Ömer Faruk Kaya’nın haberi
RİSALEHABER
Diyarbakır Kültür Merkezi'nin üniversite seminerlerinde bu hafta Recep Yıldız, “Adavete Muhabbet” konusunu sundu.
“Adavet Kavramı”, “Mü’min Kardeşine Adavet İnsafsızlıktır” ve “Adavetin Çaresi” başlıkları altında incelenen “Adavete Muhabbet”in Hutbe-i Şamiye’de geçen Alem-i İslam’ın geri kalmasına sebebiyet veren olan altı hastalıktan üçüncüsü olduğunu[1] hatırlatarak sunumuna başlayan Recep Yıldız şunları kaydetti:
Adavet Kavramının açıklandığı kısımda anlatılanların bir kısmı:
Adavet; düşmanlık, kin, garaz, gibi anlamlara gelir. Adavetin kaynağına baktığımızda tarafgirlik, inat ve hased gibi temel hasletler vardır. Cenab-ı hak insana verdiği bu duyguları yerinde kullanmadığımız zaman adavet gibi bir hasleti teşkil eder.
Adavetin kaynağını teşkil eden hasletleri kısaca açıklamak gerekirse: Tarafgirlik; doğrusuna yanlışına bakmadan bir şeye taraf olmak demektir. Bir futbol takımının tutulmasında olabildiği gibi hayatın birçok alanında karşımıza çıkabilmektedir. Bizim takımın oyuncusunun ayağı incirse korkmamıza rağmen karşı takımın oyuncusunun ayağı kırılmasına rağmen, karşı takımın oyuncusuna hiç üzülmeyip, kendi takımımız için feryat figan etmemiz gibi… Burada zahiren küçük gibi görünen bu örnek şahsi hayatımızın diğer alanlarında da dikkatle bakılırsa görülebilir. İnat duygusu ise; bize ibadet etmede devamlılıkta ve günahlara karşı korunmak ve musibetlere karşı sabretmek için verilmiştir. Bu hissimizi yerinde kullanmadığımız zaman bizi farklı kanallara sevk etmesi muhtemeldir. Bu duyguyu nefsimizi savunmada kullandığımızda hemen kalpte adavet mikrobu oynamaya başlayabilir. Hased; başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek demektir. Bu duygu insana ilim ve takva gibi güzel hasletleri örnek almak için verilmiştir, denilebilir. Yoksa kıskançlık için, hasidlik için değildir. Bu manada kullanıldığında Hasid adam, hased ettiği şeylerin akıbetini düşünsün. Ta anlasın ki, rakibinde olan dünyevi hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fanidir, muvakkattır. Faidesi az; zahmeti çoktur. Hem düşünsün ki hased en evvel hasidi yer bitirir. [2]
Adavetin kaynağında bunlar olmakla beraber baktığımızda daha farklı sebepler de adavete sebebiyet verebilir veya adaveti kökleştirebilir. Bunlara kısaca bakacak olursak şunları söyleyebiliriz.
- Bazen insanın gururu ve nefisperestliği, şuursuz olarak, Ehl-i imana karşı adavet eder.
- Kişide enaniyet’ten gelen kendini beğenmişlik adavete sebep olabilir
- Şahsi menfaatler ve o menfaatin devamı için riyakarane dalkavukluk etmek hakkı bildiği halde kendi nefsi için yanlışa taraf olmak
- Yine cehalet yani insanın bilmediği şeye düşman olması
- Milliyetçilik fikri
- Şiddetli muhabbet de yanlış kullanılması halinde, adavete sebebiyet verebilir
- Bizi birbirimize bağlayan manevi rabıtaları bilmemek
- İnsanların göstereceği itibara önem vermek…
- Cenab-ı hakkın fıtratımıza yerleştirdiği bazı duygu ve istidatları yerinde kullanmamak…(inat)
- Asrımızın hastalığı olan “zaaf-ı iman”
Adavete muhabbet beslemek: hakikatça, hikmetçe, insaniyet-i kübra olan İslamiyetçe, hayat-ı şahsiyece, hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduttur. muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir. [3]
Mü’min Kardeşine Adavet İnsafsızlıktır: Şimdi on masum ve bir tek cani ile beraber bir geminin içerisinde beraber bulunduğumuzu farz edelim; o gemi nasıl ki batırılamaz, hatta onda dokuzu cani dahi olsa bir tek masum için o gemi hiçbir kanun-u adalet ile batırılamaz. Öyle de insan dahi bir gemidir onun duygu ve latifeleri o masum insanlardır. O insanın o kadar masum sıfatı varken ona tek bir cani sıfatı için adavet edip kin beslemek ne kadar canavarcasına bir tavır olduğunu hesap edebiliriz. [4]
Hem Adavet ve muhabbet ziya ve zulmet gibi birbirine zıttır. Şimdi bak ki: Mü'min kardeşine kin ve adavet ne kadar zulümdür. Çünkü nasıl ki sen âdi küçük taşları, Kâ'be'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ'be hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü'mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!
