyiz. Ağır ve yaralı da olsak, sedyede bir ara sınava, tamamlama sınavına çağrıldığımız, soruların kolay tarafından halimize şefkat olsun diye sorulduğu bir halde giriyoruz bu geceye. Merasim hazırlıkları öncesi sınavı geçip belgemizi alacağımız, Berat gecesinde beratımızın bir ara sınav notunu hak edeceğimiz, bir dua ve rahmet ve mağfiret dilemenin önemli bir zaman kesitindeyiz.
Beratımızın kulluk şuuru ile taçlandığı ve hayatın bela ve musibetlerle tasaffi edip sağlıklı ve huzurlu, insanlığa layık insanlık cihazları ile dolu yeni bir mevsimin, dönemin başlangıcı olmasını niyaz ediyoruz.
Birey, aile, toplum ve hizmetle yükümlü sistemlerin birbirine şefkat ve muhabbetle davranışı daha adil, daha vicdani ve insani dua talebimizle sana sığınıyoruz Allah’ım. Bizi mülteci kabul et kendi katına. Şimdi öğrendik mülteci olmayı ve sadece sana sığınıp Senden yardım dilemeyi.
Çünkü Sen bizim Rabbimizsin. Bizi terbiye eden Sensin. Bizi ahiret yurduna hazırlayan ve sebeplerle bizi ıslah edip bize tövbe kapılarını açan da Sensin.
Çünkü Erhamürrahiminsin.
Tecridin, soyutlaştırıcı değerlerin ve hiçbir tecride tabi olmayan ruhumuzun kafesten çıkıp kainatla kucaklaşacağı bir Berat gecesine dönüştürme tazarru ve niyazı ile halimizi arz ediyoruz Rabbim.
“Senden başka melce ve mence yok ki ona iltica edilsin.” Senden medet diliyoruz, Sana yalvarıyoruz.
Mülteciyiz. Ülkende her mülteci birdir ve onları rahmetinle yaşatacak Merhamet sahibisin.