Vandan okuyucumuz: Duâ ruhumuzda nasıl bir güç meydana getirir? Duâya nasıl başlamalıyız?
Mümin ne karamsardır, ne kötümserdir, ne bedbahttır, ne bedbîn! Zîrâ Bana duâ edin, size cevap vereyim1 diyen Rabb-i Rahîmini, mümin, her an yanında hisseder.
Bu yüzden mümin güçlüdür, iyimserdir, ümitvârdır.
Mümin güçlüdür. Ama bu gücünü asâyişi ihlalde kullanmaz; şiddette, vahşette göstermez.
Mümin zorda kaldığında ıztırar dilini kullanarak, katî bir ilticâ ile duâ eder. Bir Hâmî-i Meçhûlüne ilticâ eder. Belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder.2 Bu nev'î duâ, bir mâni olmazsa dâimâ makbul olduğundan, mümin ıztırar halindeyken, elinde makbul duâ gibi bir kuvvetin bulunduğunun idrâki içindedir.
Iztırar hâli her zaman meydana gelmeyebilir. Ama bir meydana geldi mi; mümin, duâ için ellerini bir kaldırdı mı, daha ellerini indirmeden rahmet taneciklerinin bardaktan boşanırcasına döküldüğü ve yeryüzünü eşsiz bir bahara çevirdiği az görülmemiştir.
İşte müminin gücü; bütün meşrû sebeplere müracaat ettikten sonra hâlâ ıztırar hali devam ediyorsa elindeki tek gücü budur!
Mümin ıztırar halindeyken telâşa, korkuya, paniğe yer vermez; şoka girmez. Hâmî-i Meçhûlüne duâ ile ilticâ etmesi gerektiğini bilir, ellerini kaldırır, gönlünü açar, dilinin bağını çözer.
Müminin en büyük gücü budur.
Mümin iyimserdir. Zîrâ her an kendisini Hâmî-i Meçhulünün müşfik kudretinde hisseder. Iztırar hâli ile fazla rencîde olursa sabır, tevekkül ve duâ ile Hâmî-i Meçhûlüne iltica eder. Ve bu iltica ile, Ve beşşiris-Sâbirîn (Sabredenlere müjdele.)3 Ve beşşiril-müminîn (Îman edenlere müjdele)4 âyetleri ile müjdelenir. Allah rızâsına nâil olur.
Mümin ümitvârdır; musîbeti günahların kefâreti, mükâfâtın mukaddimesi görür. Mûsibetten ders alır. Iztırar halini gelecek baharın sancısı, Cennet-âsâ günlerin müjdecisi unvânıyla gözyaşına çevirir. Dilinden ve gönlünden duâyı bir an bırakmaz.
Mümin ehl-i îmânı kendisine kardeş bildiği için duâlarında ortak eder. Her mümin diğer müminleri duâlarında zikrettiğinde bizahril-gayb olduğu için, yani gıyâben ona duâ ettiği için makbul duânın bir şartı daha vücûda gelmiş olur.5
Kabul edilebilir şartlarla arş-ı âlâya yükselen duâ ve gözyaşlarına o yüksek makamın vereceği cevap Onun hikmetine, izzetine ve maslahatına bırakılmalıdır.
Mümin dîne gelen musîbeti, asıl ve muzır musîbet olarak algılar. Ve musîbet-i dîniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad eder.6
Dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ ederken Kurânı şefaatçi yapar ve Cevşenül-Kebîrin diliyle şöyle niyazda bulunur: Yâ iddetî ınde şiddetî, yâ recâî ınde musîbetî, yâ munîsî ınde vahşetî, yâ sâhibî ınde gurbetî... Yâ melceî ınde ıztırârî (Ey sıkıntım ânında arkadaşım, ey musîbetim ânında ümidim, ey yalnızlığım ânında dostum, ey gurbetliğim anında sahibim, ey nimetlendiğim anda velim, ey kederim anında ferahlatıcım, ey ihtiyacım ânında yardımıma koşan, ey zor durumumda sığınağım, ey korkum anında yardımcım, ey şaşkınlığım anında yol göstericim!
Mümin duâsına, kabul şartlarından birisi olan farz namazından sonra devam eder. Iztırar halinde tesbihâtı içerisinde zikrederken şerlerin defini ister. Hâmî-i Meçhulüne iltica eder. İlticâ duasını sabah akşam dilinden eksik etmez.
Evet, beş vakit namazdan sonra tesbihatımızı hazin bir ruh haliyle yapalım. Sanırım ıztırarımızı dile getirmiş ve mûsîbet-i dîniyeden Hâmi-i Meçhulümüze ilticâ etmiş oluruz.
Şu an, ehl-i imanın duâsına muhtaç ne kadar ehl-i iman var. Allahım, Kurân hakkı için duâlarımızı kabul buyur.
Dipnotlar:
1- Mümin Sûresi, 40/60
2- Sözler, s. 287
3- Bakara Sûresi, 2/155
4- Ahzâb Sûresi, 47
5- Mektûbât, s. 270
6- Lemalar, s. 18
Yeni Asya