Hem malikimiz bir halıkımız bir razıkımız bir peygamberimiz bir kitabımız bir dinimiz bir ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz bu kadar bin birlerimiz varken birbirimize adavet ve kin beslemek ne kadar zülüm olduğunu siz kıyas edin. [5]
Adavetin çaresinin arandığı kısımda anlatılanlardan bir kısmı: Hasid adam, hased ettiği şeylerin akıbetini düşünsün ta anlasın ki rakibinde olan mal mülk makam hepsi fanidir muvakkattır. Faidesi az zahmeti çoktur. Uhrevi şeylerde ise hasedin olmayacağını olsa ya kendisi riyakardır. Ya da maksudunu riyakar zanneder ona zulm eder. [6]
Bir gün adavete değmeyen bir şeye bazen belki bir yıl adavet ile mukabele etmek hangi vicdan kabul eder. Hem başımıza gelen bir musibette sebebi bütün bütün karşıdakine veremeyiz çünkü kaderin de bunda hissesi vardır. Kaderin hissesine rıza ile mukabele etmek gerek. Hem nefis ve şeytanın da hissesini ayırıp, nefsine mağlup olduğundan pişmanlık duymasını beklemek Hem kendi nefsimizde görmediğimiz ve görmek istemediğimiz kusurları görmüş oluruz. [7]
Ve Hâfız-ı Şirazî nin dediği gibi دُنْيَا نَه مَتَاعِيسْتِى كِه
اَرْزَدْ بَنِزَاعِى
Yani: "Dünya öyle bir meta' değil ki, bir nizaa değsin. " Çünki fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz'î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın![8]
Hem biliyoruz bu hasletler fıtratımızda vardır. Önemli olan bu hasletlerin kullanılması kanalize edilmesidir. Adavet duygusu nefse ve şeytana karşı kullanılmak için verilmiştir. Kuvve-i gadabiye görevi görüyor. Zararlardan nefret duymak içindir.
Muhabbet: sevgi, sevme ve ruhun kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi yönelmesi anlamlarını katar. Evet hem muhabbet şu kainatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kainatın rabıtasıdır. Hem şu kainatın nurudur. Hem hayatıdır. Yani öyle bir mahiyeti var ki Cenab-ı hak onu bir sebep yapıp kainatı yaratmış. [9]
Cenab-ı hakkın Mizan-ı Ekberde insanlara nasıl muamele edeceğini düşünüp ona bu dünyada dahi o şekilde muamele etmek. Yoksa bir insanın o kadar masum sıfatı varken bir cani sıfatı için bütün hasenatını örtmek gibi bir insafsızlık yapmış oluruz. [10]
Büyük ejdarhalar hükmünde olan avrupanın duymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip belki manen onlara yardım edip menfi unsuriyet fikriyle şark vilayetlerinde ki vatandaşlara veya cenup tarafında ki dindaşlara adavet besleyip onlara karşı cephe almak çok zararlı ve tehlikelidir. [11]
Özellikle bizlerin, muhabbet fedaileri olduğumuzu ve husumete vaktimiz olmadığını bilmemiz gerekmektedir. [12]
Hem husumet ve adavetin hiçbir faydasının olmadığını bütün tarihimiz şahittir. Hem düşmanlarımızın seyyiatı – tecavüz olmamak şartıyla- adavetimizi celb etmemesi gerek cehennem ve azab-i ilahi onlara kafidir. [13]
Hem uhuvvet muhabbet ve sevmenin islamiyetin mizacı olduğunu ve rabıtası olduğunu bilmek[14]
Hem iki cihanın selameti için şu iki kelimeyi bilmek gerekir dostlara karşı mürüvvetkarene muaşeret düşmanlarına karşı sulhkarene muamele gerek.
Hem Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et; onun ref'ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için, mü'minlere adavet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et. Evet nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır. [15]